18 Aralık 2015 00:51

Alışveriş bitmeden uyanmayacakmış

Alışveriş bitmeden uyanmayacakmış

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yıldız Savaşları’nın yeni filminin belki tüm zamanların en merakla beklenen filmlerinden biri olması anlaşılır elbette. Sinema hayal gücünün duyulur bir ifadesiyse, o bunun en süzülmüş örneklerindendir. Sinema tarihini etkilemiş, yorumlanmaya doyulamamış, hayranları tarafından abartılı bir sevgiyle kucaklanmış bir film serisinin yedinci filmi haliyle merak uyandırır. Star Wars: Güç Uyanıyor’un farkı, herkesin filmin sürprizini duymamak ama hep onun hakkında konuşmak istediği bir evreni başarıyla yaratması oldu. Bunun aslında, Yıldız Savaşları’nın devasa ticaretinin bir parçası olmadığını düşünmek, kendini kandırmak olur. Artı değerle ters orantılı olan ise, Yıldız Savaşları’na ruhunu veren, konuşmaya değerliği. Balonun aksine, Yıldız Savaşları Bölüm VII’nin en iddiasız yanı, sürprizi, birkaç bakımdan. Hâlâ anlaşılmadıysa: Bu yazı sürpriz saklamaca oyununu oynamayacak.

Bölüm VI, İmparatorluğun yenilmesi, Luke Skywalker’ın karanlık tarafa geçmiş babası Darth Vader’ı yakmasıyla mutlu sona ermişti. En son danslar edip halaylar çekiyorlardı. Bu filmde, kötüler bu kez İlk Düzen adıyla yeniden örgütlenmiş, ortada Jedi savaşçısı bırakmamış, “Cumhuriyet”i tecrit edip ona da saldırmaya niyetlenmiştir. Direnişçi Pilot Poe, çöl gezegeni Jukka’ya iner. Luke’un yerini bilen droid BB-8’i arar. Jukka’da yalnız yaşayan, ailesi gizemli kadın Rey, droidi bulmuştur. Poe’nun kaçmasına yardım eden Asker Finn ile yolları kesişir. Milenyum Şahini ile kaçmaya kalkınca da, Han Solo ile, derken direnişle. Kötüler, filmde de belirtildiği üzere Ölüm Yıldızı’nın çok benzerini inşa etmektedir, sadece daha büyüğünü. Darth Vader maskeli biri görünür, çok geçmeden yabancı olmadığı anlaşılır: Tahmin edileceği gibi, filmdeki tek çiftin, Leia ile Han’ın oğlu. Tek kalan Jedi Luke’tur, yeğenini yetiştirirken karanlık tarafa kaptırınca evrene küsmüştür. Film, onun bulunduğu yerde biter.

Serinin yedinci filminin yönetmenliğini üstlenen isim J.J. Abrams, türle ilgili seyircinin yabancısı değil. Lost, Alias, Fringe gibi fantastik, aksiyon, bilim kurgu dizilerin yaratıcısı, 2000’lerin büyük dizilerinin çoğunun yapımcısı, daha önce rakip Uzay Yolu (Star Trek) serisine de bulaşmış bir insan. Kendisinin dizileriyle ilgili, üstüne pek konuşulmayan ama herkesin farkında olduğu mesele şudur; Bir Abrams dizisi güzel başlar, hatta çok güzel başlar ama -eğer bir sonu olursa- sonunu kimse beğenmez. Lost finaliyle zaten tarihin en büyük hayal kırıklıklarından birine imza atmıştı. Revolution, Fringe, diğerleri, ilginç bir evren kurup seyirciyi çeken, arkasından tekrarlarla tekrarlarla sıkılana kadar bırakmayan diziler oldu. Pazarlama işinde daha iyidir de, onu daha film gelmeden reklamına doyan seyirciye açıklamaya gerek yoktur herhalde. Abrams’ın Yıldız Savaşları’na yaptığı da, onu bir diziye çevirmekten başka bir şey olmamış. Karşınızda Muhteşem Yıldız: Torun.

Nihayetinde, Yıldız Savaşları Bölüm I, II, III (1999-2005) Anakin Skywalker’ın önce bir Jedi savaşçısına, ardından karanlık tarafa geçip Darth Vader’a dönüşmesini anlatıyordu. Bölüm IV, V, VI (1977-1983) oğlu Luke Skywalker’ın Jedi olarak evreni kurtarması üzerineydi (İkiz kardeşi Prenses Leia ve sevgilisi Han Solo ile). Dede üçlemesi, oğul (kız-damat) üçlemesi derken, sıra toruna geldi. Han ile Leia’nın oğlundan fazlası da olabilir, ilerleyen filmlerde. Yıldız Savaşları filmlerinin birçok özelliğinden bahsedilebilir, ama kayda değer bir tanesi, karakterlerin filmler içindeki dönüşümüdür, biri olarak başlayıp başka biri olarak bitirmeleridir. Bu film, işte bundan yoksun. O yüzden eski ruhu, kültürü yaşatması zor, nostaljiyle belki bir yere kadar. Ha çok oyuncak sattırabilir. 

Film o kadar dizi bölümü ki, bir sonu yok, Luke’un bulunması, yani filmin devam edeceğinin haber verilmesi dışında. Ve dümdüz bir kalıbı takip ediyor, risksiz, denenmiş, ispatlanmış formülü aynen kopyalayarak. Kötülerin saldırısı (Ölüm Yıldızı bile aynı!), ekibin toplanışı, babanın ölümü (Canını seven kimseye anlatmaz), hatta soylu kız ile (Leia’dan Rey’e; ailesi kuşkulu) iyi kalpli serserinin (Han’dan Finn’e) aşkı bile orijinal seriden kopyalanmış. Soy sop meseleleri belli ki daha da karmaşık hale gelecek, sadece ucu gösterildi. Dram, direniş, mücadele derken tam o heyecanı yakalayacak gibi oluyorsun, bir şey olmuyor. Hikayenin asıl düğüm noktalarına hiç dokunulmamış ki; Rey kimdir, Luke nerede, torunu kim üzdü falan hep sonraki filmlerin konusu, anlaşıldı.

Yoksa Lucas serisini beceriksiz ellere teslim etmemiş. Film hızla akıyor, mizahla aksiyon dengesi yerinde. Üstelik hem ilk kez izleyen seyirci için takibi kolay, hem seriyi bilip de hasret giderecekler için espriler gizlenmiş. Pazar o kadar büyüyünce, dengesi kurulması gereken değişkenler de çok tabii. Ama gerçekten sürprizi yok demek şaka değil, eğlenceli olmak dışında üstüne bir şey koyduysa biri çıksın söylesin. Yedinci filmden geriye ne kalır derseniz, belki hacıyatmaz yeni droid, ki o da satılıktır mutlaka. Üç boyutu ilginç kılan, bu kez bir ışın kılıcının seyirciye doğru sallanması olabilir. Duygusal ve nostaljik sebepler de Yıldız Savaşları kültürüne dahil ama film nasıl olursa olsun, aynı heyecanı duyacak olan seyirci, yine ne düşüneceğini kendi bilir. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...