26 Eylül 2015 01:00

Din, milliyetçilik ve bayrak örtü mü?

Din, milliyetçilik ve bayrak örtü mü?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Tüm burjuva düzen partileri milliyetçiliği, dini, bayrağı, ulusal ve dini duygu ve sembolleri kirli sistemi örtmek için kullanır. Bu burjuva düzen partilerinin amentüsü gibi bir şeydir. Hırsızlığın, yolsuzluk ve rüşvetin üstü de bunlarla örtülüyor.
Sadece Müslümanlıkta değil, tüm dinlerde bu böyle.
Müslüman, Hristiyan, Yahudi ya da başka din, fark etmiyor. Egemenler dini, yoksulları, aç ve sefil milyonları, hatta milyarlarca nüfusu din, bayrak gibi ulusal ve manevi sembol ve değerlerle uyuşturmaya ve sömürerek, baskı altında tutarak yönetmeye devam ediyorlar.
Dini bir afyon olarak kullanmanın en somut hallerinden biri de, seçimler dönemi olsa gerek.
AKP’nin bir önceki seçimde yaptıkları ‘Elinde Kur’an, dilinde yalan, kursağında haram’ biçiminde bir veciz söze dönüşmüştü.
Bugün bayrak mitingleri yaptırıp, “Teröre karşı” kampanyalar başlatan AKP, bayrakla da yetinmeyerek bu defa “Haydi Bismillah” şarkısıyla dönemi değerlendirmenin çabası içinde.
Milliyetçilik ve dinin siyasette bir ikbal ve iktidar meselesi olarak ele alınmasında Türkiye önemle incelenmesi gereken bir ülke.
Özgün koşullar içinde padişahlığın yıkılıp yerine cumhuriyetin kurulması, oldukça önemli bir aşama olmakla beraber, cumhuriyetin ilk yıllarında tek parti iktidarının temelleri de bu iki unsur yani din ve milliyetçilik üzerinden atıldı.
“Biz sınıfsız, zümresiz bir toplumuz” ifadesinin bir mugalatadan ibaret olmayıp, cumhuriyetin harcı olarak karılmak istendiği sır değil.
Aslında bu çizgiyi Osmanlının son padişahı, 1915’te Beyazıt Meydanı’nda 20 Ermeni Sosyal Demokrat Partisi (Sosyalist Hınçak Partisi) üyesini, İttihat ve Terakkicilerin üzerinden idam ederek başlatmıştı. Mustafa Kemal’in başında bulunduğu Kurtuluş Savaşı’nın seyri içinde de TKP’nin Kurucusu ve Genel Sekreteri Mustafa Suphi ve 15 komünist yönetici Karadeniz’de yine İttihat ve Terrakici kafalardan Tetikçi Topal Osman yönetimindeki bir ekip tarafından boğuldu.
Bu, bir sınıf tutumuydu. Sınıf refleksi ta başından itibaren böyle işledi.
Sonra cumhuriyetin ilk yıllarında 1 Mayıs İşçi Bayramı da yasaklandı. Ankara Müftülerinden Börekçizade Rıfat Efendi, diyanet başkanı olarak atanır ve Kur’an’ın tefsiri için bir ekip görevlendirilirken, “Türkler sınıfsız, zümresiz bir toplumdur” safsatasıyla sosyal bilimler dünyasını altüst edecek bir tutum benimsendi. “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” argümanı da bu dönemin ürünüdür.
Sonraki yıllarda tam bir toplum mühendisliği süreci işletilerek Türk ve Sünni bir yurttaş kimliği resmen uygulamaya konuldu. ‘Laiklik, şeriat’ uygulama ve tartışmaları da bu toplum mühendisliğinin bir uygulaması olageldi.
Cumhuriyetin kuruluş süreci ve ilk Meclisteki farklı halklar, diller, sosyalist ya da farklı düşüncelere yaklaşım, yerini tekçi ve ırkçı bir söylem ve uygulamaya bıraktı.
Tekçilik hem Türkçülük, hem de Sünnilik olarak işletildi. Tek din, tek dil, tek ırk diyebileceğimiz uygulamanın, politik hesabın temelinin atıldığı cumhuriyetin ilk yıllarında, görece demokratik hak ve özgürlükler taşıyan, farklı dil, kültür, inanç ve düşüncelere karşı nötr olan, yerel, özerk yönetimlere cevaz veren ilk anayasa da ortadan kaldırılıp 1924 Anayasası’yla bugün ulaştığımız aşamaya gelinmiş oldu.
Kim ne derse desin, bugün ulaştığımız yer ve çözmek üzere ağır bedeller vermek zorunda kaldığımız bu sorunlar, başka bir deyişle bu kazıklar, ta o zaman çakıldı.
İnkar ve asimilasyon da böylece temel politika haline geldi. Kürtler, Aleviler gibi farklı ulus, halk, dil ve inançlar yok sayılıp, yok edilmeye çalışıldı.
Bizim sökmek üzere uğraştığımız bu kazıklar, tek parti döneminde çakıldı ve arkasından çok partili sisteme geçişten sonra kurulan her tek ya da koalisyon hükümetleri de bu kazıkları kan dökerek çaktıkça çaktı!
Evet din, milliyetçilik ve bayrak, kapitalizmde de sömürü ve baskı aygıtını, hırsızlığı, yolsuzluk ve rüşveti gizlemek için kullanılan bir örtü.
AKP iktidarı ise, Türkiye tarihindeki tüm burjuva düzen partilerine, ırkçı ve şoven uygulamalara rahmet okutuyor.
CHP Milletvekili Mahmut Tanal’ın, AKP’nin seçim şarkısıyla ilgili yaptığı başvuru karara bağlandı. YSK, AKP’nin seçim şarkısında geçen ‘Bismillah’ kelimesinin, 298 Sayılı Seçim Kanunu’nun 58. maddesindeki hükümlere aykırı olduğuna karar verdi.
Arkasından yeni bir din simsarlığı başladı. AKP bunu dine ve imana karşı bir tutum olarak kullanmak için atağa geçti. İşin kötüsü, CHP’nin de bu argümanlarla AKP’ye karşı ‘mücadele’ etmesi.
Yapılması gereken Kur’an, bayrak, milliyetçilik gibi inanç, sembol ve milliyetçilik üzerinden oy çalmaya, ezilen ve sömürülen milyonları köleleştirme hesaplarına karşı, eşitliğin, özgürlüğün, barışın ve demokrasinin argümanlarıyla mücadele etmektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa