11 Nisan 2016 00:52

Afrika’ya serinlik işçi evine ateş!

Afrika’ya serinlik işçi evine ateş!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu hafta köşemizin konusu; Kayserili bir  firma ile işçilerinin hikayesi.
‘Yerli’ ve ‘milli’ bir firmaya ait hikaye! 
Hikayemizin kahramanı Kumtel.
Isıtıcı, vantilatör ve çeşitli ev aletleri üretiyor.
Bir gün öğrendik ki... 
Bu firma Etiyopya’da 51 milyon dolarlık yatırım yapacak.
İşte o gün gazeteleri, haber sitelerini, (vantilatör üretimine gönderme yapılarak) şöyle başlıklar süsledi: “Kumtel, Afrika’yı serinletecek bir yatırım için kolları sıvadı.” 
Firmanın başarısından gurur duymamız istendi.
“Son yılların gözde pazarı Afrika’da önemli inşaat projelerine imza atan Türk firmaları şimdi de sanayi yatırımlarına yöneldi” ve benzeri sözlerle. 

BAŞARI HİKAYESİNİN FATURASI

Etiyopya’daki Sebeta Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulacak tesiste üretilecek ürünler komşu ülkelere de satılacaktı. 
Daha ne olsundu?
Şimdi... 
Kumtel’in Afrika’ya açılmasını... 
Hepimizin alkışlaması gereken gelişme olarak anlatanların anlatmadıkları hikayenin devamına gelelim.  
Daha düne kadar 1800 kişinin çalıştığı fabrikada, işçi sayısı 800’e düşürüldü. 
İşçiler önceleri işçi çıkarılmasına pek aldırmamışlar. 
Çünkü Kumtel’de, işçi çıkarılıp yerine yenisinin alınması yıllardır alışık oldukları bir durum. Ama “bu sefer durum farklı” diyorlar. 
İşçi sayısının artacağını düşünen yok. Daha da azalacağına inanan çok!
Sebebini şöyle açıklıyorlar: Patron, Cezayir ve Etiyopya’da 2 fabrika açtı. O fabrikalarda 100 dolara işçi çalıştırarak daha ucuza üretiyor. 

ÖLÜMÜNE ÇALIŞMAK BİLE KURTARMADI

Kayserili firma, Kumtel ve Luxell markalarıyla, 5 kıtada 89 ülkeye ihracat yapıyor. 
Bu iki markanın yanı sıra dünya çapında birçok firma ve marka için de üretim gerçekleştiriyor.
Türkiye’nin en büyük 500 firması arasında yer alıyor. Fakat kendisini, haklı olarak, “dünya markası” olarak lanse ediyor.
Kumtel’in böylesi bir dev olmasının arkasında üretimde uyguladığı “Kayzen” yöntemi yatıyor.
Japonca’da iş gücüne dayalı üretim anlamına gelen kai (değişim) ile zenin (daha iyi) kelimelerinin birleşmesinden oluşan ve hedefi “sürekli iyileştirme” olan bir sistem. 
Söz konusu iyileştirme üretimi artırırken, işçileri ise yoğun çalışmaktan dolayı bedenen ve ruhen çöküyor.
İşte bu sistemle Kumtel’de üretim bandı ve işçinin çalışma hızı sürekli artırıldı. 
Yemek molaları azaldı. 10 saat çalışmak sıradanlaştı.
Üretim çılgınca büyüdü! 
“Hadi daha iyisi.” 
“Hadi daha çoğu.” 
“Hadi takım ruhu.” 
Denilerek örselendi işçi bedenleri ve ruhları!
5 bin kişilik işi 1800 kişi yapar oldu. Lakin yine de kurtulamadı 1000 işçi işten atılmaktan. Ekmeksiz kalmaktan. 
İşçiler için;
Akıldan çıkarılmaması gereken gerçek 1: İşçiye hep şu masal anlatılır; “Çok üretim daha çok işçi demek, daha çok aş demek.” Kapitalist sistemde böyle olmaz. Daha az işçiye daha çok iş yaptırmanın yolları aranır. 5 bin kişilik iş 1800 kişiye yaptırılır aradaki fark (3200 kişi) kadar işçi kapı dışında işsiz olarak bekletilir.    
Akıldan çıkarılmaması gereken gerçek 2: Patronun “Bu fabrika hepimizin” masalına inan işçiler daha az kişiyle daha çok iş yaptıklarında sadece daha fazla sömürülmekle kalmazlar. İşçi arkadaşlarını işsiz bırakırlar. İş, işçi azaltmanın sınırına dayanınca da, dünya markası yaptıkları patronlarının dünyada daha ucuz yer aradığına tanık olurlar. Kendileri de işsiz kalırlar.  
Kumtel’de olduğu gibi Afrika’yı serinletecek patronları, kendilerinin evlerine ateş düşürür.


