07 Ağustos 2015 00:53

Basın özgürlüğü Türkiye’de başka Almanya’da başka mı?

Basın özgürlüğü Türkiye’de başka Almanya’da başka mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’de cumhurbaşkanından değişik düzeydeki hükümet sözcülerine kadar pek çok kişi gerçekleri yazmaktan ve yazmaktan sakınmayan ilerici-sosyalist basına yönelik suç duyurularında bulunarak, tehdit ederek doğrudan hedef gösterdiği şu günlerde, Almanya’da ilginç bir “basın vakaası” yaşanıyor.

Federal Başsavcı Harald Ranger’in “Netzpolitik.org” adlı internet sitesini yöneten gazeteciler Markus Beckedahl ve Andre Meister hakkında “vatana ihanet” iddiasıyla başlatmış olduğu soruşturma sonundan görevden alınmasına kadar vardı. Çünkü basın özgürlüğüne yönelik gerçekleştirilen bu temelsiz saldırı haklı olarak toplumun değişik kesimlerinin tepkisini çekmişti ve hükümet artık savcının daha fazla görevde kalamayacağına karar verdi. 

Peki, “Netzpolitik.org” ne yapmış da “vatana ihanet” etmişti?

Federal Anayasayı Koruma Örgütü tarafından “çok gizli” ibaretiyle yayınlanan bir belgede internet ve sosyal medya üzerinden yapılan yazışmaların, görüşmelerin izlenmesi planlanmış. Daha doğrusu mevcut denetimin kapsamının genişletilmesi için için özel bir birim kurulması planlanıyordu.

Plana dair gizli belgeler Netzpolitik.org tarafından deşifre edilince iç istihbarattan sorumlu Anayasayı Korumuma Teşkilatının (BfV) başkanı, savcılığa “gizli” ibareli belgeleri yayınlayan gazeteciler hakkında suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine Federal Savcı Range harekete geçerek, iki gazeteci ve belgeleri sızdıran “belirsiz kişilere”, “vatana ihanet”ten soruşturma başlattı.

BfV Başkanı Hans Georg-Maassen gelen tepkilere rağmen “Teşkilatımın radikal girişimler ve terörizmle mücadeledeki başarısını garanti altına almak için, Anayasayı Koruma Teşkilatına ait gizli veya özel olarak sınıflandırılmış belgelerin yayınlanması konusunda hukuki yollara başvurulması zaruriydi” diyerek (Deutsche Welle) yaptığı haltı savunmaya devam etti.
Görülebileceği gibi, egemenler her zaman yaptığı gibi milyonlarca insanın özel, şahsi bilgilerinin istihbarat örgütlerine açılmasına “terörizmle mücadele” dayanak gösteriyor.

Ne var ki; istihbarat örgütü açısından gayet “normal bir durum” olarak görülen basına ve düşünce özgürlüğüne müdahale, Alman basını ve kamuoyu tarafından “normal” görülmedi, geniş tepki toplandı. “Vatanda ihanet”in ne olup olmadığı yeniden sorgulandı. Zira, Alman basın tarihinde 1962’den bu yana ilk kez gazeteciler “vatana ihanet”le suçlanarak haklarında soruşrutma başlatılıyordu.

Halkın gerçekleri öğrenmesini engellemeye yönelik bu soruşturmaya geniş kesimlerden gelen tepkiler Berlin’de binlerce kişinin katılımıyla gösteriye dönüştü. Ve bütün bu tepkiler sonunda hükümete kadar ulaştı. Başbakan Merkel’den Adalet Bakanı Haiko Maas’a kadar hükümet temsilcileri basına yönelik soruşturmaya destek vermediklerini dile getirdiler.
Federal Savcı, geniş kesimleri karşısına almanın pahasına soruşturmasında ısrar etti. Ancak bu ısrarı sırasında hükümetle de polemiğe girince görevden alındı. Böylece toplum vicdanında “mahkum olan bir iddianame” hükmünü çoktan yitirmiştir.
Bunda elbette ülke genelinde “vatana ihanetle” suçlanan gazetecilere gösterilen dayanışmanın payı oldukça büyük. Eğer, bu büyük dayanışma gösterilmemiş olmasaydı, basın özgürlüğüne yönelik yapılan bu saldırı genişleyerek devam edecekti. En azından şimdilik Almanya’da basın özgürlüğüne yönelik saldırı basın ve halkın vicdanında mahkum olmuş, püskürtülmüş durumda. 

Peki ya Türkiye’de...

Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan Yardımcısı Arınç’ın isim vererek aralarında gazetemiz Evrensel’in de olduğu pek çok yayın organını hedef göstermesi, ulaşımını engellenmesi ve en son 18 gazeteci hakkında soruşturma başlatılmasıyla Almanya’da olanlar arasında dağlar kadar fark var.

Bunların başında elbette, hükümet çizgisinden olup olmamaktan bağımsız, bir bütün basın yayın organlarının açılan “vatana ihanet soruşturması”na tepki gelmesiydi. Sorunun bir internet sitesiyle sınırlı olmadığı, basına yönelik bir saldırı olduğu bilincinin egemen olmasıydı.

Türkiye’de ise basına yönelik tehdit ve saldırıların en çok da hükümet yanlısı “gazeteciler” tarafından görmezlikten gelinmesi, “mustahak olarak görülmesi”  tehlikeli bir durumdur. Zira, bugün saldırıya uğrayan sadece hükümete “muhalif basın” değil, basın özgürlüğüdur. Bu nedenle, kendisine “gazeteci”diyenlerin Almanya’daki “Netzpolitik.org” olayından öğreneceği çok şey var.

Basının iki temel görevi, haberleriyle kamu adına her tür iktidarı denetlemek ve gerçeğe ulaşmak için her türlü görüş ve sesin kamuya ulaşmasını sağlamaktır. Bu görevlerden biri sınırlamaya uğrarsa ülkede basın ve ifade özgürlüğü, dolayısıyla demokrasiden söz etmek imkansız hale gelir. Bugün gazetelere, haber ajanslarına, televizyon ve internet sitelerine getirilen sansür, kısıtlama ve baskılar özgür medyanın işlevini hedef almaktadır.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...