10 Şubat 2016 00:53

Korku cumhuriyeti

Korku cumhuriyeti

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’de, Cumhuriyet tarihinin çeşitli aşamalarını tanımlamak üzere bir dizi alt başlık açabiliriz. O alt başlıkları da, daha detaylı tanımlamak için kendi içinde alt başlıklara ayırabiliriz. 

Ama bir üst başlık var ki, o alt başlıkların pek çoğuna değiyor, onları etkiliyor ve bazen de belirliyor: Korku.
Daha cumhuriyet dahi ilan edilmeden bu topraklarda, gazetecilerin ve aydınların da aralarında bulunduğu Ermeni nüfusunu evinden alıp götüren, kitlesel kırıma uğratan ve yaptıklarının ‘soykırım’ olarak ilan edilmesini de yasaklayan korkuya dayalı olarak ‘rıza’ üretme biçimi üzerine kurulu bu yönetme tarzı, Türkiye Cumhuriyeti devletine miras kaldı. 

Ardından uzun yıllar idamlar, infazlar, işkenceler ve kontrgerilla cinayetlerine başvurarak bugünlere gelen bu korkuya dayalı yönetme tarzı, şimdi de ülkeyi darbe anayasasından kurtarmayı vadettiği bir zamanda, içine başkanlığı yerleştirmek istediği bu değişiklik için korkuyu yeniden farklı biçimlerde devreye sokuyor.
Aslında hiçbir zaman bir yönetme felsefesi olarak vazgeçmediği korkuyu, şimdi güncel siyasal hedefleri bakımından dönemin ihtiyaçlarına göre yeniden üreterek gündelik hayatımızın kılcal damaklarına kadar sokuyor.

Devlet televizyonu TRT, Cizre’de “çatışmalarda 60 yakın terörist etkisiz hale getirildi” diye alt yazı geçiyor. (8 Şubat 2016, 23.16) 

Oradan son kez telefon bağlantısı yapılan kişilerin veda içerikli konuşmaları çaresizliğin verdiği öfkeyle sosyal medyada paylaşılıp duruluyor. 

Ama şeffaf bilgiye ulaşmak mümkün olmuyor. Cizre zaten gazetecilere epey bir süredir kapatılan bir ilçe. Son olarak da meslektaşımız Refik Tekin, Cizre’de görev yaparken zırhlı araçtan açılan ateşle vuruldu. Ülkenin kendi sınırları içindeki bir bölgeden haber almak, Suriye’deki bir çatışmadan haber almaktan daha zor hale geldi. 

Başbakan Davutoğlu, Mardin’de yaptığı konuşmada “kamu düzeninin tesisi” adına yeni “terörle mücadele” başlıkları açıklarken, ülkenin batısından da yüzü maskeli kişilerin kahve tarama saldırıları arka arkaya geliyor. Bununla da yetinilmiyor bir dernek taranıyor, insanlar takside vurulup arabadan atılıyor. Öyle bir iklim oluşturuluyor ki, yatarken ‘Acaba yarın ne olacak?’ sorusu ile yatıyorsunuz. 

Yaratılan kaos ortamı, biriyle husumeti olanda, ‘Şunu bu arada punduna getirip götürsem mi’ duygusunu besleyecek cinsten. 

Tüm bunlarla yaratılan güvenlik boşluğu duygusu, devletten gelecek müdahalelere çaresizce teslim olmayı koşulluyor. 

Gazetelerde, ‘Bu olup bitenler darbe öncesi dönemlerin olaylarına çok benziyor’ yorumlarına rastlanıyor. Gerçekte böyle bir kıyaslamayı hak edecek bir dönemde miyiz sorusu bile şu saatten sonra bu tartışmanın etkisini ve sınırlarını genişletiyor. 

Altan üstten pompalanan bu korkularla baş etmek için ise, atılacak en küçük bir adım bile değerli ve önemlidir. Hiçbir korku üzerine gidilmeden aşılamaz.

Akademisyenlerin, ‘Korku Cumhuriyeti’nin sabrını zorlayan barış imzalarının ardından, geçtiğimiz hafta başlayan ‘Haber Nöbeti’ de bu açıdan önemli bir girişimdir. 

Kafasına silah dayanan, kurşun yağmuruna tutulan meslektaşlarımız ile dayanışmak için ülkenin batısındaki gazeteciler olarak başlattığımız nöbetin ikincisi siz bu yazıyı okuyunca ikinci gününe girmiş olacak. Nöbet arkadaşım, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yetvart Danzikyan, nöbete başlamadan önce Twitter’da şunları yazmıştı: “Haber Nöbeti’ne gidiyorum çünkü, yangına su götüren karınca misali, meslektaşlarımızın yanında olmaya çalışıyorum.”

O karınca kadar dik durunca karşısında yıkılamayacak korku yok.

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa