05 Ağustos 2015 00:55

Ben de o köylere tanığım

Ben de o köylere tanığım

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’de gerçekleştiği, dolayısıyla gözümüzün önünde olduğu halde, 34 köylünün TSK’ye ait savaş uçakları tarafından bombalanarak katledildiği Roboskî’nin üzerinin nasıl örtüldüğünü gördük. Şu anda cumhurbaşkanı olan şahıs, o dönemde başbakandı ve konuyla ilgili olarak Genelkurmaya “hassasiyeti”nden ötürü teşekkür etti. Ve şu sözü de, bir vahşetin istismarı olarak tarihe geçti: “Yatıyorsunuz kalkıyorsunuz Uludere diyorsunuz, her kürtaj bir Uludere’dir diyorum.”

TSK’nin Kandil’e yönelik hava operasyonlarından birinin Zergelê köyündeki sivilleri vurduğu, bu operasyon sonucunda 8 köylü yaşamını yitirirken çok sayıda köylünün de yaralandığı haberi geldiğinde, Roboskî’ye yakın dönemde tanıklık eden bizler için bu hiç de şaşırtıcı olmadı. Aynı şekilde ardından gelen yalanlama çabaları da şaşırtıcı değildi. 
Önce CNN Türk, internet sitesinden ve twitter hesabından “Kandil’de bombalanan Zergele, sivil köyü değil PKK’nın eğitim kampı” dedi. Ondan saatler sonra benzer bir açıklama Dışişleri Bakanlığı tarafından yapıldı. Bir gün sonra da TSK, aynı açıklamayı yaptı. 

CNN Türk’ün tavrı, bir savaş halindeyken “düşmana” dair haberlerin ya da suçlamaların kanıtlanmasının gerekmediği şeklindeki o bildik yaklaşımın ürünüydü. 

Savaş halindeyken merkez medyanın dilinin nasıl askerileştiğini ve bu dil üretilirken gazeteciliğin gereklerinin nasıl ihlal edildiğini bir kez daha gördük. Atılan manşetler ve televizyonların askerileşen haber bültenleri kitlelerde ‘ulusal bir savaşta’ olunduğu hissini hakim kılmaya yönelikti.

Bu toz duman arasında Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Ayşe Yıldırım’ın “TSK’nin yok dediği köye gitmiştik” başlıklı yazısı, bir gazetecinin dürüst, mesleki ilkelere bağlı ve barış fikrini esas alan tanıklığına çok önemli bir örnekti.

Yıldırım yazısına şöyle başlıyordu: “Twitter’a düşen fotoğraflara üzüntü ve korkuyla bakıyordum. İki ay önce çayını içtiğim, bahçesinde otururken ikram ettiği meyveyi yediğim, elini sıktığım kadınlardan, erkeklerden ya da çocuklardan birisi var mıydı aralarında. 7 Haziran seçimleri öncesi Kandil’in nabzını tutmak için yola çıkmıştık. Dağın eteklerindeki Zergele bölgesindeki köyde mola verdik. Dağa çıkmak için bizi alacaklardı.

Etrafta hayvanlar otluyor, köylüler günlük işlerini yapıyordu. Kimi kadınlar bahçeleri çapalıyor, kimi çardağı onaran erkeklere çay götürüyordu. Hiçbirinin elinde silah yoktu. Hepsi Irak yurttaşıydı. Eğer bir suçları varsa misafirperverdiler ve PKK ile sıcak ilişki kurmuşlardı o kadar.” (Cumhuriyet, 3 Ağustos 2015)

Şoförleri cep telefonlarını kapatmalarını rica etmiş ve eklemiş: “Bizim için değil köylüler için. Türk uçakları koordinatları izleyip gelip ateş açıyor, sivil insanları vuruyor.”

Yıldırım devamında da şunları dile getiriyor: “TSK’nin dün yaptığı açıklamada, ‘Kuzey Irak’ta vurulan yer, bir köy değil bölücü terör örgütü mensuplarının barınma alanı olduğu, bombanın tesir alanı içinde sivil yerleşim alanı bulunmadığı tespit edilmiştir’ dediği yerdeydik. Hepsi sivildi, köylüydü. PKK araçları köyün içinden geçen yolu kullanıyordu ama kamp alanları dağın içlerinde, köylerden uzaktı. Sivil halkın zarar görmesini istemiyorlardı. 2011 yılında Türk uçaklarının bombalarından kaçarken öldürülen 7 köylünün anısına dikilen anıt bunun simgesiydi.”

Röportaj için geçtiğimiz yılın sonunda Kandil’e gittiğimde o köylerin bulunduğu alandan ben de geçmiştim. İleri yaşına rağmen tarlada çalışan köylülere tanıklık ettim. O bölgede böyle bir sürü köy olduğu zaten biliniyordu. Gerilla alanları ise bu köylere uzak noktalarda, dağlık alanın içlerindeydi. 

Bombardıman yapılmadan önce keşif uçaklarının bölgede görüldüğü dikkate alındığında, bu saldırının bölgenin sivillerden arındırılması planının bir parçası olabileceği düşüncesi akla daha yatkın görünüyor. Tıpkı Roboskî’de olduğu gibi. 
Sivil ölümlerine dikkat çeken, görebildiğim kadarıyla önemli bir kesim açısından söylenmek istenen ‘Sivilleri öldürmeyin, az ilerdeki gerillaları öldürün’ değil. Olmamalı da!..

Bir süre öncesinde silahların sustuğu bir ortamda, dağdaki gerillanın da silahsız siyaset yapabileceği koşulları tartışıyorduk. O noktaya bir an önce geri dönmeliyiz. 

Basının iki temel görevi, haberleriyle kamu adına her tür iktidarı denetlemek ve gerçeğe ulaşmak için her türlü görüş ve sesin kamuya ulaşmasını sağlamaktır. Bu görevlerden biri sınırlamaya uğrarsa ülkede basın ve ifade özgürlüğü, dolayısıyla demokrasiden söz etmek imkansız hale gelir. Bugün gazetelere, haber ajanslarına, televizyon ve internet sitelerine getirilen sansür, kısıtlama ve baskılar özgür medyanın işlevini hedef almaktadır.

Cumhuriyet Yazarı Ayşe Yıldırım, TSK'nin vurduğu Zergele köyünü yazdı

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...