12 Kasım 2015 01:00

Hendek meselesine dair

Hendek meselesine dair

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kürt meselesinden kaynaklı silahlı çatışma “durum”una savaş, düşük yoğunluklu savaş, silahlı çatışma, isyan ve benzeri nitelemelerde bulunabilirsiniz. 1984 yılı Eruh ve Şemdinli’de başlayan silahlı kalkışma/çatışmaları esas alacaksak 31 yıllık bir geçmişi var bu “durum”un.
35-40 bin kişinin (siviller, askerler, korucular, gerillalar) ölümü; binlerce faili meçhul, gözaltında kayıp ve 3700 köy ve mezranın zorla boşaltılması, üç milyon civarında Kürdün zorla göçe tabi tutulması bilinen gerçekler.
İHD 24 Ekim 1992 yılındaki 4. Olağan Genel Kurul’unda “durum”a “savaş” demiş ve tarafların savaş hukuku ilkelerine uygun davranması gereğine işaret etmişti. Hatırlayınız, ondan önce de 1991 yılında Uluslararası Af Örgütü, Yokohama Bildirgesi’nde, ihlallerden devletlerin sorumluluğunun esas olması yanında devlet dışı aktörlerin keyfi öldürme eylemlerini de ilgi alanında tutmaya başlamıştı.
İHD 1992’den itibaren insan hakları hukuku yanında insancıl hukuku da (savaş hukuku, silahlı çatışma hukuku da denmektedir), uygulamaya başladı.
İnsancıl hukukun en önemli belgeleri olan 4 adet 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri’nin ortak 3. maddesinde ve milletlerarası nitelik taşımayan savaşta sivillerin korunmasına yönelik 2 numaralı protokolde yasak eylemler, yöntemler sayılmaktadır.
İnsancıl hukuk savaşın haklı olup olmadığına bakmaz.
Eylemlere bakar. Mesele savaşın sınırlandırılmasıdır. Birisi diyebilir ki:
-Ben sınıfsal ya da ulusal kurtuluş mücadelesi veriyorum. Ben sömürgeciliğe karşı savaşıyorum. Ben halkların kurtuluşu için savaşıyorum. Ya da dinimiz için savaşıyorum, cihattayım veya ben devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü için savaşıyorum, ben askerim, ben gerillayım…
İnsancıl hukuk bu konulara bakmaz.
Hangi ulvi amaç için savaşırsa savaşsın, haklı savaş ya da haksız, savaşanlar ne yapıyor? İşkence, keyfi öldürme, rehine alma yapıyor mu yapmıyor mu? Yasaklanmış kimyasal ya da biyolojik silahlar kullanıyor mu kullanmıyor mu? Soykırım, savaş suçu ya da insanlığa karşı suç işliyor mu işlemiyor mu? Bunlara bakar.
Dolayısıyla hendek meselesinde insancıl hukuk bakımından, hendeği kazan da, hendeği kaldıran güç de insancıl hukuka uygun davranıyor mu davranmıyor mu, buna bakılır.Taraflardan birisi hendek kazabilir. İlkece insancıl hukuka aykırı bir durum, eylem söz konusu değil. Diğer taraf -devlet güçleri- hendeği kaldırabilir. Bunda da sorun yok. Burada hendeği kazanın da hendeği kaldıranın da güç kullanırken, silah kullanırken ne yaptığı önemli.
Cizre’de, Silvan’da,Yüksekova’da ya da başka yerlerde hendekler kazılıyor. Devlet güçleri ne yapıyor? Hendeğe tankla topla ateşli silahla karşılık veriyor. Keskin nişancılarla ilan edilen sokağa çıkma yasaklarına aykırı davrananları öldürüyor. Yaşlı, genç, çocuk demeden öldürüyor.
Hendek kazmaya verdiği cevap açısından tartışmayı kaydırıyoruz şimdi insan hakları hukukuna.
Ölçülülük ilkesi diye bir ilke var. Bu ilkeye göre, kamu düzeni, kamu güvenliği ya da insan hakları hukuku bakımından getirilen sınırlama ölçütlerine uygun olarak bazı hak ve özgürlüklerde sınırlamalar getirilebilir. Ama burada sınırlamalar demokratik toplum ilkelerine uygun olacak, gerekli olacak ve ölçülü, orantılı olacak. Söz gelimi taş atan çocuğa tank atışı, top atışı ya da ateşli silah kullanamazsınız; ya da barışçıl gösterilere karşı güç kullanamazsınız ya da ateşli silahlarla hiç müdahale edemezsiniz.
Hendekleri kapatacağım diye yasalarda olmayan yetkileri kullanamazsınız. Sokağa çıkma yasakları ilan edemezsiniz. İlan ettiğinizde de Cizre örneğinde olduğu gibi insanları aç-susuz, ilaçsız, doktorsuz bırakamazsınız. İnsan onuruna saldırı anlamına gelen bebeklerin, çocukların öldürülmesi, cenazelerinin gömülememesi, buzdolaplarında saklanması sonucunu doğuracak yetkiler kullanamazsınız; bu ve benzerleri gibi, insan onuruna saldırı eylemlerinde bulunamazsınız.
Hendek meselesine yaklaşımınız sizin insancıl hukuk ya da insan hakları hukukuna yaklaşımınızı ortaya koymakta ve maalesef sınıfta kalmaktasınız. Bilmem, farkında mısınız?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...