23 Kasım 2015 01:00

Yaşamaya devam edebilmek için yaşamdan vazgeçmiyoruz!

Yaşamaya devam edebilmek için yaşamdan vazgeçmiyoruz!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hayatımızın her alanına sızan bir şiddet dalgası ile karşı karşıyayız. İnsanları yaşamaktan korkar, ürker ve kendi kabuğuna çekilir hale getiren, sokağa çıkmayı tekinsizleştiren bir şiddet dalgası. Bütün dünyada “güvenlik” için, “istikrar” için otoriterliği “göreve çağıran” bir şiddet dalgası.  
“Büyyyükkk” dünya meseleleriyle, “küçççükkk” gündelik meseleleri bölen, parçalayan, ayıran bir şiddet dalgasıyla karşı karşıyayız.  Resmin bütününü, o büyük şiddet dalgasının beslediği, semirttiği toplam bir  “şiddet rejimini” görmemize engel olan bir şiddet dalgası bu. Ortadoğu’da süren savaşla, kadınların sokağa çıkmayı bugün dünden daha ürkütücü bulması arasındaki bağı, Ankara’da, Paris’te, Lübnan’da patlayan bombalarla kadın bedenini hedef alan muhafazakarlık arasındaki bağı anlamayı güçleştiren bir şiddet dalgası...
İnsanlara “güvende olmak” için en temel var olma haklarından vazgeçmesini salık veren sistematik bir saldırı bu. Güvende olmak istiyorsan iktidara destek ver, güvende olmak istiyorsan güvenlik adı altında yapılan her türlü devlet terörüne onay ver, güvende olmak istiyorsan “düşman” diye gösterileni sen de düşman bil, güvende olmak istiyorsan “makbul kadın” olmaya ses çıkarma, her türlü talebinden vazgeç...
Bu “korku” rejiminde  kadın olmak, yaşamaya devam edebilmek için yaşamaktan vazgeçmek anlamına geliyor. Bu “cinayet” rejiminde zarar görmemek için, kadınlara en temel haklarından “kendi arzusuyla” vazgeçmesi salık veriliyor. Eşitsizlik derinleşiyor.
Kadınların baskı ve denetim altında tutulmasında şiddetin sistematik bir rolü var, özellikle de kadınların bu baskı ve denetim karşısında özgürlük taleplerinin arttığı durumlarda. Kadınların “yaşamsal ihtiyaçları”  kamusal ve özel alanda “talep” haline geldikçe, kadınlar daha fazla hedef haline geliyor. İhtiyaçların örgütlü bir talep, bir mücadele ekseni haline gelme ihtimali, önemli bir tehdit olarak görülüyor. Tam da bu nedenle devlet hem söylemi hem de uygulamalarıyla kadına yönelik her türlü şiddeti meşrulaştırıyor, erkekleri cesaretlendiriyor. Böylece kadınlar her gün şiddetin çeşitli boyutlarını, gündelik hayatın tüm alanlarına sirayet etmiş bir biçimde  yaşarken “kadının fıtratı farklı”, “eşitliğe inanmıyorum” gibi beyanlarla doğrudan şiddet kullanımını da meşrulaştıran bir eşitsizlik zinciri kuruluyor.
İktidar; aile yapısındaki dönüşümün, kadınların daha fazla söz ve hak talep etmesinin şiddeti artırdığı tespitiyle, şiddetin çözümünü kadınlara “geleneksel” aile yapısını muhafaza etmek olarak sunuyor. Kadınlara böylece güvende olacaklarını salık veriyor. “Güvenliğiniz için istediğimiz gibi kadınlar olun” diyor. Bir yanda farklılaşan toplumsal taleplere sermayenin ihtiyacına göre ayar vermeye çalışan muhafazakarlık eşitsizliği derinleştiriyor, diğer yandan değişen toplumsal dinamikler yönetilemeyince şiddet, tüm toplumun kurucu unsurlarından biri haline getiriliyor. Her alanda şiddet artıyor.  
Şiddet, güç ve denetimle ilgili bir şey. Sapkınlık ve canilikle değil! Birilerinin başka birilerinin yaşamını istediği gibi düzenleyebilmesinin meşrulaşmasıyla ilgili bir olgu. Kadına yönelik şiddet de esas olarak kadın bedeninin, kadın yaşamlarının denetlenebileceğini, bu denetimin temelde erkeklere ait olması gerektiğini vurgulayan bir toplumsal yapının ürünü.
Tam da bu yüzden taciz, tecavüz ve şiddetin kadın bedeni üzerindeki denetimin arttığı dönemlerde artması, kadın bedeni üzerindeki denetimin de tüm toplumu bir şiddet dalgasının içine hapsederek yönetmenin ihtiyaç olduğu dönemlerde zorbalaşması bir tesadüf değil, bilakis norm olan bu.
Demek ki kadına yönelik şiddetin giderek artışı, herkesin hayatına sızan toplam bir şiddet dalgasının bir parçası. Demek ki kadına yönelik şiddetle mücadele, “büyyyükk” dünya meseleleriyle “küçççükk” gündelik meselelerin ayrı ayrı ele alınamayacağı bir bütünlükte, herkesin meselesi. “Güvende olmak”, yaşayabilmek için en temel var olma haklarından vazgeçmeyi salık veren bu cinayet düzenine karşı hep birlikte, topyekün mücadele! Yok başka çare...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...