06 Ocak 2016 00:50

Elleri kelepçeli Hipokrat

Elleri kelepçeli Hipokrat

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Devletin suretlerini çıplak görebileceğimiz alanlardan bir tanesi sağlık ise diğerleri eğitim ve kabristanlar olsa gerek. Özellikle de çatışma ve kaotik ortamlarda. Misal seksenlerin sonu ve doksanlı yıllarda bu coğrafyada kimsesizler mezarlığı nüfusu hızla artmaya başlamıştı. Dönem “faili meçhul” cinayetler dönemiydi. Öte yandan 12 Eylül despotizmi, Kürtçe yoğun konuşulan yörelerin sağlık ocakları ve mahpushane görüşmeci odalarına “vatandaş Türkçe konuş” emir kipini çivilemeye başlamıştı.
Geldik bugüne! Yine, yeniden “faşist Hitler Anayasası’nın siyaseten ülke için gündeme getirildiği” ve bu kez Kürt meselesini “tarihçilere bırakmak gerek” cümlesine muktedirlerin zemin yaratmaya çalıştığı günlerden geçiyoruz. Bu “tarihçilere bırakma” meselesini en sık Ermeni başlığında işitmeye alışmıştık oysa.

İttihatçı ısrar devam ettirilmeye çalışılıyor. Bakın bir aklı evvel “Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde şeriata geçilmesini” vehmetmiş. Diyeceğim o ki, yakın tarihi anlayabilmek için tarihçilere pek de ihtiyacımız yok. Bugüne yani Cizre, Şırnak, Silopi, Nusaybin ve daha bir çok yerleşkede devletin suretine bakmak bu ülkede Ermenilere, Rumlara, Yahudilere ve giderek Kürtlere, diğer halklara nelerin reva görüldüğünü kavrayabilmek için yeterli. Bunu anlayabilmek için özellikle de hastanelere, okullara ve öğretmen ile sağlıkçılara neler söylendiği, nasıl davranıldığı, sokak ortasında öldürülmüş bedenlere ve kabristanlara nelerin reva görüldüğünü izlemek yeterli.

Ülkenin bir bölgesinde okullar tatil değil ama öğretmenler yok. Milli Eğitim Bakanlığı birçok ilçeden öğretmenleri çekti. Üzerinden bir hafta, on gün geçmeden bu kez Sağlık Bakanı devletin savaş konseptinin uygulama alanı kılınmış ilçelerden sağlık çalışanlarının ayrılmasını bu kez “vatana ihanet” olarak niteledi. Milli Eğitim Bakanı’nın öğretmenleri görev yerlerinden çekmesi, okulları kapatması, bir çok okulun adeta “kışla haline getirilmesini” Sağlık Bakanı’nın vatana ihanet olarak görüp görmediğini ise kendisine sormak gerekiyor. Ülke tarihinde sanırım ilk kez aynı kabinede yer alan bir bakan diğer bir bakanı “vatana ihanet” ile dolaylı olarak da olsa itham eden sözlerde bulundu diyenlerdenseniz yanılıyorsunuz. Bu ülkede hem devlet yapısı, hem yargı sistemi, hem anayasa ve cümle mevzuat adeta ‘logoya’ dönüştürüldü. Logo bu, çevir çevir kullan...

Çatılardaki bütün su depolarının silahla delik deşik edildiği, aylardır sokağa çıkmanın yasaklandığı, elektriğe ulaşım ve telefonla haberleşmenin imkansız kılındığı zulüm ilçelerinde diyaliz hastaları dahil tüm hastalar beyaz bayrakla sokağa çıkabiliyor. Yaşlılar, anne karnında henüz doğmamış bebekler, çocuklar, kadınlar ve cümle insanlar “keskin nişancıların devlet envanterinden çıkma kurşunları ile” hedef haline getiriliyor. Yetmedi sokaktaki yaralı kadına el uzatan bir sağlık çalışanı kafasından kurşunlanıp öldürülüyor. Bu ilk değil! Cenazeler günlerce yerde, sokak ortasında kimi zaman da bir panzere iple bağlanmış sürükleniyor. Kimi kabristanlar habire bombalanıyor. Zor bela hastanelere ulaşabilen sivil hastalar GBT kontrolü sonrası muayene olabiliyorlar. Hekimler ve cümle sağlık çalışanları Sağlık Bakanının emriyle adeta hastanelere hapsedilmiş, bir hafta hastane dışına çıkmaları yasak. Yaralı amcasına ilk tedaviyi yapıp hastaneye getiren sağlık çalışanı tutuklanıyor...

Özeti Hipokrat’ın elleri arkadan kelepçeli. Sağlıkçılar hedefte, hastalar çaresiz. Ülkenin bir kısmı ev tipi hapishane. Ve “yeni yıl coşku ile kutlandı” diyor gazete haberleri. Hangi yeni yıl, hangi ülke?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa