Kanları bile kurumadan ölüler eskiyor
Fotoğraf: Envato
Bize ne oldu değil göz göre göre oldu. Gördük bir kısmımız ama görmekle, teorisini yapmakla tutabilmek aynı şey değil. Ayrıca tutmayı da istemek gerekiyor.
Gördük ve tutamadık, tutmayı da belki yeterince istemedik.
Geniş yığınlar pek de zahmete girmek istemiyor, okumuyor yazmıyor. Okumuş yazmışların bir kısmı keyfine bakıyor, oportünist-konformist davranıyor, halkla kucaklaşmıyor, güçle kucaklaşıyor. Devlet ve ajanlar halkın yanında değil, halka yaklaşan aydınların imanını okuyor.
Halk da zaten pek okumuş yazmışı sevmiyor, bildiği alıştığı rutinler kolayına geliyor.
Uzun uzun yüksek volümlü ezan sesleri okunuyor.
Uzun uzun sık sık yüksek volümlü silah sesleri gecenin sessizliğini bozuyor.
Arada bir bağ var mı ezan sesi ile kurşun sesinin, bilemiyorum, ama iyice birbirine karışıyor. Elçi bir cami ayağının dibinde vuruluyor. Gencecik çocuklar, askerler, polisler…
Uzun uzun acı acı derin derin selalar okunuyor: “Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Habiballah”…
Cenazeler, ölmüyor insanlar şehit oluyorlar, kanları bile kurumuyor. Yıkanmıyor şehitler. Elbiseleri ile, kanları ile birlikte gömülüyor.
Cenazeler bile ayrıştırılıyor, senin cenazen benim cenazem…
Bir gencin kanı kurumadan üçü beşi daha geliyor.
Hiçbirinin kanı kuruyacak kadar bile huzur yok, o kadar bile zaman yok.
Hava kurşun gibi ağır değil, kurşun havayı yarıp geçiyor.
Daracık sokaklar toz duman.
Duvarlar. Bazısı bin yıllık duvarlar delik deşik.
İbrahim’in, Nuh’un geçtiği sokaklar. Hep kanlıydı. Urfa’da odun ateşine atılmıştı İbrahim. İbrahim’in yakınlarıydı ateşi yakanlar. Seyredeceklerdi ölümü, çırpınışları. İbrahim kurtuldu sayılıyor bu yakmadan, Tanrı İbrahim’i kurtardı ama onun kardeşleri ve çocukları, İbrahim’in çocukları, Sami halklarının ecdatları ve çocukları, Uzak Asya’dan gelenler de dahil Ortadoğu’yu, Urfa’yı, Diyarbakır’ı yakmaya devam ediyor. Bizzat Tanrı cezalandırıyor insanları, köleleri bile ayırmadan toptan yok ediyor Lut Kavmini.
Urfalı Selahaddin. Türk mü, Kürt mü, Acem mi, acayip bir durum var. Mısır’da Şafileri hakim kılıyor, Fatımileri yamultuyor. Eyyübiler Ortadoğu’yu yakmaya devam ediyor. Selahattin’in soyundan olmayı çok arzu etmem ama bir yerlerden kan karışmışsa onu da bilemem. Kanlar birbirine karışıyor.
Eyyübilerin oluşturduğu El Ezher, hâlâ fetva vermeye devam ediyor. Selahaddin’in kurduğu Sünni İslam Devleti Mısır, Suriye, Irak, Hicaz, Yemen’e hakim oluyor.
1250’de ölüyor Selahaddin, Hama’da Eyyübiler 1348’e kadar devam ediyor.
Yavuz’lar geçiyor bu topraklardan.
Daha nicesi geçiyor.
Fransa’sı geliyor, İngiliz’i alıyor, ABD’lisi geliyor. Rusya’sı Akdeniz’i gözlüyor.
Paylaşamıyorlar da aralarında.
Yahudi’si, Hıristiyan’ı, Müslüman’ı paylaşamıyor Kudüs’ü. Samilerin çocukları birbirini yiyor.
