13 Ağustos 2015 01:00

Savaş, barış ve sendikalar

Savaş, barış ve sendikalar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

AKP 7 Haziran seçimleri sonrasında tek başına iktidarını kaybetmesinin ardından, içeride ve dışarıda savaş politikalarını yeniden devreye soktu. Yıllarca dillerinden düşürmedikleri “siyasi istikrar” için tek başına iktidarın şart olduğunu göstermek, erken seçimin koşullarını oluşturmak için ülkeyi resmen yangın yerine çevirdiler.
AKP’nin iktidarda kalma planı üzerinden hayata geçirdiği askeri ve siyasi operasyonlar tüm hızıyla sürerken, Başbakan Davutoğlu’nun “Bu vatan için evlatlarımızı feda etmeye hazırız” sözlerinin ardından, ülkenin yoksul emekçi çocukları savaşın bedelini canlarıyla ödemeye başladılar.
Türkiye’de kışkırtılan savaş ortamı, artan çatışma ve ölümlerden “tek parti iktidarı” çıkarmaya çalışanlar ve bunun üzerinden oy hesapları yapanlar, sürekli çatışma ve savaş çığırtkanlığı yaparak kendilerinde geniş bir “savaş cephesi” oluşturdular.
“Savaş” ve “barış” kavramları üzerinden gündeme getirilen yeni siyasal saflaşma ve kutuplaşma sürecinde, Türk-İş, Hak-İş ve Memur-Sen gibi bazı işçi ve memur konfederasyonları, AKP’nin tek başına iktidar hesaplarına destek verircesine, bir kez daha iktidarın etrafında yerlerini almaktan geri durmadılar.
AKP, tek başına iktidar olduğu dönemde bir taraftan sendikaları kendi çizgisine yakın bir şekilde biçimlendirirken, diğer yandan işçi ve emekçileri ve onların sendikal örgütlülüğünü bölerek, kendi çizgisine yakın sendikaları, yine kendi saldırgan politikalarının aktif destekçisi haline getirmiş, bu şekilde istediği yasal değişiklikleri kolayca hataya geçirmişti. Benzer bir durumu bu kez savaş politikaları üzerinden hayata geçirmeye çalışıyor.
AKP’nin erken seçim stratejisinin bir sonucu olarak yeniden başlayan çatışmalar ve yaşanan ölümlerin ardından, geçtiğimiz haftalarda “Teröre Karşı Sivil İnisiyatif Birliği” adı altında, siyaseten AKP’nin güdümünde olan bir yapı oluşturdu. Türk-İş, Hak-İş, Memur-Sen konfederasyonları, TİSK, TOBB, TZOB, TESK gibi işveren ve esnaf örgütleri, başbakan ile birlikte “teröre karşı” ortak bildiri yayınladılar ve “geçici” hükümetlerine hiç toz kondurmadılar.
Bugüne kadar sergiledikleri politika ve uygulamalardan ve sendikal çizgilerinden bağımsız olarak, farklı inanç, kimlik ve siyasi görüşlerden yüz binlerce işçi ve emekçiyi temsil eden söz konusu konfederasyonların bileşimleri ve varlık nedenleri dolayısıyla savaşa cepheden karşı olmaları gerekirken, iktidarın erken seçim stratejisine yedeklenen bir tutum almaları utanç verici bir durumdur.
Sendikaların devletten, sermayeden ve siyasi partilerden bağımsız olması gerekirken, onlarla kol kola giren bir tutum sergilemeleri ise sendika kavramının içini boşaltan ve her birinin birer “devlet kurumu” haline geldiğini gösteriyor. Yıllardır iktidarın gölgesinde büyüyen, işçi ve emekçilerin mücadele örgütü olmaktan çok, üyeleri üzerinde “sosyal denetim” işlevi gören bu örgütler AKP’nin başını çektiği “savaş bloku” içinde yer alarak kendi varlıklarını, var oluş nedenlerini açıkça inkar ediyorlar.
Sınıf mücadelesi pratiğinin ortaya çıkardığı en önemli ve somut gerçeklerden birisi, sendikaların ekonomik, sosyal hak mücadelesinde olduğu kadar, yapıları ve bileşimleri gereği, savaşın değil barışın yanında yer almalarıdır. Kendisini sendika olarak tanımlayan hiçbir kurum ya da örgüt, işçiler, emekçiler, halklar için yıkım anlamına gelen savaş cephesinde değil, barışın saflarında yer almalı, silahların susması ve akan kanın durması için mücadele etmelidir.
Barışın, kardeşliğin ve özgürlüklerin yerleşmediği bir ülkede emekçilerin hak kazanması, mevcut haklarını koruması ve yeni haklar kazanması mümkün olmadığı gibi, eşit ve özgür bireyler olarak barış içinde, bir arada yaşamaları da mümkün değildir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa