03 Temmuz 2015 00:57

İşçilerin ilerleyen bilinci

İşçilerin ilerleyen bilinci

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gazetemizde “Mako’da ayetle direniş kırılıyor” haberini okuyunca işçi sınıfının geçmiş mücadele deneyimlerini hatırlamamak olmuyor. Önce Mako’da olanları kısaca hatırlayalım: Bu fabrikanın işçileri de sınıf kardeşleri olan Renault, Tofaş vb. fabrikaların işçileri gibi hakları için direniş yolunu tutmuş, kazanımlar elde etmiş, patrondan geleceğe ilişkin iyileştirmeler için sözler almıştı. 

Ancak verilen sözler tutulmamış, “hepimiz Müslüman’ız, hepimiz kardeşiz” diyerek işçilerle aynı safta namaza duran genel müdür işçi kıyımını başlatmıştı. İşçilerin dinden, geri ideolojilerden, milliyetçilikten etkilenmeleri kuşkusuz ilk olarak ülkemizde görülen bir durum değil. 1905’te Rus işçileri önlerinde koca bir haç, dillerinde ilahiler, başlarında papaz Gapon, sarayında oturan “babaları Çar’a” yaşadıkları sıkıntıları anlatmak üzere yola koyulmuşlardı. “Çar babalarının” yanıtı kurşun ve süngü oldu! Yüzlerce işçi katledildi. Bu “gerici işçilerin” katliama yanıtları diğer işçi kardeşleriyle birleşerek 1905 Devrimi’ni başlatmak olmuştu.
İşçi sınıfı bütün bu mücadelelerin deneyiminden geçerek öğreniyor. İşçilerin dinden, milliyetçilikten, diğer geri ideolojilerden etkilenmeleri, onların etkisi altında bulunmaları şaşırtıcı değildir. Onlar toplumun alt sınıfını oluşturuyorlar ama buna karşın üretimde vazgeçilmez bir konumda bulunuyorlar. Onları geri bir bilinçte, örgütsüz bırakmakta sermayenin stratejik bir çıkarı var. Çünkü işçiler kendi durumlarının farkına ne kadar geç varırlarsa onları itaatkar ücretli köleler halinde tutmak o kadar kolay oluyor. Ama şimdi işçilerin ana gövdesi, yani gericilikten en fazla etkilenmiş kesimleri harekete geçiyor. Bir anlamda gelişme kendi doğasına uygun bir yol izliyor. En fazla kananlar, kandırılanlar sınıf bilincinin gelişmesine doğru ilerliyor. 

Açıkça görülüyor ki, işçiler bir kez harekete geçtiklerinde hızla öğreniyorlar, geçmiş mücadelelerinden dersler çıkarıyorlar. Metal işçileri de benzer bir yola girmiş bulunuyorlar. Onlar için hareketli geçen bir kaç hafta ve ay, geçmişte durgun geçen onlarca yıldan daha fazla şey öğretiyor. Şunlara bir bakalım: işçiler kendi iç birliklerini sağlamadan, fabrikalarda tüm vardiyalara, bölümlere kadar örgütlenmeden, üretimi engellemeden en küçük bir hak bile alamayacaklarını öğrendiler. Birleşmek, örgütlenmek ve birlikte mücadele etmek onların temel ilkesi haline geldi.

Sadece bu kadar mı? Elbette hayır! Onlar mevcut sendikaların nitelikleri konusunda da genel bir bilince ulaştılar. Metalde örgütlü olan üç sendikanın yöntem farklılıkları, yaklaşım farklılıkları, söylem farklılıkları olsa da, sermayeye karşı mücadelede temelde birbirlerinden çok da farklı olmadıklarını yaşadılar gördüler. Bu sendikalardan birisi mafyavari, kontrgerilla kalıntısı taktikler kullanıp, zorbalık yaparken, birisi açıkça yatıştırma taktikleri güderken, bir diğeri de işçilerin en önemli gücünü, yani üretimden gelen gücünü kullanmama konusunda, işçilerin fabrika örgütlerini tasfiye etme, mücadelenin meşruluğuna yaslanmayarak onu yasallık sınırlarına hapsetme konusunda olumsuz bir noktada duruyor, en kritik anlarda işçilerin mücadelesini engelleyip, yatıştırıyordu. “Geri” diye damgalanan işçiler fiilen üretimden gelen güçlerini kullanırken, bu sendika yasal grevinin yasaklanmasına boyun eğiyor, işçilere de boyun eğdirerek grevi bitiriyordu. 

Doğal olarak işçiler bugün “hangi sendika?” yı değil, ağırlıklı olarak ve her geçen gün daha fazla yaygınlaşan “nasıl bir sendika?” yı tartışıyorlar. Eğer bir sendika işçilerin haklarını savunmuyor, onların taleplerini dikkate almıyor, her kritik aşamada onları yatıştırmaya çalışıyor, mücadelelerini baltalıyor, örgütlenmelerini engelliyor, temsilcileri işçi temsilcileri olarak değil de sendika yönetiminin uzantıları olarak örgütlüyor, ya da o hale getiriyorsa bu sendika doğal olarak işçilerin temel çıkarlarına karşıt bir pozisyona savrulmuş, onlardan kopmuş demektir. Bu durumda işçilerin sendikaları ya içeriden değiştirmeleri, ya da onları kaderlerini terk ederek kendi mücadeleci sendikalarını kurmaları, sendikaları yeniden işçilerin örgütü haline getirmeleri bir zorunluluk olmaktadır.

Reno (Renault) işçileri bugün Türkiye işçi sınıfının en ileri bölüğü, öncü gücü olarak hareket ediyorlar. Doğal olarak işçi sınıfının diğer kesimleri onlara bakıyor ve hareket tarzlarını onlara göre ayarlamaya çalışıyor. Bu işçilerin doğal özellikleri ve onlar bu tecrübeler içinde işçi sınıfının parçaları, bireyleri olma, birlikte hareket etme özelliklerini kazanıyorlar, sınıf bilinçlerini geliştiriyorlar. Böylesi durumlarda harekete geçmek tayin edici önemdedir ve bugün eksik olduğu varsayılan diğer özelliklerde ancak bu hareketlenme içinde ve kısa bir sürede kazanılabilir. Bu olmadan işçi sınıfı ile sermayenin çıkarlarının taban tabana birbirine zıt olduğunu, dinsel, gerici diğer ideolojilerin sermaye düzenini ve ücretli kölelik düzenini çeşitli kılıflar altında savunduklarını anlaması çok zor olacaktır. Artık bu döngü kırılmış, işçi katarı yola koyulmuştur, gerisi gelecektir.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa