15 Ekim 2015 00:45

Acı, öfke, hesap…

Acı, öfke, hesap…

Fotoğraf: Envato

Paylaş

10 Ekim’de, Ankara’nın orta yerinde, yakın tarihimizin en acı, en vahşi cinayetlerinden birisine tanık olduk. “Artık kimse ölmesin” diye ülkenin dört bir yanından barış umudu ile yola çıkan güzel insanlar, failleri belli olan ve göz göre göre gelen vahşi bir katliamın kurbanları oldular. 
Hayatını kaybedenler, pek çoğumuzun tanıdığı, bildiği, oturup sohbet ettiği, ortak değerler uğruna birlikte mücadele ettiği kişilerdi. Annelerimizi, babalarımızı, kardeşlerimizi, arkadaşlarımızı, yoldaşlarımızı kaybettik. Her birimiz canımızdan bir parça kaybettik.
İnsanlar böylesine vahşi bir katliamla acımasızca katledilirken, peş peşe çalan telefonlara “iyiyim” yanıtı verirken sesimiz titredi, boğazımız düğümlendi, utandık. Bu satırların sahibi dahil, binlerce kişi bugün hayatta ise bilin ki sadece tesadüf eseridir. Ancak 10 Ekim’de Ankara Garı önünde patlatılan bombalar ve yaşanan vahşetin bir tesadüf olduğunu söylemek mümkün değil. Katliamı yapanların da, böylesine vahşi bir katliamın yapılmasına engel olmak için en küçük bir adım atmayanların da kimler oldukları gün gibi ortada. Ayrıca araştırma yapmaya gerek yok.
Katilleri ve arkasındaki siyasi güçleri hepimiz çok iyi biliyor ve yakından tanıyoruz. Dünyanın gözü önünde yaşanan böylesine vahşi bir katliam karşısında bile “ama”lı “fakat”lı cümleler kuranlar, “İstifa edecek misiniz?” sorusuna sırıtarak tepki gösterenler, “Elimizde canlı bomba listesi var, ama eylem yapınca yakalarız” diyebilenler ve soruşturma ile ilgili “gizlilik kararı” alanlar, katliamı gerçekleştiren caniler kadar sorumludur. 
Yüzün üzerinde insanımızın göz göre göre katledildiği bir ortamda, içlerinde en küçük bir insanlık kırıntısı olmayanların iğrençliklerine şahit olduk. Katliamın asıl faillerini korumak için iğrenç yayınlar yaparak neredeyse ölenleri suçlayan tetikçi medyayı da gördük, acı ve öfke içindeki insanlara polisin ve sivil faşistlerin nasıl düşmanca saldırdıklarını da... Futbol maçı öncesinde yapılan saygı duruşunda katilleri “tekbir” sesleriyle selamlayanların sesini de duyduk, hayatını kaybedenleri anmak için greve çıkan emekçilere soruşturma açmak için listeler oluşturan insan müsveddelerini de. 
10 Ekim’den bu yana yaşadıklarımız, yıllardır iktidar tarafından adım adım hayata geçirilen kutuplaştırma ve ayrıştırma politikalarının toplumda yarattığı bölünmeyi ilk kez bu kadar net ve acımasız bir şekilde hissetmemize neden oldu. Ancak yine de, bütün olumsuzluklara rağmen, gerek üç günlük yas sürecinde, gerekse 12-13 Ekim’de yapılan grev ve boykotta insanların yüreğindeki acıya ve gözlerindeki öfkeye şahitlik ettik ve bunca iğrençliğin arasında gelecek için umutlandık. 
Acımız çok büyük ve tarifsiz. “Ateş düştüğü yeri yakar” denilse de, 10 Ekim Katliamı’nın insani değerlerini yitirmemiş milyonlarca insanın yüreklerini yaktığını, içini acıttığını biliyoruz. Bu vahşi katliam, başta hayatını kaybedenlerin yakınları olmak üzere, çoğumuzun üzerinden uzun süre atamayacağı kadar acı ve derin izler bıraktı. Yoldaşlarımızı madden kaybettik ama onların inandıkları değerleri, uğruna canlarını verdikleri idealleri yaşatmak görevi artık bizim omuzlarımızda.
Sadece barış isteyen on binlerce insanı korkutmak, yıldırmak ve sindirmek yapılan bu katliamı, AKP’nin elindekileri kaybetme korkusuyla yoğunlaştırdığı baskı ve şiddet politikalarından ayrı tutmak elbette mümkün değil. “Tek başına iktidar” için bütün ülkeyi ateşe atarak, kendilerini kurtarmak isteyenler, artık yolun sonuna geldiklerini görüyorlar ve hesap vermekten korkuyorlar. 
Korkuyorlar ve korktukları için iğrençleşiyor, saldırıyorlar. Ne kadar saldırırlarsa saldırsınlar, korkmayacağız, yılmayacağız ve hepsinden hesap soracağız. Çünkü 10 Ekim’de Ankara’da kaybettiğimiz yoldaşlarımıza, barış için canlarını verenlere borcumuz var…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...