04 Temmuz 2015 00:54

En alttakiler; Romanlar ya da Çingeneler

En alttakiler; Romanlar ya da Çingeneler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hans-Günter Wallraf’ın ‘En Alttakiler’ (Ganz Unten) kitabını bilmeyen yoktur. Sonra filmi de yapıldı. ‘En Alttakiler’ müthiş bir çalışmadır. Bir Türk’ü anlatır ama, siz onu Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Lazların, Çingenelerin... Yani Türkiyelilerin hayatı olarak düşünebilirsiniz.

Hatta dünyanın her hangi bir bölgesindeki bir halk olarak da düşünebilirsiniz. Her bir halkası ayrı bir dram olan bir skandallar zinciridir.

Wallraf, 1983 yılından itibaren iki yıl boyunca bir Türk işçisi kılığına girer. ‘Ali Levent Sinirlioğlu’ takma adıyla, McDonald’s ve Thyssen’in de içinde bulunduğu çeşitli işyerlerinde ve fabrikalarda iş bulur ve çalışır.
Yine, ilaç geliştirme laboratuvarında, klinik araştırmada üzerinde ilaç denenen insanların arasında yer alır.
Ganz Unten (En Alttakiler) isimli kitabında, bu araştırmasında yaşadığı çok kötü olayları, yabancı işçilere karşı kötü davranışları, firmaların vergi kaçırma hilelerini ve iş güvenliği ihlallerini çok detaylı bir biçimde, diğer yardımcı yazarlarla birlikte yazar.

Wallraf,  ‘Yabancılarla Dayanışma’ adı altında bir yardım fonu oluşturarak, 1986 yılında belgesel film Ganz Unten’i çekti. Wallraf’ın bu çalışması Almanya’da yabancılara, göçmenler ilişkin tutulan bir aynadır. Bu kitabı okuyup ya da filmi izleyip, yüreği sızlamayacak, öfkeyle dolmayacak tek bir kimse olacağını sanmıyorum.

Bu kitabı okuyan ya da filmi seyreden Türklerin hangi duygularla dolup taştığını tahmin etmek hiç de zor değil.

Irkçılığa, ayrımcılığa, nefret söylemine, yabancı düşmanlığına, ötekileştirmeye karşı çok çarpıcı çalışmaya karşı en çok tepkiyi doğal olarak Türkler göstermişti.

Türkler kendilerine reva görülen yaşama, uygulamalara, çalışma koşullarına, nefret söylemine, hakarete, en kirli işlere en düşük ücretle uygun görülmelerine, Wallraf’ın çalışmasıyla çarpıcı biçimde tanıklık etmiş oldu.

Türkler, Almanya’da ya da başka bir yerde, başka bir ülkede kendilerine yapılan bu tür uygulamalara karşı haklı olarak tepki göstermekte lanet okumaktadırlar.

Ancak kendi ülkelerinde diğer halklar üzerindeki bu tür söylem, yaptırım, inkar, nefret söylemi hatta kıyıcılık düzeyindeki uygulamalara sessiz kalmakta, dahası seyirci olmakta, destek sunmaktadırlar.
Böyle olmasa, egemen güçlerin inkar, asimilasyon, nefret söylemi, yok sayma ve katliamları devam edebilir mi?

Sivas Katliamları gerçekleşebilir, Romanların evleri ateşe verilebilir, sabahın köründe Keşan’da Roman Mahallesi 1000 polisle ırkçı söylem ve marşlar eşliğinde basılabilir mi? Türk halkı, kendisine yapılmak istenmeyeni, farklı halklara yapanlara karşı tutum aldığı an, Türkiye’de bu tür uygulamaların olmayacağını bilmez değildir. Ancak henüz bu düzeyi yakalayabilmiş değildir. 

Bunun en son örneği Çingenelere uygulanan tutumdur.

Türkiye’de ‘En Alttakiler’ Çingenelerdir.

Türkiye’nin ‘En Alttakileri’ üzerinde süregelen ayrımcılık, hakaret, nefret söylemi, yok sayma uygulamaları dozunda hiçbir şey kaybetmeden devam ediyor.

İş öyle bir boyut kazandı ki, Çingeneler artık kendilerine ‘Çingene’ denmesinden bile ürker oldular.
‘Çingene’ ya da ‘Çingeneler’in tüm kötülüklere örnek gösterildiği bir ülkede yaşıyoruz ve böyle olunca artık Çingeneler de tüm kötülüklerle eşleştirilen ‘Çingene’ ismiyle çağrılmak istememekte, kendilerine Roman denmesini tercih etmektedirler.

Bir zamanlar Kürtler için de durum böyleydi.

Aleviler için de...

‘Ötekileştirme’de müthiş bir aygıt yaratmış olan ırkçı mekanizma, halklarımızın kendi ulusal, inançsal, etnik, yöresel isimleriyle anılmalarını bile olanaksız hale getirdi.

Bir çok atasözünün ne kadar ırkçı, ne kadar nefret dolu, ne kadar hakaret edici, aşağılayıcı olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Çingeneler de tüm kötülüklerin müsebbibi olarak suçlanmakla kalmayıp, potansiyel suçlu olarak değerlendirilen halklarımızdandır.

Çingene tüm kötülüklerin tanımlanmasında kullanılageldi ve öyle bir ‘olağanlık’ kazandırıldı ki, en demokratımızın bile dilinde Çingeneleri hor gören deyimler yer etti.

Ve öyle bir aşamaya gelindi ki, devletin, polisin, askerin, mahkemelerin, yan mahallelinin, komşunun Çingenelere yaptığı olağan karşılanır oldu. Çingene için ne dense müstahaktır aşamasına getirilen bir toplum yaratıldı.

Birkaç gün önce bir polis ordusuyla bir Çingene mahallesi basıldı. Basın Roman mahallesi dedi. 

Roman mahallesine daha şafak sökmeden baskın yapıldı. Hem de 1000 kadar polisle. Ve bu baskında iki kişi bu uygulamaya isyan ettiği, için ‘polise mukavemet’ten tutuklandı. Yani 1000 polisle ‘Polis huzur, güven verir’ ve ‘Ne mutlu Türküm diyene’ nidalarıyla üzerine yürünen Romanlar bu durumdan rahatsız. Bu hiçbir mahalleye yapılacak bir uygulama değil. 

CHP’nin Roman Milletvekili Özcan Purçu haklı olarak bu konunun üzerinde durdu. Ancak çaresiz kaldı. Emniyet müdürü telefonuna çıkmadı, dahası yüzüne kapanan telefonlar oldu. 

Bu gelişmelere seyirci kalmak ya da tutum almak da insanlaşma düzeyimizin ölçütü olsa gerek. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...