20 Eylül 2015 00:18

Karşıya geçebilmek

Karşıya geçebilmek

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Burada yaşayanlar, onları üzerinde fazla, ne fazlası, hiç düşünmeden başkalarından duyduklarını benimseyerek  ‘mülteci’, ‘sığınmacı’, ‘Suriyeli’, ‘karşıya geçenler’, ‘kaçaklar’ ‘garibanlar’ diye anıyorlar.
‘Burada yaşayanlar’ dediklerim, Aristo’nun üzerinde dolandığı, Aristo’dan bu yana birden fazla medeniyetin kurulup sonlandığı topraklarda doğup yaşam süren, yaşamı henüz sonlanmamış olanlar.
Bu topraklarda ben de çok gezindim; tepelerinde doğanın ‘Onu da yok eder’ diye insandan kaçırarak sakladığı özgürlüğün sırrını aradım. Rüzgarın esintilerinde, an oldu yalnızlığın sonra doyumsuzluğun ya da ihtirasların ve gözü görmezliklerin duygularını tahayyül  eder buldum kendimi. Doğduğu anda yaşama birden fazla medeniyetin günümüze gelmiş tanıkları kalıntılar arasında başlayıp, okul sıralarında ‘muasır medeniyete’ ulaşmayı  gençliğe hitabede ve hitabenin her milliyetçi tekrarında nakaratlaşan anlamsızlığında  algılayan, yetişkin olduğunda  ‘Aristo ya da Apollo Motel’ veya ‘Aristo ya da Apollo Restaurant’ gibi girişimciliği kültürle harmanlayarak kendileştiren iki kuşağı izledim. Onlarla birlikte televizyon kanallarında, olup biteni görmesek de, savaşları izledik. 1915’leri, 1990’ların doğu ve güneydoğusunu, günümüzü konuştuk, tartıştık, reddettik, inkar ettik, kabul ettik, kısmen kabul ettik.
Şimdi onlarla birlikte ‘karşıya geçenleri’ izliyoruz.
‘Karşıya geçmek’ bizim burada ‘Midilli Adası’na ulaşabilmeyi ifade ediyor.
Savaşlardan, katliamlardan, yoksulluk ve umutsuzluktan ülkelerinden kopup buralara gelmiş olanlar, burayla karşısı arasındaki 8-10 millik deniz yolunu aşmaya çalışıyorlar. Her gün sadece bizim bura kıyılarından 8-10 mil sonsuzluğunu yaşamları pahasına deneyenlerin sayısı yüzleri, belki de binleri aşıyor.
‘Karşıya geçebilirlerse’ yeni bir yaşamı kurabileceklerini umut ediyorlar; umutları inanca dönüşmüş, ölenlerini ‘şehit oldular’ bile demeden geride bırakıyorlar, servetlerini umursamadan ve kimseleri lanetlemeden  kendilerini sömürenlere veriyorlar, karşıya ulaşabiliyor ya da ulaşamıyorlar ama bu 8-10 mil macerasını insanlığa inat deniyorlar.
Onları izliyoruz; bir yerlerden dürbün edinmiş, dürbünle izliyoruz . Dürbün elden ele dolaşıyor, dürbünü gözlerine iliştirenler ‘İşte bota bindiler’, ‘Bota çok fazla kişi bindi’, ‘Takma motoru çalıştırabildiler, yol alıyorlar’, ‘Galiba motor bozuldu, geri dönüyorlar’, ‘Bot su aldı ki geri dönüyorlar’, ‘Şu bot galiba başarabilecek’ diyerek gördüklerini dürbünsüz izleyenlere anlatıyorlar. Anlatılanlar yorumlanıyor; 8-10 mil macerasının günlük çetelesini tutan sürekli izleyiciler, daha önceki günlerin deneyimleri ışığında anlatılanları yorumlayarak yeni izleyicileri aydınlatıyorlar.
Hep birlikte dürbünle izliyor, anlatıyor, yorumluyor, 8-10 mil macerasına yabancılaşıyoruz.

İçimizde 8-10 mil macerasını dürbünle değil, maceranın kaderine yoldaş olmuş izleyenler de var.
Onlar küçük büyük örgütlenmişler. Söylendiğine göre en tepede başta Afganlılar, değişik milletten örgüt beyinleri. Sonra, ‘karşıya geçecekleri’ tepe dolu doldurdukları kamyon, traktör, minibüs, otobüs, yol alan neyi varsa o araçla kıyıya taşıyan bizim milletten ‘taşıyıcılar’. Arkadan, yine bizim milletten olup, sahile indirilenleri düzene sokup, sırayla ve sayıyla botlara bindirip arkalarından su dökerek yolcu edenler geliyor. Örgütün en altlarındakiler ise, Aristo’nun gezindiği topraklarda doğup yaşam sürdüren bizim buralılar. Onlar ‘karşıya geçenlerin’ botu delindiğinde ya da karşıya geçenleri bura sahillerinde durdurmakla görevli bura yetkililerinin veya karşının sahillerine yaklaştırmamakla görevli ora yetkililerinin deldiği botları toplayıp örgüt sorumlularına, yeni 8-10 mil maceracılarına satabilsinler diye veriyorlar. Botların kıçındaki deniz motorları da aynı işleme tabi. Nihayet, botlardan atılmış ya da attırılmış sırt çantalarını denizden veya vurdukları sahilden toplayarak satanlar, bir de sahillerde konumlandırılmış gözetleyiciler.
Biz izliyoruz, yabancılaşıyoruz. Onlar örgüte kapılanıyor, 8-10 mil macerasının avantacı, ganimetçi, fırsatçı kader yoldaşı oluyorlar. İzleyicileri ve avantacı, ganimetçi, fırsatçı kader yoldaşları ile önümüzdeki yılların değişik alanlarda faaliyet gösterecek mafya örgütlenmesi yapılanıyor.
8-10 mil macerasının ‘karşıya geçenleri’ ise her şeye rağmen ve canları pahasına ‘karşıya geçebilme’ umudunu hâlâ tüketmiş değiller.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...