02 Şubat 2016 01:00

Niye Amedspor'u tuttuk?

Niye Amedspor'u tuttuk?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

7 Haziran’da “Millet kaosu seçti” şifresiyle başlatılan çok yönlü savaş tüm şiddetiyle devam ediyor. Bu savaş süresince kitlesel katliamlara, kent işgallerine, suikastlara, infazlara ve psikolojik savaşın en aşağılık yöntemlerine tanıklık ettik. Birçok arkadaşımızı bu “kolektif terör”de kaybettik. Onların yasını tutamadan yeni ölümlerin haberi geldi. Halen bir ömür boyu yetecek yasın yükü omuzlarımızda.
HDP’ye yüzde 90’ın üzerinde oy veren merkezler yok olma tehdidi altında. Halep’i Kobanê’yi, andıran yıkık kentler, siyasi bilinç olarak o kentin sakinlerinin yüzlerce yıl gerisinden gelen ırkçı, cinsiyetçi bir özel savaş timi tarafından işgal edilmiş durumda. Ve bizler her gün bunların gururla sergilediği ilkelliğe (Irkçı duvar yazıları, işkence edilmiş cenazeler…) tanıklık ediyoruz.
Yeni bir gerici cephe inşasının harcı haline getirilen savaş, hayatın her noktasına nüfuz etme amacında. Spor, kültür, eğitim, bilim bu hegemonya saldırısının baş hedefleri.
IŞİD görünümlü katliamların ardından yitirdiklerimize yanarken ve barış diyen bir avuç taraftar tribünlerde gözaltına alınırken, IŞİD’e sempatisini ilan eden ıslıkları, sloganları futbol stadyumlarında duyduk. Kürt takımına gol atılınca asker selamı yapıldığına da burada tanıklık ettik.
Ama son 8 ay sadece savaş ve katliamlardan ibaret değildi. Tüm bu haksızlıklara karşı direnenler ve mücadele edenler de toplumun her alanında varlar.
Her baskı ortamında, haksızlıkların ve şiddetin hedefi olan kitlelerin talepleri spor sahalarında (ya da tiyatroda, sinemada, müzikte…) kendisine bir özne bulur. Spor tarihi bunun örnekleriyle doludur. Muhammed Ali, Vietnam savaşının haksızlığına dikkat çekerek cepheye gitmeyi reddettiğinde vatan haini ilan edilmişti. Bugün Muhammed Ali, Türkiye’de yaşasa ve barış istese pespaye AKP gazeteleri tarafından hedef gösterilecekti*.
Bizim, yani bu savaşa, haksızlıklara, işkencelere karşı çıkanların bulduğu özne Amedspor oldu. Çünkü gol atılınca asker selamı yapılan onlardı. Rakibi olan teknik direktör ve oyuncularına savaş destekçisi taraftar grupları tarafından asker kıyafetleri giydirilenler onlardı.
Çünkü abluka altındaki kentten geliyorlardı ve bu kez buna tepki göstermelerini önleyecek bir devlet organizasyonu tarafından yönetilmiyorlardı.
Evet, Bursaspor maçı sırasında kendimizi Amedspor’u desteklerken bulduk. Türkiye’de barış isteyen, halkların insanca, eşit koşullarda yaşamasını isteyenlerin birçoğu gibi… Bursaspor’u bazı taraftar gruplarının çizdiği imajla mahkum ettiğimiz için değil, futbol dışında çok daha hayati bir mücadelenin öznesi haline geldiği için Amedspor’u tuttuk.
Spiker Gökhan Telkenar sanki düşman bir ülkenin takımıyla karşılaşıyormuşçasına maç anlattığı için, maç bitince AKP’nin maaşlıları yenilgiden dolayı Bursaspor’a imalı mesajlar attığı için Amedspor’u tuttuk.
Dolayısıyla Bursalı olsak da Amedspor gol attığında gayri ihtiyari olarak “Gol” diye sevinmekten kendimizi alamazdık.
Çünkü bugün Türkiye, futbolla kıyas kabul edilemeyecek önemde bir mücadelenin sahası haline getirilmiş durumda. Bu, hayatta kalabilme, ülkenin ırkçı-dinci politikaların hüküm sürdüğü bir içeride-dışarıda savaş cehennemi haline gelmesini önleme mücadelesinde barışa omuza veren herkese sıkıca sarılma mecburiyetimiz var.
Ama bizim işimiz küçük konfor adaları bulup onun içerisinden bizi anlamayanlara lanet okumak değil.
Hiçbir Bursasporlu, futbol takımını AKP’nin yeni JİTEM timleri gibi yansıtan ırkçı taraftar gruplarınca tanımlanmayı hak etmiyor. Pazar günü Amedspor’u desteklemek biraz da onların sesi olabilmekti.
Futbol sahasında kimse ölüp kalmaz ama birileri futbol sahasını ölüm kalım mücadelesinin yan meydanı yaparsa ona spor tarihinden aldığımız derslerle yanıt veririz. ’70’lerde Muhammed Ali’nin yanında olan ABD’liler, Vietnam işgalini mahkum ettirdi, bugün futbol sahalarından “barış” diyenlerin yanında olanlar da aynı onurlu mücadelenin bir parçası.

* Arda Turan, geçtiğimiz hafta “Barış” dedi ve savaş medyası tuvalete gidişini bile haber yaptığı Turan’ın bu sözlerini görmezden geldi. Onun statüsündeki bir figürü “vatan haini” ilan etmeyi göze alamadıkları için sessiz kaldılar. Devlet aklının Muhammed Ali’den aldığı ders bu olsa gerek.

Not: Cinsiyetçilik serimiz yine önemli bir gelişmeyle bölündü. Final yazısı haftaya, umarım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...