15 Aralık 2015 01:03

Silopi ve Cizre’de ne yapılmak isteniyor?

Silopi ve Cizre’de ne yapılmak isteniyor?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Sokağa çıkma yasakları” sonrasında evleri, dükkanları tahrip edilmiş, orada yaşaması olanaksız kılınan insanların, ellerinde tencere, tava, giysi bohçaları, sırtlarında halı, kilim, yorgan denkleriyle yollara düşmesine benzer manzarayı önceki gün Şırnak’ın Cizre ve Silopi ilçelerinde gördük. Ama bu sefer yollara düşenler yoksul Kürtler değil, devletin öğretmenleriydi. Yükleri de bir valize, tekerlek üstünde çekilen bir valize ne sığmışsa oydu.
Çünkü o gün öğretmenlere bir SMS’yle, “Okullarınız kapatıldı. İlçenizi terk edin, ailenizin yanına dönün!” diye direktif gönderilmişti.
Bu SMS’yi alan Cizre ve Silopi’de görevli üç bin dolayındaki öğretmen, otobüs bulanlar otobüsle, bulamayanlar “İpek Yolu”na çıkarak ne buldularsa ona binerek, sanki bir salgın hastalıktan ya da düşman istilasından kaçarcasına bölgeyi terk etti!
Böyle bir şey Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, cunta dönemlerinde bile görülmüş, duyulmuş bir şey değildi. Sadece bu da değil. Milli Eğitim Müdürlüğü kapattığı okullarda çalışan hizmetli personele de SMS atarak, “Tam kadro görevlerinin başında olmalarını” istedi.

HALK OKULLARA MI YERLEŞTİRİLECEK?
Sanki bir savaşa girilecek, çok sayıda ölü yaralı olacak, bunun için de hastaneler yetmeyecek, okullar da kullanılacakmış gibi...
Ya da sokağa çıkma operasyonu sırasında mahalleler boşaltılıp, halk okullara yerleştirilecekmiş gibi...
Öte yandan Sağlık Bakanı, önceki gün yaptığı konuşmada, sokağa çıkma yasağı uygulamaları sonrasında sağlık personeli nöbetlerinin bir haftalık periyotlarla uygulanacağını, bu süre zarfında personelin hastanede yatıp kalkacağını duyururken, aynı zamanda bölgede yürütülen bu operasyonların iki üç yıl süreceğinin “müjdesi”ni verdi!
Bu gelişmeler son günlerde Cizre ve Silopi’ye çok sayıda asker ve zırhlı araç sevk edilmesiyle birleştiğinde, son çeyrek yüzyılda yaşadıklarıyla çok şey öğrenmiş olan bölge halkı bundan sonuçlar çıkarmaktadır.
Artık şu açık ki, bölgede “OHAL uygulanıyor”, “Sıkıyönetim koşulları var” gibi muğlaklıklara yer olmayacak, dahası bunları da aşan, bir “savaş hali uygulamaları”yla karşı karşıyayız.
Bu yüzden de MEB’in “Üç günlük meslek içi eğitim. Bu eğitime herkesin kendi memleketinde katılabileceği, bu yüzden öğretmenlerin memleketlerine gönderildiği”ne dair gerekçesine ne öğretmenler ne de Şırnak halkı, inandı!
Mutlaka arkasında halkın lehine olmayan ve olmayacak bir şey olmalıydı!

AÇIKÇA ‘SAVAŞ HALİ’ UYGULAMASI!
Cizre ve Silopi halkı, kendi deneyimlerinden yola çıkarak, bunun arkasından en azından bir sokağa çıkma yasağı olacağını var sayarak, fırınlara ve marketlere hücum etti ve yiyecek içecek stoku yapmaya başladı.
Bu yazı yazılırken (dün öğle saatlerinde) Cizre ve Silopi’de dün akşam itibariyle “sokağa çıkma yasağı” uygulanacağı Valilik tarafından açıklandı. Ama Valilik okulların niçin boşaltıldığını açıklamadı.
Artık şu bir gerçek ki AKP Hükümeti; eğitimin çökmesi, öğrencilerin, ülke çapındaki sınavlara çok eşitsiz koşullarda girmekle karşı karşıya kalması, bölge halkının sürekli endişe içinde olması, sokağa çıkma yasaklarının halk indinde oluşturduğu yargılar, insan hakları ihlallerinde sınır tanımama gibi eleştirileri umursamıyor. Tersine, Hükümetin amacına varmak için elindeki her gücü kullanmaktan geri durmayacağı apaçıktır.
Cizre, Silopi, Sur, Nusaybin, Derik, Yüksekova’da bunlar yaşanırken ülkenin geri kalanında barış, kardeşlik egemen olur, özgürlükler, demokrasi, insan haklarına saygı olur diye düşünmek ham hayaldir.
İçeride ve dışarıda savaş politikaları, birbirini besleyerek, ülkenin Erdoğan-Davutoğlu önderliğinde “kıyamete” götürülmesinin dayanağı olarak işlemektedir.


Dünya yıkılsa da ticaret sürsün!

Birleşmiş Milletler Paris İklim Konferansı (COP21) sona erdi.
Nasıl ki gazetemiz, G20 zirvesini “Akbabaların Zirvesi” olarak nitelemişse, “Paris İklim Konferansı”nın da “Doğa Katillerinin Konferansı” olarak başlayıp bittiğini söyleyebiliriz.
Gerçi bizim medyamız hiç bir zaman iklimle ilgili sorunlara ilgi duymamıştır. Bu yüzden de konferansla ilgili ciddi bir habercilik yapılmamıştır. Bu arada Evrensel’in de bu konferansın konuları ve konuların ele alınışıyla ilgili, 20 yıllık yayın hayatı boyunca gösterdiği “çevre duyarlılığı”na uygun bir habercilik yaptığı söylenemez.
Ülkedeki politikanın sıcaklığı bu duyarsızlığın mazereti olamaz, olmamalı.
Konferansa katılan 200 ülke, “İklim Anlaşması”nı imzaladı. Anlaşmadan iki “önemli sonuç” çıktığı iddia ediliyor.
Bunlardan birincisi; “Küresel ısınma”nın 2 derecenin altında (mümkünse 1.5 derecede) tutulmasıdır. İkincisi ise fosil yakıtların en kirleticisi olan “Kömürün, kullanım dışı tutulması” için gerekli önlemlerin hızla alınmasıdır.
Belirtelim ki, bu konferansın kararlarının kesin bir bağlayıcılığı yoktur. Bu yüzden de her karar, “gücü yeten ülkeler” tarafından yeniden pazarlık konusu yapılabilmektedir. Dahası bu konferansı düzenleyen ülkeler ve uluslararası tekeller dünyanın havasını, suyunu, atmosferini kirleten, dolayısıyla iklimini yaşanmaz hale getirenlerdir. Bu yüzden de konferansın kararları, öldürme müptelası olan katillerin “Artık öldürmeme kararı alması” gibi saçmadır!
Ama bu kararların bir istinası da vardır. Ki, o da konferansın kararlarının 3. maddesine konmuştur. Karar şöyle diyor: “İklim değişikliğine karşı mücadele için alınan önlemler, keyfi, haksız, ayrımcı veya uluslararası ticarete örtülü bir kısıtlama oluşturacak nitelikte olmamalıdır!”
Böylece “ticaretin kutsallığı” korunmuş, her şeyin “ticaretin yürümesi” için olduğu bir kez daha ilan edilmiştir.
Aslında bu maddeyi koyduktan sonra tüm diğer önlemler geçersiz hale gelmektedir. Çünkü, tekellerin egemen olduğu bir dünyada her şey, konferansın baş düşman ilan ettiği kömür bile, “uluslararası ticaret”le bağlantılı olarak gösterilebilir.
Burada da akla ister istemez; son haftalarda gösterilmeye başlayan “Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz” adlı dizinin “Ne olursa olsun ticaret yürüsün” diyen temel sloganını getiriyor.
“Dizi”de, mafya düzeni, etrafında mafyanın en büyük liderlerinin oturduğu yuvarlak bir “masa” tarafından temsil edilmektedir. “Masa”da bilenen “mafya yasaları” geçerlidir ama, iş “ticaretin sürmesi”ne geldiğinde bütün mafya gelenekleri ayaklar altına alınmakta, mafya geleneği içindeki “en ağır suçlar” bile mazur görülmektedir.
Tıpkı Paris İklim Konferansının uzun tartışmalardan sonra alınan kararlarının “uluslararası ticaret” karşısında selam durması gibi!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...