06 Şubat 2016 00:45

Akademide ötenazi eğilimi

Akademide ötenazi eğilimi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ülkede hukuk anlayışı ve uygulaması hakkında derin kuşku yaşanırken, darbe anayasasından yeni bir anayasaya geçiş planları yapılıyor. Günümüzün de facto tek adam yönetimini de jure konuma dönüştürmeyi amaçlayan anayasa değişikliğine “demokratik” sıfatı yaftalanıyor. İktidardan uzaklaşma korkusu ile siyasi iktidar çimentolanmışcasına birbirine kenetlenirken uygulanan politikalarla toplumun kutuplaşması gerçekleşiyor. Teknolojinin hızla ilerlediği yeni dünya koşullarında göçmenlere de vatandaşlık verme rüyası ile beşer sayısının çoğaltılmasına çalışılırken, kaliteli eğitim ikinci plana atılarak beşeri sermaye zayıflatılıyor. Üniversite sayısı bakkal açarcasına artırılırken, anlamsız savlarla  ancak uzun yıllarda yetişebilen deneyimli akademisyenlerin üzerine gidiliyor. Böylesi akıl almaz çelişkiler yumağında akademi hangi anlayış ve ilke ile bilimsel ve ifade özgürlük şiarına sahip çıksın ki! Gidişattan anlaşılan o ki, akademi camiası ötanazi eğiliminde can çekişiyor.
Başta siyasi karar organları olmak üzere tüm taraflara, ülkemize maddi ve manevi alanda fevkalade pahalıya mal olan ve ileriye yönelik telafisi giderek olanaksızlaşan bir çıbana parmak basma çağırısında bulunan ve tek amacının tarafların empati yaparak gidişatı durdurma ve insani hedeflerle barışa yönelme çağrısı yapmak olan akademisyenler adeta Orta Çağ’ın engizisyon muamelesine maruz bırakılmaktadır. Başka hiçbir şey söylemeye gerek kalmadan diyebilirim ki, bu resim ülkemize ve çağa yakışmadığı gibi, demokratik olacağı söylenen yeni anayasa çalışmalarına da felsefi hukuk zemini hazırlamaktan fevkalade uzaktır.
Bir defa, herkes suç işleyebilir ve bundan akademisyenler de masun değildir. Kabul! İkincisi, suçluluk hedefine koyulanların adedinin olağanüstü fazla olması da bir suçu suç olmaktan çıkarmaz. Bu da kabul! Üçüncüsü de, yoğun dış desteğin bulunması da yine suçu suç olmaktan çıkarmaz. Evet, bunlar doğru da, bu kararı siyasi merci veremez, akademinin asli görevi olan ifade özgürlüğü kısıtlanamaz. İfade özgürlüğü maskesinde gerçekten bir suç işlenmiş ise buna ancak bağımsızlığı üzerinde kuşku duyulmayan yargı organı karar verir, siyasi yetkililer ise kimseyi suçlu ilan edemez, toplumda ulu orta kanaat oluşumuna yol açamaz.
Akademi camiası gerek geçmişteki 146’lar olayında, gerekse 1402 uygulamasında, maalesef, ihbar müessesesini çalıştırarak fevkalade yakışıksız davranışta bulunduğu zannı altındadır. Akademi camiası, önemli bir şeref unvanı olan “fahri doktora” payesini pek ucuzca dağıtmıştır. Akademi, akademik açılışlarda farklı siyasileri konuk konuşmacı olarak davet etmiştir. Öyle çirkinlikler yaşanmıştır ki, açılışta konuşmacı olması istenen (Belki de bizzat siyasiden gelen taleple!) siyasinin programına göre açılış günü değiştirilmiştir. Nihayet, akademi YÖK denen antidemokratik kurumun başına geçirilmesinde fazla güçlü direnememiştir. Rektör seçimi tuluatında gerek oy kullanmada gerek aday olma ve atanma  konumunda akademi anlamlı ve vakur davranış sergileyememiştir. Böylesi yapılanmada şimdi emirlerin yukarıdan geliyor ve buna itaatle rektörlerin soruşturma açıyor olması fazla şaşılacak bir durum olmasa gerek. Ne hazindir ki, Hitler faşizminden Türkiye’ye sığınmış akademisyenlerin emeğini barındıran üniversite yapımız, bugün benzer trajediye sahne olmaktadır. Demek ki, her yerde Heidegger’ler çıkabiliyormuş!
Bugün üniversite yukarıdan aldığı emirle, akademinin birinci kuralı olan ifade özgürlüğü anlayışını ayaklar altına alarak, muhtemelen birinci aşama olarak, idari kovuşturma açabilmekte, böylece meslektaşların birbirini yargılaması ve bölünmesi yolunu açabilmektedir. Toplumsal dokularda ulusun ve ülkenin bölünmesi işte böyle gerçekleşir. Bu bölünme zamanla öyle bir hal alır ki, “bizden” olanlar efrat ve âbat, dışarıda kalanlar ise ağyar ve mani olurlar. Herhalde istenen tam da böylesi bir tablo olsa gerek; dostu ürküten, düşmanı sevindiren manzara! Salt akademinin değil, toplumun ötanazisi olarak görülen bu fevkalade vahim tablo acaba vatan sevgisi ile mi, görev gereği olarak mı, yoksa bilinçsiz davranışla mı gerçekleştirilmektedir! Umalım, hiçbir yerden emir alma durumunda olmadığına inanmak istediğimiz yargı akademiyi ve ülkeyi bu vahim uçurumdan kurtarır!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...