01 Şubat 2016 00:20

‘Vahşet Bodrumu’nda rehin tutulan ülke!

‘Vahşet Bodrumu’nda rehin tutulan ülke!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bazen tek bir olay bir döneme, bir politikaya damga vurur. Sayfalar dolusu yazılarla anlatılmayanları o tek olay bütün çıplaklığıyla gözler önüne serer.
Roboskî ve Soma katliamları böyle olaylardı. Bu katliamlar, AKP/Erdoğan iktidarının Kürt halkına ve işçi sınıfına karşı saldırı politikalarının en açık ifadeleri olmuştu.
Altı aydır sarayın talimatıyla Kürdistan’da yürütülen savaşı tartışıyoruz. Bu savaşı 90’lara benzetenler de oldu, 90’lardan beter olduğunu söyleyenler de…
Bu yazı yazıldığında Cizre’de bir evin bodrumunda 9 gündür bekletilen yararlılarla irtibat kesilmişti. 9 gündür ambulansların, yaralıların olduğu bölgeye girmesinin devlet güçleri tarafından engellenmesi nedeniyle durumu ağır olan 7 kişi yaşamını yitirmişti. Sağlık Bakanı’nın şov amacıyla yaptığı telefon görüşmesinde Cizre’deki sağlık emekçisi kadın, ambulansın bölgeye girmesini devlet güçlerinin engellediğini anlatıyor. Ama rejimin başı 7 cenazeye rağmen “yaralıların ambulansların olduğu bölgeye kendilerinin gitmediğini” ve “belki de yaralı olmadıkları”nı söylüyor. Devletin en üst yargı kurumu Anayasa Mahkemesi, bu vahşetin durdurulması için tedbir kararı alınması başvurusunu “anılan kişilerin yaralı olup olmadığına, yaralı iseler durumlarının ağır olup olmadığına, hangi koşullar altında yaralandıklarına, tamamının yaralı olup olmadığına, silahlı olup olmadıklarına ve hangi adreste bulunduklarına ilişkin belirsizliğin hâlen devam etmesi nedeniyle” reddediyor.
Denilebilir ki, bu son savaşın yeniden deştiği yarayı en çok Cizre’de bütün dünyanın gözü önünde sergilenen bu zulüm ve vahşet kanatıyor. Bugün Cizre’deki ‘vahşet bodrumu’nda yaşananlar devletin Kürdistan’da yürüttüğü kirli savaş için sözün bittiği yerdir. O yüzden gelecekte bugünü anlatmak için söylenecek her söz dönüp dolaşıp ‘vahşet bodrumu’na gelecek ve orada mahsur kalacaktır.
Bu zulüm ve vahşetin mimarları Kürt sorununda yeni bir açılım yapacakmış: Molla-Mele açılımı! Cumhurbaşkanı, Leyla Zana ile görüşmek için mecliste yenin etme şartını öne sürmekle kalmıyor; silahların susması, müzakere, Öcalan’a uygulanan tecrit gibi konularda görüşmek istiyorsa gelmesine gerek olmadığını da söylemekten geri durmuyor. Ardından Cumhurbaşkanı Sözcüsü devletin aşiret reisleri ve molla-melelerle görüşmeler yapacağını söylüyor. Böylesi girişimlerin sonuçları ortadayken ‘devlet aklı’nın Kürt halk mücadelesinin karşısına her defasında aşiretleri, dini çıkarmaya çalışıp farklı sonuçlar almaya çalışmasına ne desek boş!
Öyle bir ‘akıl’ ki bu büyük devlet olmayı, Rojava Kürtlerinin temsilcisi PYD’nin Cenevre-3 Görüşmeleri’ne katılmasını engellemekle ölçüyor. Oysa bu hesap da ulusal sorunun çözümünü aşiret reislerinde, molla-melelerde aramak gibi gerçeğin duvarına çarpıp tuzla buz olmaya mahkûmdur. Her şeyden önce bugün PYD’nin Cenevre’den dışlanmasının sağlandığını söyleyebilmek için çok erkendir. Çünkü PYD’siz görüşmelerden bir çözüme ulaşmak mümkün olmayacağı için; ya bu görüşmeler bir oyalamaca olarak kalacak ya da çözümün konuşulmaya başlanacağı aşamada PYD masada olacaktır. Bugün BM sözcüsünün PYD’nin görüşmelerde neden olmadığına dair soruya “Mistura’nın da söylediği üzere barış görüşmeleri altı ay sürecek. Görüşmelere değişik zamanlarda değişik oyuncular da dâhil olabilir. Geniş bir yelpazede yapılacak olan Suriye barış görüşmelerinde farklı gruplara da yer verilecek” demesi ve yine Rus temsilcilerin “Kürtlerin ileriki aşamalarda görüşmelere katılması konusunun takipçisi olacakları” açıklamaları da PYD’nin bugün için görüşmelerin dışında bırakılmasından kendilerine bir ‘zafer’ yaratmaya çalışanların heveslerinin kursaklarında kalabileceğini gösteriyor.
Daha çok şey söylenebilir: Ancak ‘devlet aklı’, daha doğrusu ‘devletin akıl tutulması’ Kürt özgürlük mücadelesine karşı savaşın içeride ve dışarıda devam ettirilmek istendiğini ortaya koyuyor. Savaş politikası; Bölge siyasetine müdahale etmenin, ülkeyi yönetmenin ve başkanlığa giden yolun bir aracı olarak kullanılmak isteniyor. Eğer bu politikanın önüne geçilmezse bahar aylarında daha büyük bir savaş kapıda bekliyor. O yüzden sadece emek, barış, demokrasi güçleri değil; zulüm ve vahşet uygulamalarına sessiz kaldıkça vicdanları da esir alınan bütün halk kesimleri eğer bugün harekete geçmezse, yarın hepimiz için çok geç olabilir. Çünkü ‘vahşet bodrumu’nda mahsur bırakılan yalnız yaralılar değil, bu yaranın giderek kanattığı bütün ülkenin geleceğidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...