13 Nisan 2016 00:49

Sonun ‘Baş’ı

Sonun ‘Baş’ı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Tayyip Erdoğan, ecdadı yad etme hevesini epeyce ciddiye almış görünüyor.
O kükreyiş neydi öyle…
Sanırsınız yeni Osmanlı hükümdarı 1. Tayyip Bey, tebaasına had bildiriyor:
“Ya baş eğeceksiniz, ya baş vereceksiniz.” (7 Nisan 2016)
Baş eğme…
Baş verme…
“Demokratik” seçeneklerimiz bu ise… Belli ki…
“Yeni anayasa” dedikleri de Ali kıran baş kesen anayasası olacak…
*** 
Osmanlı tarihçiliği denilince ilk anılanların başında o gelir:
Prof. Ömer Lütfi Barkan…
Osmanlı’yı 600 seneden fazla ayakta kalmasının sırrını, “Muvaffak olduğu kudret tezahürlerini” izah ederken Barkan, şöyle yazar: 
“Harp maksatları için düzenlenmiş muazzam bir ordu teşkilatı manzarası arz eden imparatorluk dahilinde, umumi bir seferberlik havası ve zihniyeti, tabii ve daimi bir haldi.(*)” 
Barkan’ın çizdiği tablonun sizde çağrışımı oldu mu? 
Tayyip’in, Türkiye’yi Saray’ın kışlasına çevirmeye çalıştığına işaret etmede ısrar eden olarak…
Bendeki karşılığını yazayım:
Barkan’ın cümlelerinde vurguladığım kısımlarda…
“imparatorluk dahilinde” yerine… ‘Tayyiban Türkiyesi dahilinde’ yazarsak…
“tabii ve daimi bir haldi” tespitini… ‘yaratılmak isteniyor’… ya da  ‘tabii ve daimi bir hale sokulmaya çalışılıyor’ desek…
Yanlış mı olur?
Maruz kaldığımız atmosferi…
Neoosmanlı heveslisi Saray’ın siyasi istikametini resmetmiş olmaz mıyız?

OSMANLI’NIN İZİNDE

Pekala…
Saray ve AKP’nin “tarih şuuru” haldeki politikalarına ilham veriyor olabilir mi?
Yaptıklarını yapma… İzinden gitme gibi… 
Bi’nevi… yeni Osmanlıcılığın Osmanlı mukallitliği… denilebilir mi?
Osmanlı’yı yad ve ihya etmekten dem vuran Saray ve AKP’sinin zihniyet dünyasına yakışmaz mı bu metot?
Düşünürken… Devam…  
Madem bu yola girdik, yürüyelim…
Osmanlı’yı tarif eden cümlelerle yeni Osmanlı heveskarlarının yönelimine göz atalım…

‘MİLLİ’ DİZAYN 
Prof. Barkan, bahsi geçen metinde bilahare der ki… 
“Tek bir vücut haline sokulan bütün memleket kuvvetlerinin…(*)”
Eee?..si:
Bugün de iç-dış düşmanlara karşı… 
‘Devletin ve milletin bekası’ retoriği ile “tek bir vücut haline” sokulmaya çalışılmıyor mu, “yerli ve milli” addedilen “bütün memleket kuvvetleri”?
Saray ve AKP’si bu stratejik istikamette, dahilindeki ve haricindeki…
Memleketin bütün unsurlarını… siyasetini… CHP ve MHP başta… politik merkezlerini… parti ve örgütlerini dizayn etmeye çalışmıyor mu?
Misal:
MHP’nin başında Bahçeli’nin kalmasına, neredeyse milli mesele muamelesi yapılmıyor mu?  
Ha keza… Kılıçdaroğlu’yu şeytanlaştırırken, Baykal’ın AKP grubunda alkışlatılması... filan bu baptan sayılamaz mı? 
Aynı minvalde…
İktidar ve mahfilleri…
Baykal misali… Memleketin ali menfaatleri hesabına, AKP’ye muhalefet gibi teferruatları bi’kenara bırakmayı vaaz etmiyor mu?..

