18 Eylül 2015 00:50

Fotoğrafın gücü...

Fotoğrafın gücü...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Fotoğraf, tarih sahnesine çıktığında gücünün ne olacağı kuşkuluydu. Bu kuşku uzun sürmedi. Fotoğraf aristokratlar için eğlence ve soylu aile büyüklerini ölümsüzleştirme aracı olarak kullanıldı. Öyle ki ressamlar başta fotoğrafçıları küçümserken teknolojik gelişmeler karşısında fotoğrafçı olmanın yollarını aradılar.

1826’dan 1880’lere gelindiğinde iktidarlar fotoğrafı toplumu fişleme aracı olarak kullanmayı becerdiler. Kriminal vakalarda, karakolla tanışanlar fotoğrafla fişlendi.

1871 Paris Komünü’nde direnişçiler fotoğraflardan teşhis edilerek tutuklandı, öldürüldü.
İngiltere’de 1855-56 yıllarında Kırım Savaşı’nda fotoğraf ‘savaş güzeldir!’ dercesine kullanıldı. Fotoğrafçı Roger Fenton mesleki ve sanatsal becerisini(!) bu yolda kullanmayı tercih etti.

Bu liste uzar gider… Ne var ki her şey karşıtıyla vardır. Roger Fenton’un yanında asistanlık yapan fotoğrafçı Amerikan İç Savaşı’nı belgeledi… Ustası ‘savaş güzeldir’i anlatan fotoğraflar çekerken asistanı James Robertson savaşın ve ölümün vahşiliğini gösterdi…Demek ki her zaman armut dibine düşmüyormuş…20. yüzyılda yaşanan birçok darbe fotoğraftan oldukça yararlandı. Arjantin, Yunanistan, Türkiye, Ruanda ve bir çok Afrika ülkesinde darbeciler fotoğrafları kullanarak insanları tutukladı astı kesti.
Kısaca fotoğraf iki yönlü bir silah. Fotoğrafın ilk başta pahalı ve kullanımı zordu, muktedirler tarafından avantaj olarak kullanılırken git gide sıradan herkesin ulaşabileceği bir araca dönüştü, herkesin kullanabildiği bir silah oldu. Quatemala işkence fotoğrafları hatırlardadır… Öyle büyük fotoğrafçı falan olmayı gerektirmiyoru bizlere gösterdi. Fotoğrafçıları ise işkence yapan askerlerdi ki hatıra olarak çektiklerini söylüyorlardı(!)

Yine tarihe dönersek 1890’larda başladı bu açıdan fotoğrafın kullanımı. Jacop Riis’in (Öteki Yarı Nasıl Yaşıyor?) fotoğrafları, Lewis Hine’nin hâlâ kullandığımız (çocuk işçiler, tekstil işçileri, göçmenler…) fotoğrafları… Fotoğrafın savaşı durdurmaya gücü yetmezdi ama kıvılcım çakmaya fazlasıyla yeterdi. Vietnam Savaşı’nın unutulmaz fotoğrafını çeken Nick Ut’un bombadan yaralanmış insanların kaçışmasında en önde olan yanmış kız fotoğrafıyla hatırlarız onu. Örnekler verilmeyle bitmez…Öyle ki dünyanın belası IŞİD terör örgütü profesyonel aletlerle teknik kalitesi yüksek vahşet görüntülerini fotoğraf/video olarak her gün paylaşıyor.

Yani fotoğraf aleti kimin elinde ise ona hizmet eden bir araç olarak her gün milyonlarca kare olarak paylaşılıyor…

Fotoğraf artık halkın elinde de silah olarak kullanılmaya, yaşananları yalan dolu politik söylemleri boşa çıkarma aracı haline gelmiştir. Bu silah gereken yerleri vurma gücünü gösterdiğinden iktidarlar fotoğrafları bir tehdit unsuru olarak görmekte ve bu yüzden yasaklamalarına fotoğrafı da almaktadır.

Modern insanın düşünme, öğrenme, bilme kaynağı fotoğraf olmuştur. Sözle yazıyla raporla tutanakla anlatmaya çalıştığınız her durum, sorun insanlara ne kadar ulaşabiliyor ve onları harekete geçiriyor? Dahası düşündürebiliyor? Demek ki toplum görsellikle daha hızlı ve etkili düşünüyor.

