25 Ocak 2016 00:52

Düğüm Rojava’da çözülecek!

Düğüm Rojava’da çözülecek!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ülkede geçen yılın Temmuz ayından bu yana sürdürülen savaşın Rojava’daki gelişmelerle iç içe geçtiğini daha önce defalarca vurguladık. Son günlerde ANF’nin yayımladığı İmralı notları, bu gerçeği bütün açıklığıyla gözler önüne seriyor. Görüşme notlarında dönemin Başbakan’ı Erdoğan’ın görüşme heyetinde yer alan Sırrı Süreyya Önder’e “Tek bir kırmızı çizgim var, o da Suriye’dir. Orada Kuzey Irak benzeri bir yapılanmaya asla izin vermeyeceğim” dediği, Öcalan’ın da “Biz de merkezi Suriye devleti içinde Kürtleri asla eritmeyeceğiz. Bu da bizim kırmızı çizgimizdir” cevabını verdiği aktarılıyor. Kobanê’nin düşürülmesi için IŞİD ile işbirliği yapan ve PYD’yi “terör örgütü” olarak ilan eden AKP iktidarı/devlet, ‘kırmızı çizgi’ler savaşında kaybetmeye başladığını anlayınca “çözüm süreci”ni de sona erdirdi. 

Bu hafta Cenevre’de başlayacak süreç, sadece Suriye ve Rojava’nın geleceği bakımından değil, ülkede sürdürülen savaş ve ablukanın geleceği bakımından da önemli sonuçlar doğuracak. Dikkat edilirse, Türkiye’nin Kürdistan kentlerinde altı aydır sürdürdüğü savaş karşısında ABD ve Avrupa sessizliğini koruyor. Ayları bulan sokağa çıkma yasakları uygulanırken, kentler tanklarla bombalanıyorken, yüzlerce sivil bu saldırılarda yaşamını kaybederken söyleyebildikleri tek şey “terörle mücadelenin hukuk çerçevesi içinde olması gerektiği.” Burada Avrupa demokrasisinin sembolü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) iki ayı bulan sokağa çıkma yasaklarının kaldırılması için yapılan başvuruları reddettiğini de hatırlatalım. AİHM, şimdi kuşatma altındaki mahallelerde yaralı sivillerin taşınması için tedbir kararları alarak durumu kurtarmaya çalışıyor-ki bu kararların hiç biri uygulanmadığı için yaralı siviller bir bir yaşamını yitiriyor. 

Neyse, sonuç olarak gerek Bölge’de Rusya’ya karşı ve gerekse mülteciler konusunda Türkiye’nin önemi arttığı için ABD ve AB’li emperyalistler, Kürtlere karşı savaşa sessiz kalıyorlar. Geçtiğimiz hafta Türkiye’ye gelen ABD Başkan Yardımcısı Biden’ın AKP/Erdoğan dışındaki kesimlerle yaptığı görüşmelerin liberal çevrelerde beklenti yaratmasına rağmen bu durum değişmiş değildir. Biden’ın, daha doğrusu ABD’nin derdi demokrasi değil, Türkiye’nin kendi iç sorunlarını aşıp Bölge’de işine daha yarar bir konuma gelmesidir. 
Biden’ın Cenevre görüşmelerinin hemen öncesine denk gelen ziyaretinde Suriye/Rojava meselesinin öncelik taşıdığını söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Başbakan Davutoğlu daha önce yaptığı açıklamalarda PYD’nin Cenevre görüşmelerine katılamayacağını söylemişti. Davutoğlu-Biden ortak açıklamasında Başbakan “PYD’nin bir terör örgütü olduğu” vurgusunu yaparken, ABD Başkan Yardımcısı ise, PYD’nin adını anmadan “IŞİD ile mücadeleye odaklanmak gerektiği”ni söyledi. Bu görüş farklılığının önümüzdeki günlerde başlayacak Cenevre görüşmelerine nasıl yansıyacağını hep birlikte göreceğiz. 
Bilindiği gibi daha önce 25 Ocak’ta başlayacağı belirtilen görüşmeler, görüşmelere hangi grupların katılacağı/katılabileceği konusundaki görüş ayrılıkları nedeniyle 28 Ocak’a ertelenmişti. Yalnız açıktır ki, PYD’nin Cenevre görüşmelerine katılmasını engelleyici bir tutum takınmak, ABD bakımından Suriye’de rejimden sonra en etkili gücü karşısına almak anlamına gelir. Bu da ABD’nin Suriye’ye müdahale olanaklarını büyük oranda kaybetmesi ve PYD ile en önemli bileşeni olduğu Demokratik Suriye Güçleri’ni Rusya’nın tarafına itmekten başka bir sonuç doğurmaz-ki ABD, böyle bir seçeneği ancak Türkiye ile Suriye’ye karadan müdahaleyi ciddi ciddi tartışmaya başladığı koşullarda düşünebilir.

Rusya’nın resmi haber sitesi Sputnik, BM Suriye Özel Temsilcisi Steffan De Mistura’nın hem PYD Eş Başkanı Salih Müslim’i, hem de Demokratik Suriye Meclisi’nin Eş Başkanları İlham Ehmed ile Heysem Menna’yı Cenevre görüşmelerine davet ettiğini yazdı. Yine geçtiğimiz yılın son günlerinde Riyad toplantısına katılan gruplardan Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu’nun (SMDK) da görüşmelere davet edildiği belirtilirken, Türkiye ve S. Arabistan’ın görüşmelere katılmalarını istedikleri ancak Rusya’nın görüşmelere “katılamazlar” dediği Ahrar’uş Şam ve İslam Ordusu gibi radikal İslamcı grupların ise isimleri davet edilenler arasında geçmiyor.

Toplamı üzerinden söylemek gerekirse, Esad’ın artık kimse tarafından tartışılmadığı koşullarda Türkiye’nin “Esad’ın suç ortağı” olduğu gerekçesiyle PYD’nin Cenevre görüşmelerine katılmasını engelleme girişiminin hiçbir ciddi dayanağı bulunmuyor. Ve eğer PYD Cenevre’ye gidecekse-ki bunun engellenmesi mümkün görünmemektedir- Erdoğan’ın ‘kırmızı çizgi’sine basa basa gidecektir. Dolayısıyla bu süreç, bugün savaşa sessiz kalan güçlerin de “Türkiye’nin Kürt sorununa siyasi çözüm bulması” çağrılarının artacağı bir süreç olacaktır. Çünkü böylesi koşullarda müdahale ve savaş politikalarında ısrar, Türkiye’nin ABD ve Avrupalı emperyalistlerin beklentilerini karşılayamaz hale ve dahası hızla bir müdahale alanı haline gelmesine yol açacaktır. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...