30 Temmuz 2015 01:00

Kara bayraklıların kan banyosunda boğulmamak için...

Kara bayraklıların kan banyosunda boğulmamak için...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ölmüş asker ve polis cenazelerine kırmızı bayrak örtmelerine bakmayın; bunlar, “al bayrak”ı istismar eden kara bayraklılardır. “Sınır”ın iki yanındaki kara bayraklılar aynı “kaynak”tan içip aynı “dava” için savaştılar, savaşıyorlar. Esas tanrıları petrodolarlar, yağmalanmış arazi ve mülke geçirilmiş kaynaklar, zenginliklerdir, ve din tüccarlığında birbirleriyle yarışıyorlar. Dini ideoloji üzerinden vaaz veren din ve devlet “büyükleri”ne bakın; hepsi zengin, hepsinin ellerinde farklı inanç kesimlerinden emekçilerin kanı vardır. Birbirlerine yönelik göstermelik “gönül kırıcı” ve “koyucu” işler aldatmasın kimseyi. Beslenmiş, silahlandırılmış, takviye edilmiş ve “ortak düşmanı yok etmek” için savaş sahasında tüm güçle desteklenmiş “İslam Ordusu”nun “İslamist” bir “diğer” yağmacı ve yayılmacı güç tarafından “vurulması” ancak çok nadir ve zorunlu durumlarda; özellikle de yağmalanacak kaynak, saha, zenginlik vb.nin parsellenmesi üstünden olabilmektedir. Bir diğer etken, daha güçlü bir yağmacı-emperyalist güç tarafından buna mecbur bırakılmasıdır. Ama sorun şimdi Erdoğan’ın fiili başkanlığındaki “müstafi hükümet”in ve Amerikancı-NATO’cu ordunun ilan ettiği savaşın “nasıl oluyor da IŞİD’i de hedef haline getirdiği?”ni; ya da iktidarın “IŞİD’e karşı bir savaşa gerçekten girip girmediği”ni irdelemek değildir. Bu, sorunun  deyiş yerinde ise “kıytırık bir yanı”dır. Kara bayraklı orduya destek ve sahada birlikte olma durumunda belirli bir değişim olsa dahi, işin esası-aslı; içeride ve dışarıda açık olarak görüldüğü üzere, Kürt ulusal direnişi başta olmak üzere yükselen halk mücadelesini askeri-polisiye güç ile ‘yeniden’ ezme ve ilerlediği mevzilerden geriye atarak diktatörlüğü tahkim etmek üzere, savaş hali ve ortamından azami ölçüde yararlanmaktır. Recep Erdoğan’ın Çin “gezisi” öncesinde, havaalanında yaptığı açılmaların Kenan Evren’in cunta lideri olarak yaptığı açıklamaları çağrıştırması; “Kandil”e ve “içeri”ye işaret ederek “güvenlik güçleri” ve “yargı kurumları”nı; savcı ve polisi “saldır, öldür, yakala ve tutukla!” komutuyla “görev”e mecbur tutan direktifleri, amaç ve hedef netliğini tartışmaya gerek bırakmayacak şekilde ortaya koymuştur.
Göstergeler oldukça çok ve nettir: ülkenin her yanındaki saldırıların hedefindekiler karabayraklı “mücahidler” değil; ilerici, devrimci, demokrat, sosyalistlerdir. Halk kitlelerinin kendi hakları için mücadeleye eğilim gösteren ya da mücadeleye atılmış olan kesimleridir. Savaş, özgürlük, demokrasi ve kurtuluştan söz edenlere karşı açılmıştır. Kurşunlanan, gözaltı furyalarıyla zindan yollarına düşürülenlere bakın. Halkların kırımının önüne geçmek için kendi canlarını feda edercesine net bir tutumla mücadele eden ileri kesimler başta olmak üzere işçi sınıfına, kent-kır emekçilerine, Kürt ve Alevi kitlelerine, HES yağmasına meydan okuyan köylülere, küçük üreticilere karşı ilan edilmiş bir savaştır söz konusu olan. Kara bayrakları Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu ülkelerinde dalgalandırmaya ahd etmişlerin adları, markaları biçimsel farklılıktan öteye gitmiyor. IŞİD’in; bu “kara bela”nın Amerikan emperyalizmi, Suudi Krallığı, Körfez sultan ve kırallıklarıyla Recep T. Erdoğan yönetimindeki Türk siyasi İslamcıları tarafından “damızlanıp” ortaya salındığını hiçbir yalan örtemez. “Eski”nin işbirlikçilerin şimdinin çatışanları durumuna düşmeleri bu gerçeği, ve şimdiki savaşın asıl hedeflerini unutturmamalıdır.
