29 Ocak 2016 01:00

Suç, güç ve gerçek

Suç, güç ve gerçek

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Muhabirler, papazların taciz ve tecavüzüne uğrayan çocuklarla ilgili haber yapmaya çalışırlar. Sordukları herkesten, özellikle kilise tayfasından, aldıkları cevaplar konuyla ilgisizdir: “Bunlar çok faydalı adamlar.” “Sizin patron Yahudi mi?” “Tecavüz ediyor ama çalışıyorlar.” (Olaylar “Paraleller yaptı” lafının icat edilmediği bir ülkede geçer.) Nihayetinde çocuklara sistemli olarak tecavüz edildiği, koca koca din adamlarının da olan biteni savunduğu, meşrulaştırmaya çalıştığı, örtbas ettiği ortaya çıkar. Bunu haber yapmak orada da kolay değildir, ama suçun haber yapan da değil, dini tecavüze alet eden de olduğu bilinir.
Oscar’ın güçlü adaylarından Spotlight’ın konusu bu. Yine geçen yılın ödüllü filmlerinden, Şili yapımı bir tanesi de aynı konunun peşindeydi. Gözlerden uzak bir sahil kasabasında, kiliseye ait bir evde, suç işleyen papazlar yaşar. Son gelen, bir çocuk tacizcisidir. Bizde The Club adıyla gösterilen (orijinal adıyla El Club) film, kulüp, şirket, şebeke, teşkilat, çete, ne derseniz diye, suçlarını sistemli olarak örten Katolik kilisesini işaret eder. O sahil kasabasının yavaş temposunda, kasvetli havasında, seyirciye, inançla ve güvenle işleyen bir kurumun birbirini kollayan çocuk tecavüzcüleri çetesi olmasının ağırlığını hissettirir.
Bu hafta gösterime giren Spotlight ise ABD’nin doğu yakasındaki Boston şehrinde geçiyor. Alabildiğine hızlı ve bol diyaloglu, ruhani olmaktan uzak bir gazete haberi araştırmasının hikayesini anlatıyor. Biçimi çok ayrı olsa da, konusu Şili filmine çok yakın: bir papazın çocukları taciz etmesi haberinin peşine düşen ekip, birbirine benzeyen sayılamayacak kadar çok vaka yaşandığı ve kilisenin her seferinde bunun üstünü örttüğü bilgisine ulaşıyor. 2002’de Boston Globe gazetesinde yayımlanan, kilise bağlantılı yaklaşık 600 taciz ve tecavüz olayını ortaya çıkaran haber dizisine dayanıyor.
Bahsi geçen iki film ısrarla İngilizce isimlerle az sayıda kopyayla gösterime girse de, suçu örten kafa bize hiç yabancı değil. The Club, çarpıcı duygusal sarsıntıları art arda dizerek seyirciyi sarsmanın filmiydi. Spotlight, ona bir yanıt gibi, güçlü bir senaryonun, parçaları birleştiren bir akışla işlediğinde yine seyircisinde etkili bir duygu uyandırabildiğini gösteriyor.
2001’de el değiştirince, gazeteye başka bir yerden bir genel yayın yönetmeni gelir. Bu, yeni akçeli ilişkiler ya da yeni uşaklıklar anlamına gelmez, sadece dışarıdan bir göz, Bostonlu gazetecilerin “Bir şey çıkmaz” dedikleri haberin biraz daha üstüne gitmelerini ister. Spotlight, yani spot ışığı, derinlemesine özel haberler peşinde koşan dört kişilik bir bölümdür. Bir papazın davasından çıkıp, başka eski davalara, tacize uğramış mağdurların derneğine, oradan başka mağdurlara, bir yandan mahkeme kanalıyla gizli tutulan belgelere ulaşıp bir şeyleri deşmeye çalışırlar. O sırada, bir şey değişmeyeceğini düşünen, kiliseden çekinen, ya da açıkça kurcalanmasını engellemeye çalışan birileri karşılarına çıkar.
Filmin ortalarında bir yerde, önemli bir ayrım noktasına gelirler: özellikle gazetecilik filmlerinin çoğunda, suistimali münferit sınırlara çekip, polisi, hükümeti, kiliseyi, ya da başka suçlu kurumları aklamanın bir yolu bulunur. Film, gazetenin şu papaz, bu olay meselesinin ötesine geçip, Katolik kilisesinin yıllardır, binlerce, milyonlarca tecavüz olayından haberdar olup cezalandırmak bir yana, sistemli olarak bunu görünmez kılmasını hedef alması kararının üstünde durur. Daha uzun sürer, aralarında tartışırlar ama sonuç, gerçekte de olduğu üzere etkilidir. Konuşulması zor bir konuyu, birdenbire ortaya döker ve umulur ki, bundan sonra kurbanların değil, tecavüzcülerin hayatını zorlaştırır.
Çok güçlü olsa da suç işleyen kurumların, gerçeğin ısrarla deşilmesi karşısında savunmasız olduğunu, haberin, gazeteciliğin önemini unutmamak için önemli bir film Spotlight.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...