28 Ekim 2015 01:00

Tıp, hukuk ve hastane mescitleri

Tıp, hukuk ve hastane mescitleri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İbadethaneleri kirletmek ayıp ve günahtı, şimdi “suç” kılındı. Gezi sürecinde yaralıları tedavi eden hekimler için “İbadethaneyi kirletme suçu” icat etti mahkeme. Ama suçsa bu cin misali mahkemede durduğu gibi durmaz, değil mi? Peki bu “suçu” gerçekte en fazla kimler işliyor bir göz atalım.
Kanımca “İbadethaneleri kirletme suçunun” en büyük ve gerçek uygulayıcıları AKP döneminde atanmış olan hastane yöneticileri ve Sağlık Bakanlığıdır. Hızla yaygınlaştırılan ve büyütülen hastane mescitlerinde gerekli önlemleri almayarak kimi zaman ölümcül olabilen ilaçlara dirençli hastane enfeksiyonlarının yayılması için elverişli mekanlar yaratmışlardır onlar.
Kısa bir inceleme yapıldığında tıp bilim insanlarının bir tabu olarak, hastane enfeksiyon kaynaklarından hastane mescitleri, bağlamında neredeyse hiç bilimsel yayın üretmedikleri, oysa “turistik camilerden” de başlasa Diyanet İşleri Başkanlığının az da olsa yol aldığından söz edebiliriz.
Google’da kısa bir tur sizi şu cümlelere götürebilir. “İstanbul’da yapılan incelemeler camilerdeki büyük tehlikeyi ortaya çıkardı. En temiz kabul edilen Diyanet Mescidi ve Sultanahmet Camisi halılarından alman örnekler Yeditepe Üniversitesi laboratuvarında incelendi ve bakteriye rastlandı. Bunun üzerine Diyanet seferberlik başlattı.”
Diyanet camileri bakterilerden arındırmak için seferberlik başlatıyor ama Sağlık Bakanlığı bünyesindeki hastane mescitlerinde durum vahim. Üstelik bu mescitlerde olası mikroplar ölümcül. Diyeceğim odur ki; alnını, ellerini ve ayaklarını hastane mescitlerindeki, halıdan secdeye koyan her kişi hastane enfeksiyonları için taşıyıcı bir kaynak veya hastalık mağduru olabilir.
Sorun bir din ve tıp bilimi çatışması değildir. Örneğin Said Nursî’nin “Tuvalete giderken idrar bulaşmasın diye önüne bir bez tuttuğunu” aktaran müritleri ne yazık ki onun hijyene dair özenini hastane mescitleri bahsinde, üstelik tıp diploması eşliğinde hatırlamak istememişlerdir. Yoksa maliyet artırıcı olsa da çözümü mümkün bir konudur bu. Malum hastane enfeksiyonları özellikle yaşlı, çocuk ve bağışıklık sistemi zayıflamış bireyler için ciddi yaşamsal risk taşımakta. Hastaneye yatan hastalar arasında gelişmiş ülkelerde yaklaşık yüzde 9, diğer ülkelerde ise her yüz kişiden 25’ine varan oranlarda görülebilmektedir. Yani hastanede olmasalardı bu illete yakalanmayacaklardı. Bu bağlamda ABD’de yapılan bir analizde “Her yıl yaklaşık 30 bin ölüm ve yıllık 5-10 milyar dolar maliyet artışından” bahsedilmektedir. Yine bu tür hastaların hastane yatış süreleri ortalama 5-10 gün artabilmektedir.
Bilimsel arka plan böyle iken hiçbir koruyucu önlem alınmadan her geçen gün hastanelerde mescit sayısı ve kapasitesi artırılıyor AKP’li yıllarımızda. Cemaat arasında yöneticilerden hekimlere, erkek hemşirelerden taşeron temizlik işçilerine, refakatçilerden hastalara her kesimden insan var. Özellikle ön saflarda yöneticilere yakın durma telaşı var ki bir başka yazı konusu olabilir.
İnançlı bir Müslüman için aylardır hastanede yatan, antibiyotiklere dirençli mikrop kapmış hastasının refakatçisi olarak dua ve namaz dahil ibadet; Tanrı’dan medet umma anlaşılır bir yaklaşımdır. Bilindiği üzere hastabakıcı kadroları iptal edilmiş sağlık sisteminde hastanın altını da onlar temizler, kan örneklerini de onlar laboratuvara götürür. Sonra aynı kıyafetlerle hastane mescidine namaza gider. İşte o an  salt cemaat için değil sonrasında onların aileleri için de dirençli enfeksiyon bağlamında ciddi bir sorun başlar. Vurgulamak istediğim inançlara müdahale değil elbet. Misal kişisel ve hatta tek kullanımlık seccade, hastane mescitlerinde enfeksiyon zincirini kırabilir.
Ama madem ki artık camiyi kirletmek AKP’li yıllarımızın mahkemelerinde günahtan suça evrildi, hiçbir önlem almadan hastane mescidi açan AKP atanmışı hastane yöneticilerinin derhal üstelik ölüme sebebiyetten yargılanmaları gerekmiyor mu?
Bir insanı yaşatma gayretinin camide kir, yüzlerce insanın  katledildiği Ankara barış mitingine dair tribündeki “unutmayacağız” pankartının kabahat, ölenlere saygı duruşunun  milli maçta tekbir eşliğinde ıslıklanmasının “makbul / makul” kılınmak istendiği günlerden geçiyoruz.
Gezi’den Suruç’a, Diyarbakır’dan Ankara barış mitingine yitirdiklerimize saygı borcumuz var. Ve bu borç hakikatleri daha gür anlatmak ve hakikat için mücadeleyi yükseltmekle azalabilir ancak. Asıl eleştirim ise hastane mescidi ve enfeksiyon başlığında araştırma yapmaktan imtina eden / yayımlamayan bilim insanlarına. Suskunluk hele bilimden geliyorsa daha da ölümcüldür. Bilinmeli ki bu tercih bilimin ruhunu olduğu kadar hastane mescit cemaatinin sağlığını da aynı ölçüde tehdit etmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa