30 Ocak 2016 00:52

Siyaset alanında küreselleşme

Siyaset alanında  küreselleşme

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Küreselleşme kavramını genellikle ekonomik süreçlerde kullanmaya alıştık. Artık ezberler hale geldiğimiz üzere, kapitalizm azalan kâr oranları krizini aşabilmek için piyasaları genişletmek ihtiyacı içinde tarihsel süreçte çeşitli aşamalarda farklı politikaları uygulamaya sokmuştur. Bunlar arasında “sosyal devlet”  ve “finanslaşma” en belirgin olanlardır. Bu yürüyüşte küreselleşme de, gerek üretim faktörleri tedariki gerekse ürünlerin satışı için tüm yerküreyi sermayenin emrine sunulması olarak sahneye sürüldü. Böyle baktığımızda, küreselleşmeyi yeni emperyalizm olarak algılarken, sosyal devlet uygulamalarını bir tür kapitalist oyalama ve aldatmaca, finanslaşmayı ise sermayenin, üretim yapmadan tüketiciyi ve emeği sömürme, yani bir tür ilkel birikim süreci olarak görebiliriz. 

Bu klasik anlatım tarzında hemfikir olabiliriz, ancak işin siyasi alandaki yayılımını ihmal etmemek koşulu ile. ABD Başkan Yardımcısının son ziyaretini, kanımca, siyasi küreselleşmenin çok önemli ve ihmal edilemeyecek bir boyutu olarak görmeden edemeyiz. Kapalı kapılar arasında neler konuşuldu, ne vaatlerde bulunuldu ya da ne tavizler alındı malumatımız dışında olarak, görüşmelerin kesinlikle küreselleşme bağlamında geçtiği yargısına varabiliriz. Şöyle ki, küreselleşmeyi, dünya ekonomisinin aksamadan devamının sağlanabilmesi için ülke siyasetlerinin de uyumlu olması, hatta bir merkezin tercih ve güdüsüne tabii kılınması gerektiği şeklinde görmek gerekir. Emperyalizmin mantığı budur. Ülkesel olarak algıladığımız ya da iki ülke arasında cereyan ettiğini düşündüğümüz bazı gelişmeler çoğu durumda küresel nitelikli olarak iki güçlü merkezin ittifakı ya da çatışmasının farklı surette yansıması şeklinde tezahür edebilir. 

Bu anlayışla, ABD Başkan Yardımcısının ziyaretinin Ortadoğu’nun derinleşen sorununda Türkiye’nin rolü ya da yüklenebileceği rol hakkında olabileceği gibi, Türkiye’nin iç meselesi ile de ilgili olabilir. Birinci konu olan Ortadoğu sorunu üzerinde uluslararası müzakere ve anlaşmaların fevkalade doğal olduğu ileri sürülebilir. Ancak, Türkiye’nin iç meselesine gelince iki açıdan uluslararası müdahalelere dikkatli yaklaşım yapmak gerekir. Birincisi, küreselleşmenin doğal mantığı doğrultusunda merkez ekonomilerin çevresel konumlu ülkelerde özgürlük ve demokrasi peşinde olmalarını ummak büyük bir yanılgı olur. Bu tür müdahaleler ilk bakışta demokrasi anlayışı doğrultusunda görülse dahi, amaçlanan sonuçları itibariyle kesinlikle merkez güçlerin çıkarına olacağında kuşku duyulmamalıdır. Emperyalizm açısından bunda da bir yanlışlık yoktur. İkincisi, dış destekler iç alemde özgürlük ve demokrasiye hizmet edici görülse de, bu yolla sağlanan göstermelik demokrasi ve özgürlük, temelsiz bir gelişme olduğundan, kısa sürede erimeye ya da yıkılmaya mahkum olur. 

Siyasi küreselleşme iç güçlerin de kısa süreliğine avantajına olabilir. İç güçlerin böylesi dış mihraklarla anlaşması son derece karmaşık ve bir o kadar da tehlikeli bir süreçtir. Zira böyle bir anlaşma ülkenin genel ekonomik dokusu ve sanayi yapılanmasını güçlü merkezlerin boyunduruğuna sokarak, ülke gelişmesinde fren etkisi yapar. Bu tür bağımlılıklar kısa süreli ekonomik gelişme görüntüsü sergilerken, uzun dönemde ekonomiler arasındaki mesafenin açılmasına neden olur. Diğer bir deyişle, ekonomik ve özellikle de sanayi yapısı üzerinde dış bağımlılık boyunduruğu altına girmiş olan çevresel konumlu bir ekonomi, kısa dönemde mutlak anlamda gelişme ve büyüme sarhoşluğu içinde yüzerken uzun dönemde göreli olarak geri kalma gerçeği ile baş başa kalabilir.     

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...