14 Eylül 2015 01:00

Cizre'de bir bebek doğdu

Cizre'de bir bebek doğdu

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Özgürlükçü Hukukçular Derneği'nin çağrısıyla Cizre’ye giden avukatlar grubunun içinde yer alan Av. Tugay Bek, sosyal medya hesabından bir fotoğraf paylaştı. 10 gün boyunca insanlığın yaşadığı kara bir tarihe kenar notu olsun, olsun da bir daha yaşanmasın diye paylaşılan acı dolu, kan dolu, feryat ve zulüm dolu fotoğrafların arasında bir ışık huzmesi gibi parlayan, umut dolu bir fotoğraf. Gencecik bir kadın,  kucağında yeni doğmuş bir bebek. Kadının yüzünde zafer dolu bir gülümseme. Bebeği, bir direncin minik heykeli gibi kucağında. Ülkenin batısında, kuzeyinde, güneyinde doğmuş başka bebekler nasıl uyuyorlarsa analarının kucaklarında, öyle uyumakta.  

Yaralılara müdahale etmek için çırpınan sağlık görevlilerine ateş açılan, sokakta hareket eden her şeyin keskin nişancıların hedefine girdiği, elektriğin, suyun, ekmeğin, hiçbir insani ihtiyacın karşılanamadığı bu katliam günlerinde hiçbir sağlık yardımı alamadan evinde doğum yapan anne, 92 yılında benzer bir katliamı yaşayan Cizre’de, bebeğini doğurduğu koşullarda dünyaya gelmiş.
Kadının adını bilmiyorum. Belki de Newroz’dur. 23 yıl önce Cizre’de Newroz gününü kana bulayan devlet terörüne inat, anası doğurduğu kızına bu adı vermiştir belki. Vermiştir de, “bilinmeyen bir dil” resmi yasağına takılıp kimliğine Nevruz yazdırmak zorunda kalmıştır. Onun adını bilmiyoruz ama, öğreniyoruz ki kızına Kobanê direnişinin sembolü Arin Mirkan’ın ismini vermiş…

Kendi doğduğu koşullarda çocuk doğurmak zorunda kalan kadının hayatındaki bu sürekliliği anlamaya, anlatmaya ihtiyacımız var. 90’lardan bu yana yaşananların kadınlara ne getirdiğini, ne götürdüğünü anlamaya, anlatmaya çok ihtiyacımız var. “Ne değişti?” diye sormaya, kıyas yapmaya, hep birlikte yanıt bulmaya…

Başbakan Davutoğlu AKP Kongresinde “Bu operasyonlarımız kesinlikle hiçbir şekilde 90’lı yıllardaki uygulamalarla kıyaslanamaz. O dönemde faili meçhuller vardı, o dönem kendi anadilinde ağıt yakamayanlar vardı” demiş.

O dönemle bu dönem arasındaki farkı doğru koymuş Başbakan.

O dönemin faili meçhul ölümlerinin, bu dönemin faili belli devlet terörürün bir parçası olduğunu gören kadınlar var.

O dönem kendi anadilinde ağıt yakamayan kadınların sesi duyulmazken, bu dönem kendisine çevrili tetiğin önüne çıkıp “edi bese” çığlığı atan kadını duyan, Meclis önünde her dilde “artık yeter” yazılı beyaz tülbentleri bırakan kadınlar var.

O dönem adı Newroz konulamayan kadının, kendi kızına Arin Mirkan adını koyarak verdiği mesajı anlayacak kadınlar var.

Birinin ölüsünün üstüne kutsallık örtüsü serilirken öbürüne düşmanlık atfedilen gençlerin sarayın savaşına “hibe” edildiğini bilen, “bu savaş kimin savaşı, neden bizim çocuklarımız ölüyor” diye soran kadınlar var.

90’ların bugüne taşınan karanlığının kadınların hak ve eşitlik mücadelesinin üstüne de çökeceğini bilen, bu savaşın bütün yaşam emarelerinin yok edileceği topyekun bir savaş olduğunu gören kadınlar var.

Var.

Ama az.

Bugün yaşananların anlamını anası işçi olan, çocuğunun işçi olmak dışında bir şansının olmadığı kadına anlatamadıkça;
Bu savaşın kime kazandırdığını anası yoksul olan, çocuğunun yoksul olmak dışında bir şansının olmadığı kadına, yani çoğunluğa anlatamadıkça…

23 yıl önce adına “terör” dedikleri sorunu katliamla “çözmeye” çalışan devlet aklının, 23 yıl sonra yaptığı benzer katliamların kime ne kazandırdığını, kime ne kaybettirdiğini anlatamadıkça…

Az kaldıkça…

Newroz’un anasından yadigar kaderinin, kızı Arin Mirkan’ın alnına yazılmasını önlememiz mümkün mü?

Mümkün mü savaşı durdurmak?

Bu fotoğrafı alıp dolaşmalı kapı kapı. Bu hikaye anlatılmalı. Bu fotoğrafın hikayesiyle başka yaşamlarda sürgit devam edeceğinden korktuğumuz her türden yoksunluğu bağdaştırmalı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...