03 Aralık 2015 00:39

Dönüşümün yönü

Dönüşümün yönü

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’de uzunca bir süredir ekonomik, toplumsal ve siyasal alanda köklü bir dönüşüm süreci yaşanıyor. Söz konusu dönüşüm sürecinde 24 Ocak 1980 kararları bir milat olarak kabul edilse de, 1995 yılında imzalanan Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS) ve bu anlaşma hükümlerinin birer birer hayata geçirildiği ve AKP’nin tek başına iktidar olduğu 2002 sonrasında başta işçi ve emekçiler olmak üzere, geniş halk kesimleri büyük hak kayıplarla karşı karşıya kaldılar.
Türkiye’nin uzun yıllardır yaşadığı çok yönlü dönüşümünde 24 Ocak 1980 kararları ve sonrası dönemde yaşananların etkisi elbette yadsınamaz. Ancak, özellikle son 13 yılda AKP’nin tüm merkezi ve yerel yönetim pratikleri (siyasi kadrolaşma, baskı, sürgün ve yıldırma uygulamaları vb) Mecliste çıkarılan emek düşmanı yasalar (4857 Sayılı İş Kanunu, SSGSS, Torba yasalar vb) çalışma yaşamında büyük alt-üst oluşlara neden olurken, her adımda daha esnek, daha kuralsız ve daha güvencesiz istihdam biçimlerinin artmasına neden oldu.
Bir taraftan çalışma yaşamına yönelik olarak atılan adımlarla ekonomik, sosyal ve özlük haklarda önemli hak kayıpları yaşanırken, diğer taraftan ülke çapında yaygınlaşan baskıcı-otoriter antidemokratik uygulamalar, yargısız infaz ve siyasi cinayetler gibi yaşamın her alanında etkisini hissettiren politikaların giderek artması, ülke tarihi içinde AKP’nin son 13 yılın her açıdan özel bir dönem olduğunu gösteriyor.
Türkiye’de çeşitli alanlarda (eğitim, sağlık, çalışma yaşamı, kentler, doğa vb) ve farklı şekillerde (fiili, yasal) yaşanan kapsamlı dönüşüm süreçlerinin ortak özelliklerine bakıldığında hiçbirinin kendiliğinden ya da olağan gelişim süreci içinde ortaya çıkmadığını görmek mümkün. Bugüne kadar çeşitli alanlarda yaşanan ve toplumsal yaşamı pek çok yönden olumsuz etkileyen dönüşüm süreçleri, egemen sınıfın önceden belirlenmiş ekonomik, siyasal ve hatta ideolojik hedefleri doğrultusunda gerçekleştirildi.
2003 yılında Türkiye’nin GATS ile Dünya Ticaret Örgütü’ne taahhüt ettiği temel kamu hizmeti alanları ve alt başlıklarla ayrıntılı olarak belirtilen kamu hizmetlerinin büyük bölümü o dönem “temel kanun” olarak hazırlanan Kamu Yönetimi Temel Kanunu (KYTK) ile birlikte gündeme getirilmişti. Fakat gerek dönemin siyasal koşulları, gerekse sendikaların ortak ve örgütlü tutumu ve tepkileri nedeniyle hayata geçirilemezken, KYTK içindeki düzenlemelerin büyük bölümü sonraki yıllarda adım adım, parça parça hayata geçirildi.
Bugünden geriye doğru özellikle kamu yönetimi, kamu hizmetleri ve bu hizmeti sunan kamu emekçilerine yönelik olarak yapılan yasal değişikliklere bakıldığında sorunun sadece “iş güvencesi” ile sınırlı olmadığı açıkça görülüyor. Bugüne kadar kamuda dönüşüm adına atılan adımların tamamına yakını Türkiye’nin yönetim sistemini Başkanlık sistemine uygun hale getirmek hedefine uygun olarak atıldı. Dolayısıyla sendikaların sorunu sadece “657 değişiklikleri” ya da “iş güvencesine” sıkıştırarak tartışması ve mücadelesini bu başlıklarla sınırlı bir pratiğe sıkıştırması, iktidarın “memur statüsü”nü profesyonelce tartışmaya açıp halkın desteğini arkasına alarak, hedeflerine daha kolay ulaşmasını sağlayabilir.
Kamuda yaşanan dönüşümün yönü, ülkenin yönetim şeklinin “Başkanlık sistemi” tartışmaları üzerinden biçimlendirilmesi ve yeni anayasa tartışmaları ile doğrudan bağlantılı. Sendikalar sadece kamu hizmetini sunan kamu emekçilerinin değil, bu hizmetlerden yararlanan geniş halk kesimlerinin de çıkarlarını savunması, her iki tarafın da karşı karşıya olduğu tehlikelerle ilgili aydınlatma çalışmaları yapması gerekiyor.   
Gerek kamu yönetiminde yapılacak yeni değişiklikler, gerekse yeni anayasa tartışmaları sürecinde belirlenecek tutumlar, sadece “iş güvencesi” kaygısı taşıyan kamu emekçilerinin değil, AKP’ye koşa koşa oy vermeye gidenler de dahil, ülkenin çok büyük bir bölümünün geleceğini yakından ilgilendiriyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa