03 Ağustos 2015 00:53

‘Sus’ ayarcılar hiç heveslenmesin

‘Sus’ ayarcılar hiç heveslenmesin

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Savaş hali, topyekûn bir haldir. Sadece muktedirin “işte bu düşmanımız” diye parmak salladığına değil, evin içine, yaşadığımız sokağın köşesine, dilimize, bedenimize, insani ilişkilerimize yansır ürettiği nefret. Topyekûn savaş halinin en kolay aşağılanma nesnesidir kadın.

Düşmanın inini dümdüz ederken kadınına da dümdüz saydırır. Düşmanını dilsiz bırakmak için, düşman gördüğünün “kadınını” susturur önce. Mecliste “disiplini sağlamak için” kadına sus ihtarı çeken iktidar, evde “disiplini sağlamak için” kadına dayağı meşru gören, sokakta “disiplini sağlamak için” ses çıkaran kadınlara saldıran küçük iktidarcıkları besleyip büyütür. Düşmanının “sivilini” 8 aylık hamile, 3 yaşında bebe demeden bombalarla öldürdüğü operasyonun adını “huzur operasyonu” koyan iktidar, “evlatlarımızı feda etmeye hazırız” derken feda edilecek olanın başkalarının evlatları ve o evlatları doğuracak kadınlar olduğunu gizlemeye çalışır.

“Hanımefendiler”le “kadın”ları ayırır, onları da birbirine düşman eder. Kadınları birbirine kırdırmanın yoluna bakar. Tüm kadınları susturmak için, düşman bellettiği kadının susturulmasından gurur payı çıkarmaya çabalar.

Silahların sustuğu, kadınların silahlar konuşurken neler yaşadıklarını konuşmaya başladıkları kısacık bir dönemde bile eteğimizdeki taşları döküp anlatmaya, birbirimize savaşın hakikatlerini anlattıkça da önyargıları bir nebze de olsa yıkmaya çalışmıştık. Savaşın kadınlara taciz, tecavüz, yerinden edilme, dilsizleştirme, yoksullaştırma, eğitimsizleştirme, işsizleştirme, sağlıksızlaştırma, yalnızlaştırmadan başka bir şey getirmediğini konuşmaya başlamıştık. Kalıcı çözüm için oluşturduğumuz birliklerle aştığımız eşikler, en karamsarımızın bile bir yanının umut ve iyimserlikle dolmasına yol açmıştı. Dünya deneyimlerini incelemeye başlamış, barışın ancak kadınların barış süreçlerine katılıp, taleplerini toplumsallaştırarak, yayarak kalıcı hale gelebileceğini görüp daha fazla kadına ulaşmanın yollarını arar olmuştuk. Günlük hayatta karşı karşıya kaldığımız her türlü şiddetin, yok sayılmanın, ezilmenin savaş süreçlerinde normalleşen hak gasplarıyla bağlarını kurmaya başlamış, “orada bizden uzakta” yürüyen bir savaşın olamayacağını, bir yere savaşın ateşi düşmüşse dumanının bizim evleri de saracağını herkese anlatır olmuştuk.

Yasal dayanaklardan yoksun bir çözüm sürecinin kimseye faydası olmadığını en iyi biz kadınlar anlamıştık. Çünkü kadınların yasal dayanaklardan yoksun bırakılmaya çalışılan eşitlik hakları gibi, muktedirin uygun görürse kullandırdığı, uygun görmezse kullandırmadığı hakkın “saray lütfu”ndan başka bir şey olamayacağını yaşayarak görmüştük.

Barışın, kadınların eşitlik mücadelesinin olmazsa olmazlarından olduğunu, silahların değil, insanların konuştuğu çatışmasızlık mevsiminde, ölülerin değil dirilerin konuştuğu sükut takviminde görünürleşen kadın mücadelesi potansiyelinde görmüştük.

Ve eğer bugün, topyekûn savaş halinin ortasına yeniden itilmiyor olsaydık, bu kadar “hayati” bir mesele olmasaydı eğer savaş, kadınların başka “hayati” meselelerini konuşabiliyor olacaktık. 

Çok övünülen İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasının üstünden tam 1 yıl geçmişken o bir yıl içinde 258 kadının şiddet nedeniyle bugün hayatta olmadıklarını mesela... Bunun da başka bir savaş bilançosu olduğunu… Ve devletin bunun karşısında tek bir adım bile atmadığı gibi, kadınların adalet arayışının devlet tarafından artık resmen “iş yükü” olarak görüldüğünü… Kadınlara karşı suçların; adım adım, konu konu suç olmaktan çıkarılmaya başlandığını…Kadın örgütlerinin tüm itirazlarına rağmen, TCK’da 2014 yılında yapılan değişiklikle kadınlara ve çocuklara karşı işlenen kimi cinsel suçlara “sarkıntılık” adı verilip cezalar düşürülerek “gizli af” getirildiğini… Şimdi bir adım daha ileri gidilerek, bu suçlarda uzlaştırma/parasallaştırma ile ikinci bir büyük af ve suç olmaktan çıkarma operasyonu yapıldığını…

Kadınlara “sus” ayarı vermeye çalışanlar hiç heveslenmesin. Bunları yine konuşacağız, daha çok konuşacağız.
Çünkü barışın ihtimalinin bile umutlu bir birlik duygusu yarattığı zamanlarda biriktirdiklerimizden çok şey öğrendik.

Geri dönüş yok.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...