13 Ağustos 2015 01:00

Barış için diyalog masaları kurmak

Barış için diyalog masaları kurmak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Oslo masası devrildiğinde “Daha fazla Oslo” ihtiyacı belirmişti. Dolmabahçe mutabakatı bozulduğunda da -şimdiki durum- “Daha fazla Dolmabahçe mutabakatı” kendisini hissettiriyor.
Neden böyle?
Çünkü diyalog temeldir. Konuşarak, tartışarak aşılır sorunlar. Prof. Dr. Johan Galtung’un çatışma çözümleri konusunda geliştirdiği, çatışmaları aşarak çözme, dönüştürme, bize göre doğru yaklaşımdır. Dünya deneyimleri de bunu gösteriyor.
Peki ne yapmak lazım?
Aşamalı düşünelim. Şöyle: Kimimiz silahsızlanma diyoruz, kimimiz silah bırakma, değil mi?
Kimimiz ateşkes diyoruz, kimimiz çift taraflı ya da “PKK tek taraflı ateşkes ilan etsin” diyoruz. Kimiz çatışmasızlık diyoruz, kimimiz eylemsizlik halinden söz ediyoruz. Kimimiz çatışmasızlık halini barış olarak niteliyoruz, kimimiz ise “Bu hal barış anlamına gelmez ,barış daha genel ve temel bir kavramdır “diyoruz. Negatif/pozitif barış tasnifi yapıyoruz.
Devlet, hükümet yetkilileri ve onlar gibi düşünenler, ne derlerse desinler, PKK’nin son tahlilde teslim olmasını istiyorlar. “Silah bırak, gel teslim ol, devletin adaletine güven” diyorlar. Bunun ırkçılar tarafından dile getirilişi, diş gıcırtıları arasından “Türk’ün adaletine güven” biçimini de alıyor.
Masa devrildiğinde de “Hükümet devirdi” , ”Hayır PKK devirdi” ya da “Anlaşmayı bozdu” deniyor. Dolmabahçe mutabakatı konusu da böyle. Cumhurbaşkanının yaklaşımının bu konudaki özel yanını da eklemek lazım. Fakat Oslo ve Dolmabahçe mutabakatlarının bozulmasında ve çatışmaların tekrar başlamasında şu anda karşılıklı suçlamalar var ve bunlar ilk taşı kimin attığı konusunu öne çıkarıyor. Taraflar taktiksel olarak ilk taş meselesini öne çıkarıyor. Uykudaki iki polisin öldürülmesi ya da Suruç katliamı ya da başka başka olaylar, tarafların gerçekleştirdiği eylemler ya da öyle olduğu kabul edilenler, karşı tarafı suçlamanın ve siyasi propagandanın malzemesi oluyor.
İlk taşı kim attı? Ne önemi var bunun?
Her gün insanlar ölüyor, öldürülüyor. Asker, polis,gerilla, kadın, genç, çocuk, yaşlı…
Halbuki ilk taştan bahsedeceksek eğer, Türkiye’nin çatışma üreten sisteminden başlamak lazım. Hakları ve özgürlükleri tanımayan, red ve inkar politikasının uygulandığı, dillerin ve kültürlerin yasaklandığı ve Kürtlere katliamların uygulandığı sitemden söz etmek lazım. Peki bu sistem aynen bugün de devam mı ediyor? Pek çok yönüyle evet ama, pek çok yasak da kalkmıştır. Ama geçmişle yüzleşme sorunu da orta yerdedir. O halde ilk taş meselesini de geçmişle yüzleşme meselesinin içinde mütalaa edip, hakikat komisyonları kuruluşuna geçilebilir. Cezasızlık politikasından vazgeçip ceza yargılaması süreçlerini ve ceza yargılaması olmayan onarıcı adalet ilkelerine göre çalışacak usul ve mekanizmalar ihdas edilebilir. Geçiş dönemi adaleti denilen süreçler yaşanabilir Türkiye’de de…
Hani başbakan ikide bir “kamu düzeni, kamu düzeni” diyor ya, kamu düzeninin başbakanın anladığı şey olmadığı, AİHM içtihatlarında belirlendiği gibi AİHS’te yer alan insan hakları ve özgürlüklerine dayalı düzen olduğu konusunda anlaşma sağlanabilir. O halde çatışma üreten Türkiye’nin anayasal ve yasal sisteminin insan hakları ve özgürlüklerine dayalı bir sisteme dönüştürülmesi doğrultusunda yürünebilir. Özerklik modelleri de dahil bu fasla.
Peki silah meselesi ne olacak? Silah meselesi de yine Cumhurbaşkanı, hükümet ya da pek çok siyasi çevrenin yaklaşımının aksine bir “önşart” olmayıp “hedef” haline getirilebilir. Diyalog ve müzakerelerin sonucunda ya da sürecinde çözülmesi gereken bir mesele olarak ele alınabilir.Bu başlığa “PKK’ye uygulanacak hukuk” da diyebiliriz.
Sözün özü, her durumda konuşmak, görüşmek, müzakere etmek şart.
Barış masalarının yeniden kurulması diyelim buna.
Diyalog masalarının…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...