 

Sermayenin vatanı yoktur
Sermaye büyüyüp güçlendikçe... Sürekli kendisine en avantajlı üretim modelini ve mekanını arar. En ucuz hammadeyi, parçayı nereden buluyorsa oradan alır. 
Kumtel’de yaşananlar bu gerçeği bize bir kez daha hatırlattı. 
Suriye ile vizelerin kalktığı, siyasi ilişkilerin iyi olduğu dönemde Kumtel’in kurucusu Mustafa Köseoğlu şöyle demişti: “Elimizdeki fazla makine ekipmanını Suriye’ye taşıyarak bu ülkede üretim yapmayı planlıyoruz. Suriye’de işçilik ucuz. Vizeler de kalktı. Siyasi ilişkilerin gelişmesi bizim önümüzü açtı.”
Akıldan çıkarılmaması gereken gerçek 3: Sermayenin vatanı yoktur. Sanayide bahsedilen ‘Kayseri Modeli’nin yaratıcısı olsan da... Bu yüzden yerlinin yerlisi olarak anılsan da... Durum değişmez! 


 

Vatanı değil devleti vardır!
Yukarıda “sermayenin vatanı yoktur” tespiti yaptık. Ama bu demek değil ki sermaye ‘ulusal kimliksizdir’. Hiçbir devlete ait değildir.
Söylemek istediğimiz işçiye “vatan millet Sakarya” edebiyatı yapan sermayenin kendisinin çıkarı neyse ona göre davrandığını... Bu ülkenin çıkarları burada üreteyim, ithalat yapmayayım” gibi derdinin olmadığıdır. Yoksa sermayenin bir ulusu vardır.
Bunu kapitalist ekonomiyi bir hayli sarsan 2008 krizinde gördük. ABD’nin, Amerikan sermayesini; İngiltere’nin, İngiliz sermayesini; Türkiye’nin de Türk sermayesini kurtarmaya çalışırken... 
Akıldan çıkarılmaması gereken gerçek 4: Devlet her zaman sermayenin emrine amadedir.


 

İşçiye ver gazı! 
 

İşçi konfederasyonlarından biri 1 Mayıs’ı Çanakkale’de merkezi kutlayacakmış. 
Bir diğeri Sakarya’da...
Anlayacağınız, biri “Çanakkale geçilmez” diğeri “Vatan millet Sakarya!” diyor. 
İşçi hakları için değil tabi ki...
İkisinin de kölelik getireceği açık olan, “kiralık işçilik”, “esnek çalışma dayatması”, “kıdem tazminatının tasfiyesi”, “taşeron çalışmanın iyice tahkim edilmesi” gibi gelişmelerle derdi yok!
İşçiye gaz verip gaz almanın derdindeler. İşçiler bu gaza gelmemeli. 
Bahsettiğimiz konfederasyonlardan birinin üyesi Çelik-İş Sendikası, Kumtel’de örgütlü.  Kumtel’deki gelişmeler karşısında ne yapıyor dersiniz. Koca bir hiç! 
Akıldan çıkarılmaması gereken gerçek 5: İşçiler patronların, işbirlikçi sendikalarının gazının peşinden değil, çıkarlarının peşinden gitmelidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa