18 Eylül 2015 00:52

‘Kaç kaç’: Suriyeli değil Türkiyeli Suriyeliler

‘Kaç kaç’: Suriyeli değil Türkiyeli Suriyeliler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

I. Dünya Savaşı’nda Adana’da yaşananlar “kaç kaç” olarak anılara kazınmış durumda. Ermeniler, Türkler, Anadolu halkları birbirine düşürülmüş, birbirinden kaçar durumdalar. Tabii on binlercesi, milyonlarcası kaçamadı da, işgal ve yayılmacılık, çatışma ve savaşlar Anadolu halklarını, Ortadoğu’yu yedi bitirdi.
“Kaç kaçlar” Ortadoğu’nun makus tarihi olmuş gibi, hâlâ da devam ediyor. Suriye’den, Irak’tan, Libya’dan kaçışlar kitleselleşmiş durumda.

Kaç kaçlar durduk yerde, keyfekeder olmuyor. Türkiye’ye gelenler hiç şüphesiz barıştan kaçarak gelmediler, aksine ölümden kaçıyorlar, çoluk çocuklarını hayatta tutmaya çalışıyorlar.
TMMOB Adana Kent Sorunları Sempozyumu için M. Sezai Durgun’la ve öğrencilerimizle birlikte yürüttüğümüz çalışmada sığınmacıların yaklaşık,

* Yüzde 40’ı evlerinin yıkıldığını,
* Yüzde 30’u da evlerinin olduğu yere giremediklerini ifade ediyordu.
Sığınmacıların,
* Yüzde 70’i çatışmalardan doğrudan etkilenmiş,
* Yüzde 7’si de siyasi baskılardan kaçmak için ülkelerini terk etmek zorunda kalmış bulunuyor.  
Dahası kaçan da kaçamıyor, pislikten, aşağılanmadan, tacizden, insan kaçakçısından, gazetecisinden, polisinden, jandarmasından… En kötüsü de bir tür “kara kaderinden”, bir tür “kara talihinden” kaçamıyor, her yerde yakalanıyor. Sadece sınırlardan geçişlerde,
* Uzun yaya yürüyüşleri,
* Çatışma alanlarından, militan veya IŞİD’in hakim olduğu yerlerden geçmek zorunda kalınması,
* Mayınlı alanlardan geçilmek zorunda kalınması,
* Açlık, susuzluk, aşırı soğuk, aşırı sıcak,
* Sınır veya geçiş noktalarındaki yoğunluk ve uzun beklemeler,
* Çocuk, yaşlı, hasta yolculuk edilmesi,
* Askerin, polisin izin vermemesi, peşlerine düşmesi,
* Geri gönderilme, kabul edilmeme,
* Pasaport sıkıntıları,
* Rüşvet,
* Taciz ve kötü muamele,
* Para sıkıntıları,
* İç giyim eşyası bile taşıyamama,
gibi zorlukların yaşandığı ifade ediliyor.
Herhalde hiçbirinin “Rahat rahat kaçtık” diyecek halleri yok.

Ciddiyetsizlik, insan yerine koyulmamak daha acı, otobüse binmeleri bile yasak. Edirne Valisi ferman buyurmuş: “Üç gün içinde kamplara dönülecek.”

Sayın Vali, kamp nerede? 270-280 bin kişiyi kamplara alabilmişsin, bunların durumu da neredeyse istif halinde hayvan haraları konumunda.

Geriye kalan yaklaşık 1.7 milyon Suriyeli ne yapacak?

Dahası işgal ve çatışmalar sürdükçe bunlara yenileri de ekleniyor. 20 milyonluk Suriye’nin yarısı yer değiştirmiş, 4 milyonu dışarıda, 2 milyonu aşkınının Türkiye’de olduğu Cumhurbaşkanı tarafından ifade ediliyor.

AFAD başkanı çıkmış eveliyor geveliyor, bunların yerleşimleri, ikametleri Göç İdaresinde, Nüfus İdaresinde, diyor.

Kamplar yok ki. Olsa bile kaç kişiyi daha kampa alabilirsin ki? Dahası kamplar çözüm mü ki? Kampa aldığın yüz binlerce kişiyi ne yapacaksın, kamplar bir yaşam alanı değil, geçici acil bir konaklama noktası, o kadar.

Sorun çok derin. Bu insanlar zaten yasak-kaçak olan her tür işte 11-12 saat çalışma karşılığı 32 liraya razı oluyor. Çoluk çocuk kirasından elektriğinden sabununa, ekmeğine hepsi dahil günlük 7.5 lirayla hayatta kalmaya çalışıyor. Daha kötüsü üçte biri günlük 3 lirayı bile zor buluyor.

Çoluk çocuk aç kalırsa fuhuş da, her tür iş de yapılır. “Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin!”

Buna rağmen kaçamayan zaten hiç kaçamıyor, daha da kötü durumda. Suriyelilere “Kimin durumu daha iyi? Suriye’de kalanların mı, Türkiye’ye gelenlerin mi?” diye sorduğumuzda “Türkiye’ye gelenlerin daha iyi” diye yanıtlıyorlar.

Mevcut 7-8 yaş üstü çocukların sadece yüzde 20’si okula kazandırılabilmiş. Yani kayıp bir nesille yüz yüzeyiz.

Geçen seneler gitti, en azından bu sene 6-7 yaş grubunun tamamının okula kazandırılması elzem bulunuyor. Peki, nasıl olacak? Hangi adreste oturduklarını bile bilmiyoruz. Devlet araştırmayı bile yasaklamaya kalkıyor.

Türkiye ve dünya, aklı neredeyse oradan çıkarıp başına devşirmeli. Bu nüfus, artık Suriyeli değil, “Türkiyeli Suriyeliler” konumunda. Bunu kabullenip buradan başlamak durumundayız.

Daha milyonlarcasının gelmesini, Adana’nın, Antep’in rezil rüsva olmasını istemiyorsak, Ortadoğu’da da dünyada da barış şart.

Ana soru şu ki, barışın önündeki en büyük engel, mevcut finans kapitalizm, mevcut emperyalizm, mevcut NATO veya ABD ise ne yapacağız?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa