Ölüm, gerçek, vicdan
Fotoğraf: Envato
Ankara Garı’nın önündeki kan kokusu duruyor. Suriye, Irak, Libya, Yemen… Etrafımız çatışma, işgal, savaş, terör coğrafyasına dönüşmüş durumda. Cizre, Silopi, Sur… Adana, Mersin, İstanbul, Ankara… Teröre şiddete açık olmayan, insanlık dışı olaylara açık olmayan neredeyse santim kalmadı.
Sonuçları ölüm olan her bir olayı, sonuçları üzerinden bir diğeri ile tümden eşleştirmek ve hepsini birden aynı kefeye koymak önemli bir hatayı oluşturuyor. Örneğin Suriye sorunu, Kürt sorunu, Alevilik sorunu, İslamcılık sorunu, Başkanlık sorunu, sosyoekonomik sorunlarımız; dil, din etnisite kaynaklı sorunlar; kadına yönelik şiddet, Suriye’deki şiddet, Sur’daki şiddet, Ankara’daki şiddet pek çok ortaklıkları olmakla birlikte hep aynı şiddet değil.
Birinin artışıyla bir diğerinin artışı arasında belli bir paralellik de var ancak biri bitince diğeri tümden tükenmeyecek; her birine özgüllüklerini dikkate alarak yaklaşmamız gerekiyor.
Olayların koşullarını, nedenleri, kolaylaştırıcıları, aracıları, tetikçileri, mağdurlarını… her birini doğru görmek gerekiyor.
Terörün, şiddetin öncelikli gayesi geçmiş veya öldürme değil, geleceğe yönelik sonuç almadır. Politikaları, propagandayı, stratejileri taktikleri de doğru okuyabilmek gerekiyor.
Ahlak ve erdem; hem gerçeği hem de vicdanı, hem teoriyi hem de pratiği gerekli kılıyor.
İlk soru şudur: Ortadoğu’da ve Türkiye’deki bunca kan ve gözyaşı neden mi, süreç mi, sonuç mu?
Nedense koşulları, faktörleri nelerdir, karar vericileri, aktörleri kimlerdir?
Süreçse kimler sorumlu?
Sonuçsa hangi koşul, faktör ve aktörlere bağlı?
Çözüm için ne yapılabilir? Nasıl önlenebilir?
Yetki ve sorumluluk paylaşımına gelince İÇ faktörlerle DIŞ faktörlerin ağırlığı, etkisi nedir? Sudan’dan Kanada’ya, Rusya’ya Çin’e, Almanların, Fransızların, İngilizlerin… Emperyalizmin, ulusalcılığın etkisi ve yeri nedir? İktisadi sorunlarımızın, dil kültür sorunlarının yeri nedir? Dinin, mezhebin, teknolojinin, bilimin, siyaset tarzlarımızın etkisi ve yeri nedir?
Devlete, adalete, okula, üniversiteye, siyasete, her birimize ne tür yetki ve sorumluluklar düşüyor?
Bir olayı diğerine tümden indirgemeden, aradaki bağları da ihmal etmeden görmemiz gerekiyor.
On binlerce yıllık uygarlık kazanımları olan bazı makroları, ilkeleri de yok sayamayız. Aksi takdirde insanlığın türdeşleri ile, doğa ile ilişkisi tümden belirsiz hale gelir. Daha önemlisi puslu havalarda, bu belirsizlikte salt ŞİDDET VE GÜÇ ilişkisi belirleyici olmaya başlar.
1-Her insan, her bir canlı cansız kendi oluşuyla değerlidir, onlara zarar vermememiz gerekiyor.
2-Her tür hak ve özgürlüğü başka bir araca kurban edemeyiz, tüm hak ve özgürlükleri koşulsuz savunmalıyız; koşullu söylemeye başlarsak özü kaybolur, 12 Eylül Anayasası’na dönüşür. Şiddet şiddeti, hak ve özgürlükler hak ve özgürlükleri besler. ARAÇ AMAÇ olamaz. Güvenlik her tür varlığın korunması, hak ve özgürlüklerin korunmasıdır, hak ve özgürlüklerin önüne geçemez.
3- Ön yargı ve ayrımcılıkların her türüne karşı çıkmamız gerekiyor.
4- Sonuçlarının şiddet ve ölüm olduğu her bir olaya mesafeli yaklaşmamız gerekiyor. ŞİDDET ve ÖLÜM bir hak veya özgürlük değildir. Bir varlığı, bir insanı ETKİSİZ hale getirmek, ÖLDÜRMEK, ORTADAN KALDIRMAK amaç olamaz, araç da olmamalıdır.
5- Birinin sorumluluğunu onun ait olduğu gruba veya bir diğerine yükleyemeyiz. Kolektif sorumlulukla bireysel sorumlulukları, grupla kişi sınırlarını iyi okumamız gerekir.
Ne yazık ki hak ve özgürlüklerle kimlik sorunu, radikalleşme ve dini fanatizm sorunu karşı karşıya geldi ve iç içe geçmeye başladı.
AKP’li milletvekilleri ısrarla ayrıştırıcı değil birleştirici olalım diyor. Günaydın demek istemiyorum ancak faşizme giden yol ağız birliğinden ve farklı düşünenlerin dışlanmasından dolayı oluştu. Önce HAYIR diyebilmeyi başarabilmeliyiz. KUTUPLAŞMAYA HAYIR, YABANCILAŞMAYA HAYIR diyebilmeyiz.
HAK ve ÖZGÜRLÜKLERE amasız, ancaksız, KOŞULSUZ EVET diyebilmeliyiz. YAŞAM HAKKI koşulsuz bir haktır, insanı doğayı tüketen EMPERYALİZME, İŞGALLERE koşulsuz HAYIR diyebilmeliyiz.
TOTALİTERLEŞMEYE, bir diğerini yok sayan siyaset anlayışına, TERÖR VE ÖLÜMLERE KOŞULSUZ HAYIR diyebilmeliyiz.
Birbirimizi eşit saygınlıkta kabul ettiğimiz gün insanin insana üstün sayıldığı emperyalizmi de, terör ve ölümleri de önemli oranda aşacağız. “Benim Kabe’m insandır.”
- Köy Enstitüsü farkı, şehre ve geleneğe uymazlığı: Hümanist, yararcı, bütüncül köy rehberi 19 Nisan 2024 04:47
- 31 Mart Yerel Seçimleri: AKP'nin dinci eğitimine karşı bilgi ve özgürleşme talebi 05 Nisan 2024 04:47
- İmtiyaz/kapitülasyon, rantiye veya mütaşerik otoriterlik: Peker, Ağar, Erdoğan, Altınok, Kurum, İmamoğlu… 29 Mart 2024 04:46
- Fütüvvet teşkilatı: Meslek lisesi değil dinci fedailik ocağı 22 Mart 2024 04:57
- AKP ve MEB mesleki eğitimin sırrını çözdü: Fütüvvetnameler ve baş ahilik dönemi 15 Mart 2024 04:43
- Patriyarka ve öğrenci açlığı sorunu: Niteliksiz okullar, meteliksiz veliler, kadınlar, çocuklar 08 Mart 2024 05:05
- Türkiye'de felaketlerin faktörlerinden öte aktörleri kimler? 01 Mart 2024 04:46
- Felaketler çağı ve Türkiye'nin felaketler dönemi 23 Şubat 2024 04:46
- Depremde Hatay’da ölüm sayısı ne kadar? Hatay’a, Adıyaman’a, Malatya’ya resmen ayrımcılık mı yapılıyor? 16 Şubat 2024 04:39
- Afetin, nemacılığın, timokrasinin ‘utp-usta öğreticilik’ hali: 890.920 09 Şubat 2024 04:53
- Deprem ve ülke yönetimi: Mütaşerik yönetimin ağır sonuçları 02 Şubat 2024 04:48
- "Karakter eğitimi" nedir: MEB, Bakan Tekin 1.3 milyon işçi çocuğu unuttu, "Çocukları bari tatilde çalıştırmayın" 26 Ocak 2024 04:45