03 Mart 2016 00:58

Saldırılara karşı mücadele kardeşliği

Saldırılara karşı mücadele kardeşliği

Fotoğraf: Envato

Paylaş

T. Erdoğan Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayacağını, onları meşru saymadığını ilk kez açıklamadı; öncesi var ve şimdi yinelemiş oldu. O’na göre, Parlamento da “bekleme odası”ndadır. Bu durumda, seçimler niye yapılır, o parlamenterler oralarda niçin bulunurlar, bilinmez(!) Devlet kurumlarının ilişkilerine; yasama, yargı ve yürütme kurumlarının durumuna bakılırsa burjuva siyasal sistemin “Tek adam”(!) yönetimine alındığı söylenebilir. “Padişahım çok yaşa”, “sen Halifemizsin!” tezahüratlarıyla Kürt kentlerinde kan dökerek kurtlaşan özel harekatçıların yaltaklanmalarının hükümran tahtını onca sevince boğmasına, içerde ve dışarda daha çok saldırı için ileri komutlarının eşlik etmesi gösterge sayılmalıdır. “Barış isteyenleri “hain”; savaş çığırtkanlığı yaparak şoven-ırkçı ve mezhepçi politikalara alkış tutanları “vatansever” ilan eden bir yönetim anlayışı ve politikasıdır bu.
Erdoğan-Davutoğlu yönetiminin sözcüleri, “muhalifler”i  ve hakları için mücadele yolunu seçenleri “hainler”, “Türkiye’nin düşmanları” nitelemeleriyle etkisizleştirmeyi politika edinmişler. Onları bazen önceleyerek bazen yineleyerek havuz beslemeleri daha “derin analiz”lerle küfrün ve yalanın iktidar “fazileti”ne sahipliklerini sergiliyorlar. Artık daha çok kişi biliyor ve anlıyordur: Erdoğan’ın en üst düzeyde temsilini yaptığı ve kendini belirleyici en üst kurum-kişi ve meziyet olarak gördüğü yönetim anlayışında, burjuvazinin kendi iktidarını sürdürmek için tüm toplumun çıkarlarını uzlaştırdığı iddiasıyla hakim kıldığı burjuva hukuk, Erdoğan ve AKP’sinin doğrularını ifade ediyor ve koruyorsa bir anlama sahiptir. Burjuva hukuk “düzeni”nin Anayasa ve yasalar olarak en belirgin ve genellikler taşıyan kurallar “manzumesi”, Tayyip Erdoğan başta gelmek üzere iktidardakiler için, onlara muhalif olan ve hakları için mücadele eden kesimleri hedefe koyup vuruyorsa, geçerlik gösterirler. Anayasa Mahkemesi’nin, örnek olsun Dilek Doğan’ın, A. İsmail Korkmaz’ın, Uğur Kaymaz’ın katili polisleri aklayan bir karar alması durumunda, Erdoğan’dan “en üstün devlet hizmet ödülü”nü alacağından kuşku duymak için siyaseten ahmak olmak gerekir.
İktidar sözcüleri ve temsilcilerinin çok yönlü madrabazlıkları kimseyi aldatmamalıdır: Metal işçileri direndiğinde, muhafazakar ve milliyetçi olmalarına bakılmaksızın hedef gösterilmişlerdi. Bizzat Erdoğan, tekel patronlarına “Niye sesiniz çıkmıyor, neyi bekliyorsunuz!” diye çıkışarak saldırı istemişti. Şimdi, Renault direnişçilerine polis zorbalığıyla baş eğdirmeye soyunanlar da onlardır. Türkiye’nin baskı altındaki, ezilen ve yaşam alanları tahrip ve talan edilen tüm kesimlerinden milyonlarca insanın katıldığı 2013 Büyük Haziran Halk Direnişi’nin Erdoğan tarafından “düşman işi”, “üst aklın yönlendirdiği darbe girişimi” olarak lekelenmek istenmesindeki ısrar, bu büyük kitle öfkesinin yarattığı korkunun, “ya yeniden olursa!” telaşına işaret ediyor. “Başı örtülü bacımıza saldırdılar”, “kutsal mekanda içki içtiler” yalanıyla Sünni halk kitleleri sokağa ve kendileri gibi düşünmeyenlere karşı lince çağrılmışlardı. “Son” yeni hedef, Artvin halkının yaşam alanlarını koruma girişimi ve mücadelesi oldu: Artvinliler “yavru Gezici” etiketiyle “yabancı lobilerin oyuncağı”; “hain” kısmından ilan edildiler. Bunu söyleyen kişi devletin “Başı”yım diyor ve koruduğu da, halkın canına-malına kast etme suçuyla sabit bir kapitalisttir! Havuzbaşı yazarları ve eşik beslemeleri ihanet çığırtkanlığında yarışa girdiler. Suçüstü hırsız sermayedar, ev sahibine baskın çıkıyor! Siyasal iktidarın ülkeyi uçuruma sürüklediğini belirterek içeride-dışarıda savaş politikası ve saldırganlığın son bulmasını; Kürtlerin katline son verilmesi ve barışçıl politikalar izlenmesini; demokratik hakların tanınması ve hak eşitliği sağlanmasını isteyen Türkiye’nin ilerici aydınları, demokratları, yurtseverleri ve sosyalistlerini düşman kampına yazan bir yönetim politikasıdır söz konusu olan. Barbarlık ve hak tanımazlık karakteri giderek güçlenen, vahşetle hakim olmayı “aklına koymuş”! bir iktidar karşısındayız.
Yüzlerce başka örnek sıranalabilir. Ancak, can alıcı soru ve sorun şudur: İşsizlik, yoksulluk ve hak yoksunluğuna mahkum tutulmak istenen, hak talebinde bulunduğu için işten atılıp polis saldırısına uğrayan tüm milliyetlerden işçi ve emekçiler ile kendi bugünü ve geleceğine kendisi karar verip kendini yönetme hakkı için direnen ve aynı nedenledir ki yaşam alanları yıkılarak yüzlerle binlerle katledilen Kürt halkı yanyana-omuz omuza durmayı başarabilecek mi? Egemenler ve siyasal-askeri temsilcileri bunu engellemek için her türden alçaklığa başvuruyor, yalan söylüyor, ezilenleri birbirine kırdıracak manevralara baş vuruyor ve bütün bunları polis-jandarma-kontra-korucu saldırılarıyla takviye ediyorlar. Kürdü Türke, Aleviyi Sünniye dış ve karşı göstererek sömürülüp-ezilenlerin birleşmesini; direnişlerini birleştirmesini engellemek istiyorlar.
Onların barikatlarını aşarak birleşmeyi başarmak, kurtuluş yolunda ilerlemenin koşuludur. Ayakta, ve dövüşmekte olan Kürt halkıyla hakları için direnen Türk işçi ve emekçisinin bir kanalda birleşecek mücadelesi belirleyici olacaktır. Renault, Arçelik, Tofaş işçileri başta olmak üzere işçi kitleleri iktidarın Kürt politikasına dur demezler ise eğer, bu bölünmüşlük, bu ayrı ayrı etkisizleştirme çalım, bu yıkım ve uçuruma götüren politika devam edecek. Birleşme-birleştirme sorumluluğu ve bunun için çaba herkesten önce ileri-sınıf bilincine ulaşmış işçiye düşer. Bunun için daha çok çaba, daha fazla fedekarlık gerekiyor. Barış ve Demokrasi Bloku ve halkın her türden direniş örgütlenmesini güçlendirerek bu yolda ilerlemeliyiz”!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...