17 Eylül 2015 01:00

Kriz göstergeleri

Kriz göstergeleri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

AKP’li Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, daha önce “derin” ekonomik bilgisine dayanarak söylediği “Ekonomik kriz olmayacak. Ben diyorum, garantisi benim. Ekonomik temellerimiz sağlam” sözlerinin ardından hafta başında bir röportajında “Türkiye’de ekonominin kriz ortamına gireceğine dair tek bir yapısal gösterge yoktur” diyerek, bizzat kendi elleri ile derinleştirdikleri krizin göstergelerini inkar etti.
Türkiye’de uzunca bir süredir enflasyon v[RTF bookmark start: _GoBack][RTF bookmark end: _GoBack]e işsizlik istikrarlı bir şekilde artıyor. Ocak 2015’ten bu yana TL’deki değer kaybı yüzde 30’a dayandı. Özellikle yoksul, emekçi aileleri yıllardır geçimlerini büyük ölçüde borçlanarak sürdürürken, son birkaç ay içinde yaşanan ekonomik ve siyasi istikrarsızlık nedeniyle mevcut borçlarını bile çeviremeyecek duruma geldiler. Siyasal alanda yaşanan çatışmalı sürecin sürmesiyle birlikte daha da belirginleşen kriz ve istikrarsızlık koşulları yaşanan sorunları daha da ağırlaştırıyor.
Yıllarca Türkiye’nin ekonomik anlamda büyük adımlar attığını, dünyanın “güçlü” ekonomileri arasında yer aldığını iddia edenler, Türkiye’nin kendisi ile aynı kategoride bulunan ülkeler arasında nasıl hızla “en kırılgan ekonomi” olarak liste başı olduğunu açıklayamıyorlar.
Bir ülkede ekonomik, siyasal, toplumsal ve hukuki alanlarda meydana gelen olumsuz gelişmeler zincirleme bir şekilde reaksiyonla yaygınlaşmaya başladığı anda dengeler bozulmaya başlar ve bunun ilk sonuçları ekonomik alanda kendisini hissettirir. Siyasal alanda yaşanan sorunların insanların ekonomik koşullarını etkilememesi mümkün değildir. Ekonomi ve siyaset arasındaki iç içe geçmiş ilişkinin niteliği göz ardı edildiğinde, ortaya çıkan sonuçlar üzerinden yanlış değerlendirmeler yapılması, dolayısıyla yanlış sonuçlara ulaşılması kaçınılmaz olur.
Ekonomik ve siyasal gelişmelerin birbirini doğrudan etkilediği böylesine bir dönemde bütün ekonomik göstergeler ülkenin 2001 krizine kıyasla çok daha ciddi bir krizle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Ekonomik kriz koşullarından ise en çok işçiler, emekçiler ve küçük esnaf etkileniyor. Böylesi bir ortamda bugüne kadar AKP’nin gölgesinde hareket eden, hatta bizzat AKP güdümünde olan bazı konfederasyonlar, meslek örgütleri ve esnaf odaları Ankara’da “Teröre Hayır, Kardeşliğe Evet” adı altında bir yürüyüş düzenliyor.
Ülkenin bizzat Cumhurbaşkanı ve AKP eliyle ateşe atıldığı, tek başına iktidar için neredeyse “iç savaş” çıkarmanın bile göze alındığı bir ortamda yapılacak olan bu yürüyüşü bir protesto ya da “demokratik tepki” olarak değerlendirmek ne kadar mümkün? Yürüyüşü düzenleyen örgütlerin kendi üyelerinin çıkarları için bugüne kadar ne yaptıkları, iktidarla içli dışlı ilişkileri bir yana, yıllardır AKP iktidarının gölgesinde ve himayesinde faaliyet yürütenlerin sorunu sadece “terör” söylemine indirgeyip, silahların derhal susması ve barış koşullarının sağlanmasına ilişkin bir mesaj vermekten özellikle kaçınmaları dikkat çekici. Kendilerine “sivil toplum örgütü” diyen, ancak büyük bölümünün AKP ile derin ilişkileri bilinen söz konusu kurumlar, kendi siyasi ikbali için çatışmaları başlatan, ısrarla sürdüren ve yaşanan ölümlerde en çok pay sahibi olanlara tek bir söz etmeyerek, “terör” söyleminin arkasına sığınarak yalandan “kardeşlik” sloganları atarak resmen yasak savmaya çalışıyorlar.
Türkiye 1 Kasım seçimlerine ekonomik göstergelerde yaşanan belirgin bozulmanın ve AKP eliyle kışkırtılan çatışma ve “iç savaş” girişimlerinin etkisi altında gidiyor. Bir taraftan ülkenin bir bölümünde insanların “yaşam hakkı” yok sayılırken, diğer taraftan ülkenin geleceğine ilişkin belirsizlikler giderek artıyor.  Sermaye sınıfı ve sorunlara bu sınıfın gözlüğünden bakanlar ise, ülkeyi göz göre göre iç savaşa sürükleyenlere tek laf etmezken, eline bayrak alıp 30 yıllık “terör” ezberini tekrarlamaktan başka hiçbir somut adım atmıyorlar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa