30 Aralık 2015 00:58

Özerklik istemek niye suç olsun!

Özerklik istemek niye suç olsun!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Önceki günden beri siyasetin baş konusu, DTK Kongresi tarafından “özerklik” ve “öz yönetim”le ilgili yayımlanan 14 maddelik deklarasyon.

Cumhurbaşkanı deklarasyon ve onun etrafındaki tartışmaları “provokasyon”  ve “ihanet” olarak suçlarken Adalet Bakanı da “ihanet” ve “suç” olarak niteledi. AKP’li bakanlar, yöneticiler gelişmeleri “vatana ihanet”, “bölücülük” olarak değerlendirdi. Cumhurbaşkanı ve MHP savcıları göreve çağırdı.

Diyarbakır ve Ankara savcılıkları da durumdan vazife çıkararak, hemen harekete geçtiler. Diyarbakır Savcılığı, Demirtaş, Yüksek, Dicle, Tuncer, Önder gibi DTK ve HDP yöneticileri hakkında soruşturma başlattı. Soruşturmanın, Türk Ceza Yasası’nın “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar”a ilişkin maddeleri ile “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik”, “Suçu ve suçluyu övme” suçları kapsamında başlatıldığı belirtiliyor.

ÖZERKLİK İSTEMEK BÖLÜCÜLÜK MÜ?

“Özerklik” ve “öz yönetim” üstüne spekülatif açıklamalar ve “ihanet”, “bölücülük” gibi klişe suçlamaların yarattığı toz dumanı şöyle bir aralayarak bakarsak; bir partinin ve bazı kurumların, “özerklik” talep etmesi, “öz yönetim” uygulamasını savunması nasıl “bölücülük”, ihanet”, “provokasyon” olabilir. Savcılar, ağır suçlamalarla nasıl bu talepleri savunan parti yöneticilerine soruşturma başlatabilir?

Çünkü “DTK deklarasyonu”nda ne Türkiye’yi bölecek talepler ne de halkı ayaklanmaya çağırma vardır!
Tersine DTK, “Biz Türkiye’nin demokratikleşmesi için en iyi seçeneğin özellikleri birbirine yakın birkaç ilin bir araya getirilerek özerk yönetimler oluşturulmasının daha doğru olacağını savunuyoruz. Gelin sunduğumuz planı tartışalım, yanlışlıkları varsa düzeltiriz. Her tür eleştiriye açığız” diyor.

Ve elbette biz de bu “proje”ye karşı, örneğin savaş koşullarının ve can güvenliğinin tüm diğer ihtiyaç ve taleplerin üstünü örttüğü koşullarda bir karşılığı var görünse de az çok sınıfların kendi çıkarları doğrultusunda tutum aldıkları, tekellerin ve sermaye devletinin egemenliğinde bir “özerk kentler topluluğu”nun sürdürülebilir bir düzen oluşturmasının ne kadar geçerli olduğunu elbette tartışacağız.

HANİ HER ŞEY TARTIŞILACAKTI?

Tıpkı AKP’nin “başkanlık sistemi”ni Türkiye’nin demokratikleşmesi ve daha iyi yönetilmesi için çok daha iyi olacağını öne sürerek, bunu Anayasa tartışmalarının merkezine koyması, herkesi bu konuda görüşlerini açıklamaya çağırması gibi. DTK deklarasyonu da kendince bir düzen tarif ediyor ve onun için mücadele edeceğini söylüyor. 

Erdoğan’ın ve AKP’nin başkanlık sistemini istemesi elbette pek çok çevre ve kişi tarafından şiddetle eleştiriliyor. Bu köşede ve Evrensel’de başkanlık sistemiyle ilgili, “tek lider tek parti yönetimi özlemi”, Erdoğan’ın diktatörlük isteği” gibi eleştiriler yapıldı. Ama kimse de çıkıp AKP’yi “ihanetle”, “provokasyonla” suçlamadı. Hele de savcıları göreve çağırmak kimsenin aklına gelmedi. Ama DTK, HDP’nin, “özerk yönetimler üstünden demokratikleşmeyi savunup, bu doğrultuda talepler öne sürmesi, “bölücülük”, “ihanet”, “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik”, “Suçu ve suçluyu övme” olarak gösteriliyor; Savcılar göreve çağrılıyor, “bölünme senaryoları yazılıp sanki “olmuş” gibi propaganda ediliyor.

Bütün bunların da ötesinde; DTK deklarasyonu, Türkiye’nin bölünmesini değil “bölünmemesi, “ortak vatanda” Tüklerin ve Kürtlerin (diğer etnik gruplarla da) nasıl birlikte yaşabileceğini kaygı yapan bir ana fikre de sahip!

Üstelik DTK deklarasyonu, sadece Kürdistan için değil, tüm Türkiye için özerk yönetimler planı sunuyor. Bu, belki sunulan “projenin” handikaplı yanlarından birisini oluştursa da DTK bu yaklaşımıyla, Kürt milliyetçiliği ile de arasına mesafe koymaya özen gösteriyor.

Burada şu soru da akla geliyor: Her vesileyle, “Silah yoksa her konuyu tartışmaya varız. Türkiye’de artık tabular yok” diyen Davutoğlu ve partisi, “Kürt güçlerinin özerkliği ve öz yönetimi tartışalım” demesi karşısında neden “had bildirmeye” kalkıyor?

SON PİŞMANLIK FAYDA ETMEYEBİLİR

Ama DTK ve HDP cenahından gelen bütün bu özenli yaklaşıma karşın, Cumhurbaşkanından başlayan ve Hükümetin de başına geçeceği, geçtiği kampanyanın, DTK, HDP ve Kürt güçlerini suçlamaya dönüşeceği anlaşılıyor. Ki, asıl Türkiye’yi bölünmeye zorlayacak olan da budur. 

Nasıl ki, haftalardır süren sokağa çıkma yasakları ve 'bölücülüğe karşı, Türkiye’yi bölmek isteyenleri yok etme' amaçlı olarak gösterilen operasyonların gerçekte bölünmeye giden en kestirme yol olması gibi. Çünkü bu operasyonların, bölge halkında tam bir “duygusal kopuşa” yol açtığı, Kürtlerle Türklerin ortak yaşamının artık çok zorlaştığı bölgeye giden “iliştirilmiş gazeteciler” dışındaki bütün gözlemcilerin ortak kanısıdır. 

Yalan haber yapmakla, medya ve devlet gücü kullanarak gerçekleri ters yüz etmek de bu gerçeğin üstünü örtmeye yetmez.

Eğer böyle giderse, yarın “Keşke DTK deklarasyonunu dikkate alsaydık” diyeceksiniz. Ama her zaman olduğu gibi siz gerçeği kabul ettiğinizde gerçek çoktan eski gerçek olmaktan çıkmış olacaktır. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...