11 Şubat 2016 01:00

Çatışmadan çıkış

Çatışmadan çıkış

Fotoğraf: Envato

Paylaş

16 Ağustos 2015 tarihinde başlayan sokağa çıkma yasakları uygulaması devam ediyor. Sokağa çıkma yasağının, doğrudan kendisi sorunlu değildi. Süresi ve koşulları önem taşıyordu. Sağlık, beslenme, barınma, seyahat, eğitim ve benzeri sosyal hayatla ilgili boyutlar, sokağa çıkma yasağı ile bağlantılıydı ve bunlara dair devletin bir önlem alıp almadığı ya da ne yaptığı/yapacağı önemliydi.
Sokağa çıkılmadığında ne olacaktı?
Ne olacağı, olanlarla anlaşıldı.
Çatışma ve ölüm!
Asker, polis, korucu, militan, sivil insanlar, kadınlar, çocuklar…. Sayısı ya bini geçti ya da yaklaştı. Ölüm!
Çatışmaları Aşarak Çözüm kitabında Johan Galtung şöyle demekteydi: “Bir çok kere değindiğimiz gibi kim neden silahları bırakmak istesin ki? Silah askeri çözüm getirebilir. Veya en azından onurlu bir yenilgi fırsatı sağlar. Özellikle de tünelin ucundaki ışık görünmüyorsa veya çatışmanın aşılması umudu yoksa.”(s.227)
Acaba çatışmanın öyle bir evresinde miyiz? Bir ilçenin birkaç mahallesindeki çatışmada eli silahlı güçlerden birisi büyük kayıplar vermişse, bu çatışmanın sonlandığı anlamına mı gelir?
Geçen haftaki yazımda Pirus Zaferi’nden ve Sisifos Söyleni’nden söz etmiştim. Ben meseleye zafer ya da yenilgi perspektifinden bakmıyorum. Savaşın herkese kaybettirdiği düşüncesindeyim. Savaşa genel yaklaşımım bu.
Galtung’uın söylediği mi oluyor?
Cizre’de direnerek yaşamını yitirenler için onurlu bir yenilgi mi diyeceğiz yoksa bir yargısız infazla hem de katliam boyutlarıyla mı karşı karşıyayız? Mesela bodrum katta yaralı halde bulunanlar, nasıl çatışmış olabilir? Bu tür insancıl hukuk ilkelerinin ihlali niteliğindeki konular elbette gündeme gelecek ve soruşturulması ve aydınlatılması gerekecektir. Fakat karşılıklı çatışmalar sonucu ölümler var.
Ne gerekirdi, ne yapılabilirdi ve ne yapılabilir, çatışmasızlığa/ateşkese dönüş için?
Benim görebildiğim kadarıyla, ne yeni anayasa tartışmaları ve ne başkanlık sistemidir acil olan ve hızla gündemleştirilip tartışılması gereken.
Benim açımdan ne demokratik özerkliktir güncel tartışma konusu ne de başka bir şey. En önemli ve kritik konu, ateşkes/çatışmasızlık halidir. Bunun olanaklarını, koşullarını ve gerçekleşme olasılığını konuşmamız lazım. Operasyonel düşünceye ihtiyaç var.
Bu konuda Kürt silahlı siyasi hareketi siyasi bir karar verecek ve siyasetini buna göre oluşturacak. Bu tür bir siyasi kararla savaş siyasetinde bu kritik anda değişikliğe gidecek.
Şehirlerden çekilecek. Şehir savaşları en korkunç yıkımları getiriyor.
Öte yandan hükümet de kuşatma/abluka, fiili sıkıyönetim uygulama, askerin şehir içlerinde operasyon yapması ve sokağa çıkma yasaklarından vazgeçecek.
Kürt meselesinin siyasetle barışçıl ve demokratik yoldan çözeceğini deklare edecek. Öyle uyduruk 10 maddelik eylem planlarıyla değil, 6551 sayılı “Çözüm Yasası”na dayanarak tıpkı 01 Ekim 2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı doğrultusunda bu defa hızla uygulamaya geçecek. Sürecin aktörleri denmişti kararda, temas ve diyalog çalışmalarını yapacak.CHP’nin mesele Meclis’e gelmeli tezi ihmal edilebilir bir tez değil. Konuşmak lazım.
Şiddet/çatışma ortamı iklimi zehirliyor. Siyasi tezler tartışılamıyor.İnsanlar can derdindeyken eleştiri de yöneltemiyorsunuz.
Hayatlarını kaybedenlerin günahı yok. Savaşın/çatışmanın kendisinin reddi gerekir. Bir de elbette savaş suçu işleyenler olabilir, onlar hakkında etkili soruşturma süreçleri işletilmeli.
Çatışmadan çıkış için HDP milletvekillerinin yasama organında CHP ile konuyu müzakere edip AKP üzerinde savaş politikalarından vazgeçmesi için demokratik ve siyasi basınç oluşturabilirler. STK’klar da buna yoğunlaşabilir. Barış çalışmaları, ziyaretler, paneller, yaralılara destek ve mağdurlarla dayanışma elbette gereklidir. Ama politika değişikliği için karar vericileri etkilemek lazım. Taraflar, çatışmayı başlatmada “İlk taşı kimin attığı” konusunda birbirlerini suçlayıp duruyorlar. Kobani’den, 6-8 Ekim olaylarından, Erdoğanın Dolmabahçe mutabakatını reddine, Diyarbakır, Suruç, 10 Ekim Ankara katliamlarına, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerini kazanma düşüncesine göre, temellendirmeye çalışıyoruz tezlerimizi. Bence suçlama yerine, çatışmasızlığa/ateşkese geri dönüş için, uygun dille, hem hükümeti hem de Kandil’i etkilemek lazım. Politikayı onlar oluşturuyor çünkü.
Savaş politikasını…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa