23 Aralık 2015 01:00

OHAL bu haldir

OHAL bu haldir

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hayır ’90’lı yıllara dönmedik.
Daha beter bir noktadayız. O yılları hatırlayalım; devletin akıl hocaları “terör” ile sivil halk arasında ayrıma imkan tanımayan OHAL uygulamalarını çok eleştirmiş, bütün Kürtlerin potansiyel “terörist” kabul edilerek bölgede herkesin aynı muameleye maruz bırakılmasının sakıncalarını tartışmışlardı. Çünkü bu savaşın böyle kazanılamayacağı ayan beyan görülüyordu. Bu yüzden Erdoğan-AKP hükümeti ’90’lı yıllardaki tartışmalardan yepyeni taktikler geliştirdi. Bugün bölgede süren savaş hali o zamanlardaki gibi, beyhude bir “bitirme”  hesabından ziyade, savaş sonrasında kurulacak muhtemel bir masanın dizaynına odaklanmış durumda.
Geçmişteki topyekün OHAL uygulamasıyla bugünkü kısmi OHAL’ler  arasındaki fark, şiddetin yoğunluğundan veya savaş sathının şehir olmasından değil, havan toplarının masaya oturacak Kürt’ün profilini çizmek üzere de ateşlenmesinden kaynaklanıyor
Hükümet Kürt şehirlerinde uyguladığı kısmi ve dönüşümlü OHAL’lerde nüfusun her katmanına farklı bir uygulamada bulunmayı tercih ediyor. Sokağa çıkma yasağının uygulandığı Cizre ve Silvan gibi kentlerdeki sayılı mahalleler diğerlerine nazaran daha yoğun bir şiddete maruz kalıyor. Kentin en yoksul kesimleri ile görece orta sınıflarının mekansal ayrışması baz alınarak; kesimler arasındaki sınıfsal bariyerin örülmeye çalışıldığı türden bir OHAL bu. Yoğun top atışı altındaki kesimler aynı zamanda hendek-barikatların da kurulduğu, en direngen mahalleler.  
Farklı yoğunluktaki şiddet uygulamasından murat edilen, kent nüfusunun duygusal ve sınıfsal bir ayrışmaya maruz kalması ve “huzuru kaçan” kentli orta sınıflardan yoksul mahallelere yönelik bir husumetin giderek mayalanması.
Diğer yandan müzakere sürecinde ortaya çıkan olanaklardan bir hayli yararlanan Kürt burjuvazisi 7 Haziran seçimlerinden itibaren fena halde çuvallamış durumda. Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası yetkilileri yatırımların durduğundan, banka kredilerinin dağıtımında batıya göre kendilerine çifte standart uygulandığından; Mardin Ticaret ve Sanayi Odası ise bölgede turizmin çöktüğünden yakınırken esnaf da katlanan borçların altında ezildiğinden şikayet ediyor.
AKP Hükümeti 13 yıldır deneyim kazandığı kutuplaştırma siyasetinden şimdiye dek, toplumsal dejenerasyon pahasına en azından seçimlerde kendi adına bir sonuç aldı. Bu yöntemin bir “dava”yı kazanmanın başlıca yollarından biri olduğuna dair körleştirici bir saplantı halinde. Şimdi birer laboratuvar alanı olarak seçilen şehirlerde “hendek siyaseti” eleştirisinden başlayıp giderek “Benim Kürt kardeşim” kategorisine dahil olmaya evrilen bir nüfusun ayrıştırılmasını da hayat memat meselesi olarak görüyor. Aralarındaki bağlar çözülmüş ve çıkarları farklılaşmış Kürt kesimlerinin birbirinin karşısında mevzilendirilmeye çalışıldığı bir süreç bu aslında. Tam da bu tabloyu tamamlamak üzere halk göçe zorlanarak bölge seyreltiliyor, çoğu zaten bölgenin insanı olan öğretmenler ve sağlık emekçileri gibi hizmet sektöründeki kamu görevlileri bölgeden uzaklaştırılıyor.
Oysa nüfusun, kendi temel taleplerini çarpık bir prizmada görmesini sağlayan ideolojik bir kutuplaştırma siyaseti batıda örgütsüz bir halk üzerinde denenmişti. Burada ise örgütlü bir halk var. Bu tehlikeli siyasetin sonuçlarının devletin strateji masalarında kurgulandığı biçimde sonuç vereceğine inanarak hareket etmek Hükümeti ayazda bırakabilir. Bırakacaktır da.
Görünürde ince, esasta kaba; örgütlü Kürt halkının temel saiklerini hesaba katmayarak dejenerasyona yatırımın yapıldığı planlar doğrultusunda, şiddetle çözünmeye zorlanan Kürt sorunu tersine katmerlenerek büyüyor. Bir gün masa kurulacaksa, oraya 2013’ten daha ağır koşullarda oturacak olanın Hükümet/devlet olmayacağını kim söyleyebilir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...