OYUN BOZAN OLMA ZAMANI
“Büyük resmi görme” martavalı atarken…
Dört bi’yanımızı saran düşmana karşı “milli” ve “yerli” güçler Saray’ın peşinde hizaya sokulmuyor mu?
Deniz Baykallardan Doğu Perinçeklere… Hepiciği…
Resmen ilâan edilmemiş ‘Milli Cephe’ye(**) bu yoldan kaydını aldırmıyor mu?
Ezcümle…
İçeride… Dışarıda… Sömürge tipi faşizmin aşağıdan yukarı tahkimatı ve İslamcı zeminde reorganize sürecinde... 
Hakim kuvvetlerin nüfuz alanları yaratma yönelişinde -daha- sık duyacağımız çağrı: 
“İç-dış düşmanlara karşı yerli ve milli güçler yek vücut olmalı!”
Olacak!
Siyaset de toplum da bu eksen de tanzim edilecek… Ediliyor.
Bittabi… Devrimciler bu tehlikeli oyunu bozamazsa şayet…
(*) Prof. Ömer Lütfi Barkan, Budin Kanunnamesi ve Osmanlı Toprak Meselesi, s. 38-39, aktaran Rıza Zelyut, Osmanlı’da Karşı düşünce ve İdam Edilenler, s. 312-313.       
(**) Tabip Odası seçimlerinde AKP, MHP ve Perinçek’in Vatan Partisinin sol-sosyalist listeye karşı ‘ittifak’ oluşturmaları, ‘Milliyetçi Vatan Cephelerinin habercisi sayılabilir mi?..

SATIR ALTINDAN NOTLAR…

TUTUKLU GAZETECİ YOK MADEM...
O gazetecilikten değil, casusluktan...
Bu gazetecilikten değil, bölücülükten…
Şu gazetecilikten değil, terör örgütü üyeliğinden…
Şunlar gazetecilikten değil, terör propagandasından, yardım ve yataklıktan…
Onlar gazetecilikten değil, cumhurbaşkanına hakaretten…
Alayı gazetecilikten değil, falan feşmekandan…
……………
Tamam, anladık, Türkiye’de gazetecilikten tutuklu olan kimse yook!..
Eyvallah…
Peki şunların cevabı var mı sizde?..
Öyle ya… 
Gazetecilikten yargılanan, tutuklanan olmadığını bildiğinize göre neyin “gazetecilik suçu” olduğunu da harfiyen bilirsiniz…
Tane tane soruyorum:
·    “Gazetecilik suçu” nedir ve kapsamına ne-ler girer?
·    Sizin, “Evet gazetecilikten yargılanıyor/tutuklu” demenizin şartları neler? Gazetecinin “gazetecilik suçu”ndan yargılanması ve dahi derdest edilip zindana tıkılması için hangi suçları işlemesi gerekir?
·    Gazeteci hangi şartlarda yaptığı haberden yargılanmış, tutuklanmış sayılır? 
·    Gazetecinin haberden, mesleki faaliyetinden yargılanması ne demek?
Son sual:
Şimdiye kadar… Türkiye tarihinde ve AKP devrinde kim gazetecilikten, hangi eylemi / faaliyeti sebebiyle yargılandı, suçlu bulundu ve tutuklandı?
Bilelim de bi’ de sizin gözünüzle tartalım bakalım olan biten şu gazetecilikten tutuklu olmayan tutuklu gazetecilerin vaziyetine…   
Bi’tarif edin de öğrenelim…
Sizin nazarınızda “gazetecilik suçu” neymiş?..

DOĞRU, ‘TIBBIN KONUSU’ AMA…
Evet, aşikâr… 
Dinci vakıf evlerinde çocuklara tecavüz rezilliğini gündemden düşürmek için ‘Ensar’ın önüne yatıyorlar… 
Saldırarak, Ensar Vakfı savunusu yapıyorlar, yavuz hırsız misali, akla ziyan yorumlarla… 
Tayyip’in dediği gibi sahiden, “Tıbbın sahasına girecek” haleti ruhiye içinde, Kılıçdaroğlu’yu linçe kalkıyorlar…
Hele o CHP liderini yok saymalar… Filan… da… 
Yahu asıl saflık bizde olabilir mi?
Akıl ve izandan neşet eden bu mülahazalar, hâlâ AKP zihniyetinin çirkin hakikatini anlayamamış olabilir mi?..
Demem o ki…  
Esas tehlike şu:
Sahiden söylediklerine inanıyorlarsa… 
Türkçe ve deyimlerden haberdar olanlar, kopartılan vaveylanın, ‘Ensar’ı maskelemeye dönük operasyon olduğunu söylüyor, haklı olarak… Fakat…
Ya gerçekten “Önüne yatmak” deyişini ima ettikleri gibi anlıyorlarsa?..
Ya Murat Sevinç’in, “AKP’liler iki buçuk yıldır Güler’le Zarrab’ın yakınlaştığını mı düşünüyordu?”(*) sorusuna…
Bıyık altından pis pis sırıtarak cevap veriyorlarsa…

Eyvah ki eyvah… Esas vahim tablo bu değil mi!?..
Bu bakımdan… İhtiyacınız olmasa da tavsiyeme, gözümün korkmuşluğuna verin, önereceğim yine de...
Bu gerici zihniyetin olduğu yerde, içinden ‘yatmak’ geçen cümle kurmayın… Sakın!
Boş bulunur da sarf ederseniz o lafı, derhal tedbir alın, kendinizi koruyun… 
Vaziyet berkemal hale gelince, yatıştırınca… Bak işte yine ‘yat’mak… 
Sakinleştirince, ‘yatmak’ derken kastınızı, tane tane anlatmayı deneyin…
Bittabi bu süreyi sıvışmaya vakit kazanmak olarak değerlendirin ve ilk fırsatta vınnn!.. olay mahallini terk edin… 3. Sayfa haberi olmayın… 
Ve lütfen unutmayın:
En bilinenleri İtalya, Almanya… olmak üzere…
İstisnasız tüm faşizmler, “tıbbın konusu” olabilecek yalanlar ve en hazini bunlara inanan insanların, dahası bunlarla mobilize edilebilen kitlelerin omuzlarında yükselir…
Tam da bu sebepten Kılçdaroğlu değil mesele ya… 
(*) 09 Nisan 2016, http://www.diken.com.tr/akpliler-iki-bucuk-yildir-guler-ve-sarraf-arasinda-bir-yakinlasma-oldugunu-mu-dusunuyordu/

AA ADLI SÖZDE HABER AJANSI BİLDİRİR
·    “On yediyle otuz iki yaşları arasındaki kadınlar üstündeki mülkiyet hakkı kaldırılacaktır.
·    Bütün kadınlar halkın malı olacaktır. 
·    Halkın malı olacak kadınlardan birini kullanmak isteyen her erkek, işçi danışma kurulundan bir belge getirecektir. 
·    İşçi sınıfından olmayan her erkek, halk malından yararlanmak için 700 ruble verecektir.”

Pardon pardon… Dalgınlığıma verin; karıştırmışım…
Girişte okuduğunuz bizdeki AA’nın değil… Muadilinin mahsulü…
Almanya’da,  Hitler faşizmin henüz mayalandığı yıllarda yayımlan duvar gazetesinden aldım (Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı, Wilhelm Reich, s. 136-137).
“Bolşeviklikle Mücadele Derneği”nin, dibacesinde “Bolşeviklik kadının kamulaştırılmasını istemektedir” yazan “Almanlar Kadınları!”na başlıklı metninden… 
“Demokrat” Menderes döneminde tavan yapan, komünizm tasviri için kullanılan “Şapkayı asar girersin” propagandasının atalarına dair bi’şeyler yazacaktım…Faşizmin yalanlarından bahisle… 
Orada kullanacaktım metni, araya girmiş, sehven çıktı karşınıza…valla…
Halbuki, başlıktan da anlaşılacağı üzere mevzumuz Anadolu Ajansı, AA’nın yeni habercilik başarısı idi… 
Hani, devlete ait mümtaz ajansımız, “Ensar Vakfı”nın başında dolaşan tecavüzcü kötü ruhları kovalama maksatlı haber imal etmiş…
Ve Karaman’daki o çocuk tecavüzcüsünün Marksist, Leninist, solcu, ateist ve MHP’li olduğunu keşfetmiş…
Saray medyası da “Aha o solcuymuş” bahtiyarlığıyla yayımlayıp, İslamcı camianın yüreklerini soğutmuştu ya…
Onu yazacaktım…
Faşizmin yalanda sınır tanımayacağını gösteren diğer örnekle karıştırmışım…
Olsun…
Var mı aralarında fark?  

AHMET HAKAN CHP SEFERİNDE
Tayyip Erdoğan, Kılıçdaroğlu’yu lince soyundu…
‘Siyasi Sapık’ ilan etti… Yok saydı… Güya CHP’lilerle Kılıçdaroğlu’yu farklı tutarak, CHP’lileri Kılıçdaroğlu’ya karşı kışkırtmaya çalıştı, “zekice”:
“Allah bu tipleri Cumhuriyet Halk Partisinden korusun.” (8 Nisan 2016)
Tayyip’in aşıladığı bu CHP’yi koruma kollama tutkusu anında maiyetini harekete geçirdi… 
Medyadaki yazıları döktürdü…
CHP’lilere liderlerini şikayet etti…  
Maiyetin sinsiliği, Reis’lerinin izinden gitmekle, CHP’yi karıştırma maksatlı köylü kurnazlığıyla sınırlı idi…
Tetikçilerin kör gözün parmağına üslubu Ahmet Hakan’da ise incelip ‘Hürriyet’leşmiş.
O, Tayyip’in maksat ve dilini, Hürriyet okuru “Beyaz Türk”ün zihin sofrasına tercüme etmiş…
“Bizim okurun yaşam tarzı hassasiyeti var” diye mi düşündü ne Ahmet Hakan, Kılıçdaroğlu’ya, o duyarlılığı arkalayıp ateş etmiş…
Fakat Tayyip’in CHP’lilerle Kılıçdaroğlu’yu ayırma/ikilik yaratıp partiyi karıştırma “zekâ” ve hevesini, A. Hakan yazısının başlığına kondurmaktan geri durmamış:
“Kemal Kılıçdaroğlu CHP’lilerin gerisinde” (9 Nisan 2016)
Mahir yazarımız CHP’lilere meğer ne kadar da kıymet verirmiş... dedirten…
Yazısını bağlarken, Başyüce gibi A. Hakan da yine CHP’lileri, liderlerine karşı provoke etmeye oynamış… 
Sinsice… CHP’lileri överken, Kılıçdaroğlu size yakışmıyor, demiş:
“Kemal Kılıçdaroğlu maalesef CHP’lilerin kalitesini, hayata bakışını, üslubunu, seviyesini temsil etmekten her geçen (gün, demek istemiş herhalde-e.a) biraz daha uzak düşmektedir.”
Eminim CHP’liler, Tayyip kadar Ahmet Hakan’ın da nasıl kendilerini sevdiğini öğrenmiş oldu… 
Gerçi aşina olmalı CHP’liler, onun hizmetlerine… 
Hatırlayın: Ahmet Hakan, bi’süre önce de ‘Baykal’ım geldi’ haletinde, nedense Deniz Baykal’ı çıkarmıştı CNN Türk’e…
Baykal da mizansenin hakkını vermiş… CHP yönetimini topa tutmuş… Bu zor zamanlarda AKP’nin arkasında durmayı partiler üstü milli görev ilan etmişti… Filan.
Pekiii…
Bunca cevvalliğine rağmen Saray medyasındaki kim troller neden hâlâ Ahmet Hakan’a çemkirir?
Mesleki haset… Yerimiz kaptırırız kaygısı olabilir mi?..
Belki… Fakat… 
“Bakın iki tarafa da yaranamıyorum” satışına sardığından anlaşılacağı üzere, maiyetin laf çakmaları, Ahmet Hakan’ın muhalif okur nezdinde inandırıcılığına hizmet ettiği kesin… 
Haliyle Hakan o cenahtan gelen sataşmalardan şikayetçi olduğunu sanmıyorum…
Trollerin  de endişe etmesine lüzum yok hem…
Zira ayrı sahaların insanlarısınız… 
Fonksiyonlarınız farklı
CHP’lilere, “Beyaz Türklere” filan seslenme pozisyon ve Allah için becerisiyle, A. Hakan Reis’e böyle daha faydalı oluyor…
Hem nalına hem mıhına-cı marifetiyle…
Sizin seslenemeyeceğin kesimlere mesaj mandallıyor o…
İhtiyaç gideriyor… 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...