Bunu, özellikle işçi sınıfı ve emekçiler akılda tutmak durumundadırlar. Yaşanmıştır ve dikkate alınması şarttır. İşçi ve emekçiler, ilan edilen savaşın “PKK’na”, HDP’ne,ilerici, demokrat ve sosyalistlere karşı olmakla sınırlı kalmayacağını görmeli ve anlamalıdırlar. Bu görülmez, anlaşılmaz ve bu yağma savaşına karşı içeride ve uluslararası alanda  mücadele büyütülemez ise eğer, top-tank namlularının, hava bombardımanları ve ölüm kampanyalarının önünde sonunda halk kitlelerine döneceği;- aslında daha baştan dönmüştür- de tecrübe edilecektir. İçeride ve dışarıda birbiriyle koordineli bu yağma ve zorbalığın grev ve direnişleri vuracağı, çalışma ve yaşam koşullarını daha da kötüleştireceği daha baştan bellidir. Bundandır ki, halkları ateşle imtihan etmeye soyunmuş bir diktatöre ve onun yamaklarına karşı, henüz ancak bazı küçük işletmelerde ve çok da güçlü olmayan karşı çıkışların ülke düzeyinde birleşik bir halk hareketi olarak yükselmesi çok büyük öneme sahiptir. Yasakçılığın aşılabilir olduğunu, yasadışı fiili grev ve direnişlerle daha kısa bir süre önce işçiler gösterdiler. Bütün işyeri ve fabrikalara yayılmış bir savaş karşıtı hareket, “fetih orduları”yla onların “baş kumandanı” sahte yaldızlı tiranını durdurmanın en etkili gücü olacaktır.
Şovenist-kafatasçı ırkçılığın, ortaçağcıl mezhepçi ve dinci kara bayrakçılığın sesi, insani hasletleri daha tam boğmadan, Türk, Kürt, Arap, Fars ve öteki halkların genç evlatlarının ölüleri üzerinden emperyalist ve işbirlikçi borazanlık özgürlük, demokrasi, barış, halkların eşit ve özgür kardeşliği, iç işlere karışmazlık, ulusların kaderlerini kendilerinin tayin hakkına saygı, insanlığın kuşaklar boyu bedeller ödeyerek kazandığı daha ileri yaşam koşullarının ortaçağcıl karanlıklara boğulmaması gibi istemler için güçleri birleştirip ayağa kalkmak gerekir.
Kürt direnişinin ezileceği, Rojava-Kobane’deki Kürt “oluşumu”nun yıkılacağı; Kürt sorununun böylece “bir daha gündeme gelmemek üzere ortadan kaldırılacağı”; bunun yanısıra ilerici-demokrat ve sosyalist güçlerin, parti ve örgütlerin çökertilerek susturulacağı, işçi ve emekçilerin kendi hakları için mücadele eden ileri kesimlerinin etkisiz kılınmasıyla huzurlu bir ortamın yaratılacağı beklentisiyle, ‘cümle’ halk düşmanları harekat halindedirler. Erdoğan milislerine, polis birlikleri ve askeri güçlerine alkış tutarak, ve “şehitlerimizin kanı” çığırtkanlığıyla tank ve top seslerine ve askeri uçakların “sorti”lerine alkış tutan kıyım ve kan tüccarı “sivil” mangaları, “kırmızı” ve kara bayrak farkını ortadan kaldırmış, kara bayraklıların saflarına yazılmışlardır.
Onların “vatan savunusu” üzerine riyakar söylemine karşı, halkların kardeşliği ve emekçilerin her alandaki dayanışması ve birleşik mücadelesini öne çıkaran bir tutumun hakim kılınmasına ihtiyaç vardır.
Tüm uluslardan, ulusal topluluklardan ülkemiz ve bölgemiz işçi ve emekçilerinin özellikle ileri kesimleri şimdi böylesine hayati ve büyük öneme sahip bir sorumlulukla yüzyüze gelmişlerdir. Bu sorumluluğun gereğini “yüz akı”yla yerine getirmek için güç, olanak ve eylem birliği!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...