Şimdi iki güncel örnekle devam edeyim;

Birincisi Bodrum kıyılarına vuran ve dünyanın tepkisini çeken Aylan Kurdi bebeğin fotoğrafı. Bu fotoğraf paylaşılmasa da bu sorun vardı. Mülteciler/göçmenler sorunu ulus devletler, sınır ve insan üçgeninde nedenleri tartışılan ve yaşanan bir sorun. Ancak bu fotoğraf var olan bu sorunu güncelledi, tartışma ve çözüm yaratma alanına aldı. Sorunun nedeni olanlar bir anda sorunun sahipleneni ve çözücüsü mertebesinde “Bu kendilerinin yarattığı ve kendilerine karşı olan durumu” bile kullanır oluyorlar. Medya, duygu sömürüsü ve sahte gözyaşlarıyla olayı kanıksanır hale getirmiştir. Dahası bir gazetecinin çelmesi ve polislerle birlikte mültecilere saldırması. Maceristan’ın mültecilere tavrı AB tarafından kınanması ne kadar hakiki? Almanya’nın mültecilere nasıl yaklaştığını biliyorken birden Merkel’in mülteci dostu(!) olması nasıl açıklanır? Peki ne oldu? Hakikat değişti mi? Hayır… Nice Aylan bebeler bu adaletsizliğin kurbanı olmaya devam ediyorlar ve bu düzen değişene kadar da devam edecek. İktidarlar vicdanları rahatsız eden görüntüler çıkmasını istemezler. Hoş çıkarsa da ters bir okutma ile toplumun algısı değiştirilir, durum muktedirlerin lehine dönüştürülür. İşte insani(!) kapitalizmin geldiği nokta. Evet bu görüntüyü çeken DHA Muhabiri Nilüfer Demir bir insanlık dramını gözümüzün içine sokmuş, önemli bir toplumsal sorunu bizlere yaşatmıştır.

Gelelim ikinci güncel konuya;  

120 bin insanın yaşadığı koca bir yerleşim alanı Cizre’ye. Gerçi Silvan, Lice, Silopi, Dersim kısaca bölge yerleşim alanlarının hepsi için geçerli bu yaşananlar ( 1 Eylül 2015 – 1 Mart 2016 tarihleri arasında yani 6 ay süreyle 100’ü aşkın yer geçici askeri güvenlik bölgesi ilan edilmiştir). Sanki iktidarın pilot bölge olarak seçip sokağa çıkma yasağı ilan edip keskin nişancılarla Türk’ün güçünü gösterme(!) ihtiyacı hissettiği Cizre’de.

Milletvekilleri, bakanlar, avukatlar, DKÖ’ler burada yaşananlar için günlerce kamuoyunun dikkatini çekmeye ve katliamı engellemeye çalıştılar. Ülkenin batısı ve dünyanın gündemine getirmeye çalıştılar. Sonuç nefret söylemi, ırkçılık her yanı sardı. HDP genel merkezi dahil 200 civarında bina talan tahrip edilerek yakıldı/yakılıyor. Kürt vatandaşlara saldırılar ve insanlık dışı hakaretler edildi/ediliyor. Yaşananların anlatılmalarına iktidar hep yalan dedi/diyor. Büyük medyaları görmezden geldi/geliyorlar. Dahası işlerine gelenleri çarpıtarak manşetlere taşıdılar, başta Selahattin Demirtaş olmak üzere birçok kişi hedef gösterilip, itibarsızlaştırılmaya çalışıldı.

Robert Capa’nın deyimi ile; “Fotoğraflarınız iyi değilse yeterince olaya yakın değilsiniz.”
Fakat ne kadar abluka uygulasalar da halkın içinde ölüm pahasına çalışan gazeteciler, vatandaş muhabirler yazdılar söylediler hepsinden önemlisi fotoğraf ve videolarla belgelediler.

Görüntüler bir tehdit unsuru olarak görüldüğünden hemen iletişim kanalları kesildi. Elektrik ve internetsiz bırakıldılar. Halk nasıl sıkıyönetimi kaldırttıysa, sansürü de öyle parçaladı. 175 saat sonra abluka kalktı. Bilanço 23 can.

Bırakın her şeyi fotoğraflara bakın ve okuyun. İktidarın söylediklerini düşünün yalanları, dolanları. Bu fotoğraflar vicdanlarınız olsun, adalet çığlıklarınız olsun. Bu görüntülerin çıkmasına neden olanlara karşı çıkaracağınız ses olsun…

Bugünkü yazım yerine yalnızca Cizre’de yaşananların ne olduğunu anlamamız için yorumsuz olarak gelen fotoğrafları paylaşmayıı düşündüm. Ama anlatmadan edemedim. Fotoğrafları çekenler; gazeteciler, cep telefonuna sahip olan vatandaşlar, oraya ulaşan avukatlar, vekiller… Fotoğrafın gücünü göstermek onlara düştü. Paylaşmak bize…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...