23 Ocak 2016 00:53

Akademik yaklaşım, siyasetçi tavrı

Akademik yaklaşım, siyasetçi tavrı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Akademisyen çok boyutlu çözümleme yapar. Siyasetçi ise, tarihin akışında yakaladığı fırsatları kollayarak, kısa dönemli nokta politikası uygular. Hazin olan şudur ki, toplumun büyük bir kesimi de, maalesef, koparılan yaygara doğrultusunda fikir sahibi olur. Bireysel ve toplumsal düzeyde algılamalarımız da ne yazık ki, fazla derinliği olmayan anlık görüntü ve şamatalarla şekillenir. Bu toz-duman arasında akademisyenin farkı ortaya çıkar. Bu fark nedeniyledir ki, akademisyen dışlanabilir, hatta nahak şekilde siyasetçiler tarafından değersizleştirilmeye layık görülebilir. Oysa, akademisyenler siyasetçi davranışı ile dışlanmayıp, gerçek devlet adamlığı vakarı ile dikkate alınsa tüm taraflar müstefit olur. 

Nahoş gelişen son sürece bu yazı boyutunda kısaca şöyle bir bakarak, akademisyen görüşü karşısında, koparılan yaygaralarla halkın kulaklarına ve kafalarına sokulmaya çalışılan görüş arasındaki farkı kısaca analiz etmeye çalışalım. Akademisyenler günümüzde yaşanan ve tüm toplumun her kesimini derin kaygı ve ıstıraba boğan olayları salt anlık görüntüsü ile değil, geçmişi ve olası geleceği ile dikkate alarak ilgilileri daha özenli davranışa davet etmektedir. Akademisyen süreç çözümlemesi yaparken, siyasetçi, kamusal konum ve görevi dışına çıkarak, maalesef, savunma-hücum stratejisi yeğlemektedir. 

Bu bağlamda ilk olarak, akademik camia bugün yaşanan olayların geçmişini dikkate alıp, bugünü geçmişin hazırlamış olduğunu hatırlatmaya çalışmaktadır. Devletin haftalar süren çabası ile halledilemeyen barikatlar, kanallar ya da gömülmüş cephaneliklerin nasıl olmuş da devletin valisi ve istihbarat örgütünün gözünden kaçarak yerelde olası bir direnişe hazır konuma getirilmiştir? Devlet, olası direniş yapılanmasını ortadan kaldırmaya çalışırken, aynı zamanda kamu görevlileri hakkında da ihmal nedeni ile soruşturma yapmak durumunda değil midir! Devletin istihbarat görevlilerinin bu tür ön tespitlerden sorumlu olması gerekmez mi! Aksi halde, bugünlerin üzücü olaylara zemin hazırlamada ihmali olanlar haksız yere aklanmış olmaz mı! Kamusal alanda, görev esnasında suç işlenmesi kadar, görevin gereği biçimde yapılmamış olması da suç değil midir! Salt akademisyenler bu milletin parası ile beslenmemekte, kamu görevlileri de aynı milletten beslenmektedir.

Devletin savunma refleksi ile giriştiği operasyonların itinalı yapılmaması durumunda yaşanan acıların uzun yıllar sürecek nesiller arası kin ve intikam tohumları atılmasına neden olacağı ihmal edilmemelidir. Böyle bir olasılık çerçevesinde kim nasıl ülke bütünlüğünden söz edebilir ki! Devletin savunma refleksi ile giriştiği mücadelenin her noktası anında merkezin denetimi altında olmayabilir, böylesi anlık yerel olaylarda devletin bir suçu görülmeyebilir, ancak, örneğin, bir cesedin bir aracın arkasından yolda sürüklenerek gezdirilmesi adil devlet yaklaşımında anlayışla karşılanamaz. Böyle bir durum anlık ve yöresel algılamayı fersah fersah aşar ve zamansal ve mekansal çok yaygın dehşet algılamasının oluşumuna yol açar. Hakkaniyetli devletin bu tür olayların sorumlularından hesap sorması hem toplumsal kin duygusunun gelişip yerleşmesini engeller hem de adil devlet olgusunun yaygınlaşmasına yol açar. Şunun ifade edilmesi amaçlanmaktadır ki, doğal olarak devletin savunma refleksi tartışılmaz, ancak bu refleksin amaçla orantılı olması talep edilir. Çünkü devletin aşiretten ya da kabileden farkı, eylem ve icraatını yasalar içinde tutmak zorunda olmasıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...