31 Temmuz 2015 00:51

Darbeyi biz biliriz

Darbeyi biz biliriz

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bir gün söylediğini ertesi gün inkar etmek, en yaygın siyasi adettir bizde, malum. O yüzden belki hatırlamayanlar vardır, şimdilerde yorumcular ve hatta olayın aktörleri bambaşka süreç hikayeleri anlattığından. 7 Şubat 2012’de, KCK soruşturması kapsamında MİT müsteşarı Hakan Fidan ifadeye çağrılmış, Fidan’ın konuşmasını dönemin başbakanı, şimdinin saraylısı engellemişti. Sonradan “paralel yapı” adını alacak cemaatle AKP arasındaki ilk sürtüşme burada gün yüzüne çıkmıştı. Sonraları cemaat hakkında konuşulurken bu olay sıkça hatırlatılacak, AKP’nin sadece askerlerin değil kendisi dışında herkesin darbe yapmak istediğini iddia etmesi bununla başlayacaktı. Oysa, TRT desteğiyle Avni Özgürel’in yaptığı bu “darbe”yi anlatan film, tam da filmde darbeyle devrilmek istenenlerin hükümetsiz ülkeye darbe yaptıkları günlerde vizyona giriyor. Darbeyi biz biliriz yani aslında.

Darbe, Hakan Fidan’ın askerlik günlerinden başlıyor. Kendisi gerçekte zorunlu hizmeti bitene kadar astsubaylık yapmış, ama filmde iki yıldızlı bir üsteğmen olması daha uygun bulunmuş. Bu üsteğmen, askerlerini çok seven, onlara babalık etmeye doyamayan bir adamdır ve tahmin edileceği gibi, dağların ortasında bir çukurda bulunan karakolları Kürt şivesiyle konuşan puşili ve kaleşnikoflu adamlarca basılır. Öyle diyoruz, çünkü bunların kim olduğu, ne istediği, yani asker öldürmekten başka ne istediği tabii ki seyirciye açıklanmaz. Askerlerden birinin çocuğu olmuştur, bu yüzden hepsi eğlencede yakalanır. Bitmedi, puşililerin başı, askerlerden birinin abisidir. Kardeş kardeşi vurur, daha net söylemek gerekmese de, filmde olan bu. İki kardeşin cenazesini teslim ettiği anne “Vatan sağolsun” der ve bütün bu geçmişteki sahnelerden Hakan Fidan’ın neden kendisini savaşı bitirmeye adadığını anlamış oluruz. 

Gerçek hayatta arasan da belki bulunmaz ama sinemada hâlâ tutarlılık diye bir şeyden söz etmek adetten. Mesela, savaşın bitmesinden, silahların susmasından, gençlerin ölmesinden yana olduğunu sözle defalarca söylese de, filmin askerleri masum birer ana kuzusu, gerillaları onları öldürmekten başka bir derdi olmayan caniler olunca, uymuyor. Herkesin eleştirdiği 90’ların Anadolu’dan Görünüm’ünden, filmin barış düşmanı odağı cemaatin “tek”çi dizilerinden farkı nerede o zaman? Şurada, ilerleyen sahnelerde Öcalan’ın saygıyla arkadan gösterildiğini, Karayılan’ın “Oslo görüşmelerini biz sızdırmadık” açıklamasındaki samimiyetin vurgulandığını da görüyoruz. Yani, gerçeğe bağlı kalmaya çalıştığı yerlerde, ezberi bozmak zorunda kalıyor. Ama pek inandırıcı değil, çünkü film esasen, Fidan ve Erdoğan şahsında ne pahasına olursa olsun kanı durdurmak isteyen bir iradeyi anlatıyor. Film daha vizyona yetişmeden biz gördük o iradeyi, siyasi çıkarları için savaş çıkarıp ülkeyi yakabileceğini. 

Filmdeyse, Fidan’ın askerliği bırakmasının üstünden yıllar geçer. Artık kravatlı bir müsteşar olmuştur, çok önemli işlerle uğraşmaktadır ve o hiçbir zaman askerlerini unutmamış, gençlerin ölmemesi için çalışmaktan vazgeçmemiştir. Erdoğan, “Ben bu işe siyasi hayatım pahasına baş koydum” diyen bir Başbakan olarak arkasındadır ve bu söz, hele 2015 Temmuz’unun sonu itibariyle, inanılması pek mümkün olmadığından film boyunca ara ara Fidan’ın kulaklarında çınlar. Paralel yapı bir toplantı yapıp Fidan üzerinden Erdoğan’ı devirme planlarını konuşur. MİT’e operasyondan, “kara mizah şaheseri tweetlere kadar, Otpor’u falan her şeyi konuşurlar, bildiğiniz duyduğunuz ne kadar komplo varsa. Terörle mücadele polislerine emirleri, yatında yabancı misafirler ağırlayan, sürekli denize dalan bir gizemli adam verir. Dalmadan önce elemanlar kıyafetini giydirirken de yabancılara hükümet devirme hayalleri anlatır. Bir hard diskte Fidan’la Erdoğan’ın konuşması vardır, nedense dışarı sızarca her şeye zarar verecektir. Hatta Oslo görüşmeleri de bu niyetle sızdırılır. Hard disk hırsızların eline geçer. Paralel terörle mücadeleciler MİT’i kuşatır. Disk gelir, Fidan paçayı kurtarır, cemaatçiler kös kös döner. Savcı kendini vurur. Çözüm kararlılıkla sürer. 

Kısaca, “İki füze sallarım” Fidan ile “Ne mutabakatı!” Erdoğan’ı tanımasak, Darbe’deki ülkede barışın önünde cemaatten başka engel yoktur. Fidan’ın laf arasında geçiveren bir repliği, bütün iktidarlarıyla ve darbe adını verdikleri olayla ilgili gerçeği itiraf eder: “Yasa da onlardan yana”. Hem filmdekilere “Kardeşi kardeşe düşman ettik” (üsteğmen Fidan) dedirten barış isteğine ikna olup, hem o zaman görüştükleri kişileri bugün bombalamalarını desteklemek nasıl mümkün olur, onu öyle düşünen açıklasın. Ama dikkatli seyirci için Darbe, sürekli söylem değiştiren iktidarla ilgili bir çeşit beyin jimnastiği olabilir.
Hayaller: savaşı durduran, darbe mağduru. Gerçekler: savaşa koşan darbeci taburu.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...