20 Ağustos 2015 01:00

Seçimlerin hükmü

Seçimlerin hükmü

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Seçim tartışmaları sürüyor. Hükümet modelleri konusunda da tercihler ortaya konuyor. Acaba Türkiye, dahil olduğu Avrupa Konseyi standartları bakımından ne durumdadır?
Bu sorunun pek çok yanıtı verilebilir.
Türkiye anayasal ve yasal sistemi bakımından, pek çok uyumsuzluğu barındırsa da, kural olarak yönünü batıya dönmüş bir ülke. Otoriter ve yer yer totaliter özellikler taşıyan sistemi 1999 AB süreci ile birlikte bir eğilim olarak demokrasiye yönelmişti.
Son birkaç yıldır özellikle Erdoğan’ın söylemleri üzerinden Türkiye’yi değerlendirecek olursak elbette demokrasinin (d) sinden söz edemeyiz. Fakat temkinli olmak durumundayız. Söylem ile eylem bazen üst üste gelmeyebilir. Zira sonuç ve seçim hedefli bir politikacı var karşımızda. Hemen her politikacı gibi, fonksiyonlarla, güç ilişkileriyle meşgul. O nedenle seçim kazanma hedefli düşünüyor ve davranıyor olabilir. Belirtilen durumda çeşitli taktiklere başvurmakta olduğunu tespit gerekir. Milliyetçi oyları almak gibi, çeşitli dini inanç gruplarıyla ilişkilerinde mesaj niteliğinde görüşler serdetmek gibi… O nedenle sadece söyleme bakmamak lazım. Neyin konjonktürel neyin kalıcı bir politikaya işaret ettiğini ayırt etmek lazım.
Bu açıdan bakıldığında ben Türkiye’nin gövdesel hareketinin başka bir ifade ile genel yöneliminin değiştiği düşüncesinde değilim. Sadece konjonktürel olarak durma, yavaşlama veya geriye gidişler yaşandığını ve yaşanacağını düşünüyorum.
Yapısal değişiklik oldu diyemem. Fakat trendi okumakta başvurduğum yöntem açısından otokrat eğilimi ve bunun için, bu eğilime uygun yapısal değişiklik isteklerini gözlemlemek mümkün. Başkanlık sistemi istemek, bu eğilim nedeniyle tehlikeli. Mevcudun da gerisine gitme anlamına gelebilir.Ama başkanlık sistemini de kategorik olarak reddetmiyorum. Olabilir. Neden böyle kesinlikten uzak ifadeler kullanıyorum? Biraz bunu açıklamam lazım: Söz gelimi, 2013 ve 2014 yıllarında ve 2015’te  insan hakları ve özgürlükleriyle alakalı, başka bir ifade ile nereye gittiğimize ışık tutacak yasalar çıktı. Bu köşede bir kaç kez bu yasalardan söz etmiştim. Bunlardan söz gelimi,  twitter ile ilgili olan 5651 sayılı Yasa, MİT Yasası, HSYK Yasası, İç Güvenlik Paketi gibi yasalar hak ve özgürlükleri geriye doğru götüren yasalardı. Uygulamalar için de aynı türden örnekler verebiliriz.
Pek çok ‘90’lı yıllar pratiğini gözlemliyoruz. Yargısız infazlar gibi, keyfi tutuklamalar, gazete ve dergiler üzerindeki baskılar gibi, toplantı ve gösteri yürüyüşleri uygulamaları gibi.
Öte yandan aynı dönemde insan hakları ve özgürlükleri konusunda olumlu adımları içeren yasalar da yürürlüğe girmiştir. Bütün bunları birlikte değerlendirmek gerekir. Bir de elbette demokrasi dinamiği olarak topluma bakmak lazım.
Ben Türkiye toplumunun çatışma, savaş  istediği düşüncesinde değilim. İkincisi, sandıkta cezalandırma yöntemini toplumun bildiğini ve bunu geçmişte defalarca gösterdiğini düşünüyorum. O nedenle genel oyu, seçimleri küçümsemek ihmal etmek mümkün değildir. Hatta burjuva demokrasisi deyip geçilen şeyin üzerinde çok fazla kafa yormak lazımdır diye düşünüyorum. Marx’ın bir sözü var. Goethe’nin Faust’undan esinlendiği, “Cesareti satın alabilen kişi cesurdur” der. Burjuvazi cesareti satın alabilen bir sınıftır.
Öyle bugün ortaya çıkmış bir köksüzlük içinde de değildir. Ciddiye almak, düşünmek ve çok çalışmak lazımdır. İktidarın ne yaptığını ve trendin nereye doğru evrildiğini araştırmadan kalıplara dayalı değerlendirmelerin hükmü yoktur.
Bana göre, halk, hak ve özgürlüklerin genişletilmesini istiyor. AKP’yi bu otoriter/totaliter yönelimi devam ettiği takdirde tekrar cezalandıracaktır. Tarihin seyri de bu yöndedir. AKP’nin okumasının tersine yani… Göreceğiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...