Yanıyor hâlâ bu coğrafya.
Günlük 3-5 kadın öldürülüyor.
Tecavüzlerin kayda geçeni yok, dikkate alınanı yok.
Her gün 3-5 işçi öldürülüyor.
Bombalar patlıyor Diyarbakır’ın, Ankara’nın ortasında.
Ortamızda insanlar patlatılıyor.
Selalar okunuyor durmaksızın.
Mezarlıklarda dalgalanıyor bayraklar.
Kanı bile kurumadan onlarcasının, onlarcası daha koyuluyor musalla taşına.
Anneler, nişanlılar, genç gelinler ağıtlar yakmaya bile fırsat bulamıyor.
Somalılar acısını bile yaşayamıyor.
Taziye bile sorun çıkarıyor.
Şehitlerin kanı yıkanmıyor, elbiseleri çıkarılmıyor.
Şehitler ölemiyor bile.
Daha kanı bile kurumadan ölüler eskiyor, ölümler eskiyor. Birini defnetmeden bir diğeri geliyor.
Anadolu’da, Ortadoğu’da çok insan ölüyor, onarca değil artık milyonlarca ölüyor.
Ne çok ölüyorsa o kadar ölmüyor gibi yaparak çözebilir miyiz bu sorunları?
Bizden başka bu sorunu çözebilecek var mı? Bizim dışımızdakiler çözüm olabilecek mi? Sanmam.
Sorunu yaratanlar çözebilirler mi? Sanmam.
Sorunu yaratanlara hayır diyemezsek çözebilir miyiz sorunu? Sanmam.
Ölümlere çatışmalara hayır diyemezsek sorunu çözebilir miyiz? Hiç sanmam.
“Hayır” diyemezsek sorunu çözebilir miyiz?
Bir soru daha: Çok öldüren daha mı haklı veya çok ölünce daha mı haklı olunuyor?
Ölümler sorunun mu çözümün mü parçası?
Haklı ve haksız ölüm olur mu? En haksızı ölen mi öldüren mi ölüme gönderen mi?
- Fütüvvet teşkilatı: Meslek lisesi değil dinci fedailik ocağı 22 Mart 2024 04:57
- AKP ve MEB mesleki eğitimin sırrını çözdü: Fütüvvetnameler ve baş ahilik dönemi 15 Mart 2024 04:43
- Patriyarka ve öğrenci açlığı sorunu: Niteliksiz okullar, meteliksiz veliler, kadınlar, çocuklar 08 Mart 2024 05:05
- Türkiye'de felaketlerin faktörlerinden öte aktörleri kimler? 01 Mart 2024 04:46
- Felaketler çağı ve Türkiye'nin felaketler dönemi 23 Şubat 2024 04:46
- Depremde Hatay’da ölüm sayısı ne kadar? Hatay’a, Adıyaman’a, Malatya’ya resmen ayrımcılık mı yapılıyor? 16 Şubat 2024 04:39
- Afetin, nemacılığın, timokrasinin ‘utp-usta öğreticilik’ hali: 890.920 09 Şubat 2024 04:53
- Deprem ve ülke yönetimi: Mütaşerik yönetimin ağır sonuçları 02 Şubat 2024 04:48
- "Karakter eğitimi" nedir: MEB, Bakan Tekin 1.3 milyon işçi çocuğu unuttu, "Çocukları bari tatilde çalıştırmayın" 26 Ocak 2024 04:45
- Davos, yerel seçimler ve yoz milliyetçilik çağı: Paranın satın alma gücünün satın aldığı tin ve insanlık 19 Ocak 2024 04:50
- MEB'in yüzüncü yıl raporu gerçeklik korkusu: İçinde Mustafa Kemal hiç geçmiyor 12 Ocak 2024 04:47
- 2024'ün dört günü: Anayasa'nın, hukukun, bilimin, eğitimin, barışın, yurttaşlığın lağvedilmesi 05 Ocak 2024 04:27