19 Haziran 2015 00:50

Sanatta taşeronluk

Sanatta taşeronluk

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çoğu beyaz yakalılar ve sanat camiasının fikir zanaatkarları, özelleştirmeleri ve taşeronluk sistemini kendilerinin dışında, devletin temizlik, güvenlik, inşaat, tekstil vb. alanı olarak yorumluyorlardı.

Özelleştirmelerin güzellemelerinin reklamlarını da yaparak sanatla ilgilerini reklam boyutuyla görüyorlardı. Sanat özgürdü. Sanatçı özgürdü zaten, her türlü reklamda da oynanırdı) devletin fabrikası, bankası, PTT’si, petrol ofisleri, vs. mi  olurdu. Eee o zaman sanat/kültür kurumları ne olacaktı?  

1980 darbesi aynı zamanda ülkede neoliberal politikaların hayata geçirilmesinin başladığı yıllardır. Fikir işçileri dediğimiz sanatçılar bu mevzuyu alanlarından uzak tutup yalnızca ekonomik alanları ilgilendiren bir durum gibi görüp duyarsız kaldılar, kendilerini de vurduğunda ancak uyandılar. (Uyanmalarına kadar geçen zamanda, özelleştirme reklamlarını hatırlayın, toplumsal mücadelelerde ne kadar yer aldıklarına bakınız) 
Muktedirler ‘Siyasal/Ekonomik’ alanla ‘Kültür’ alanının ayrı olduğu ve devletin kültür alanını koruyacağı gibi bir imajla kolları sıvadı. Hatta sanatçılardan yararlandı. Halbuki 1980’de 1402’likler meselesi (Devletin memur olarak tanımladığı, kültür ve eğitim kurumlarından atılan aydın ve sanatçıların kıyıma uğraması) sözleşmeli personel kadrolarının hayata geçirilmesi yukarıda sayılan boşluğu yarattığı söylenebilir. Bu süreçte muhalif alanda mücadele veren sanat, bilim ve kültür insanları itibarsızlaştırılmaya ve sansürlenmeye çalışılmıştır. 

Geçen yıllarda AKP Hükümetinin hayata geçirmeye çalıştığı TÜSAK yasa tasarısına, muhafazakar sanat dayatmalarına karşı oluşan ÖZERK, ÖZGÜR sanat girişimleri ve hareketlerinin nedenleri sanat dünyasının da artık mevzuyu anladığı biçimiyle okunabilir. Hatta okunması gereken bir diğer sayfa da partilerin tutum ve ideolojileridir. Kapitalizm karşıtı olmayan düzen partileri liberal politikalarını rötuşlayarak toplumu kandırmaya çalışmaktadırlar. Çünkü neoliberal politikaları uygulamak zorundadırlar.  O yüzden hepsi özelleştirmeci, taşeron sistemcidirler. 

AKP politikalarına karşı eleştiri getiren, söylemler geliştiren partilerden biri CHP’nin özelleştirme ve taşeronlaştırma karşıtlığı da iktisadi/siyasi ve kültür politikalarının ne olduğuyla da ilgilidir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun “Taşeronlaştırmayı kaldıracağım” demesi bu anlamda gerçekçi değildir. Kılıçdaroğlu’nun bu söylemleri sırasında CHP’li Bakırköy Belediyesi işçileri Özgürlük Meydanında eylemdeydiler. Sanırım seçim üstü olması anlaşmalarını sağladı. Geçen yıl Beşiktaş Belediyesi taşeron işçileri eylemleri, son olarak Sarıyer Belediyesinde çalışan işçilerin direnişleri ve  eylemleri ortada. 

Peki belediyelerin kültür alanları ne durumda? Yine Bakırköy Belediyesi başı çekiyor. Bakırköy Belediyesi Tiyatrosu, geçen haftalarda başlayan basına ve sosyal medyaya yansıyan haberlerine bakarsak sözleşmeli kadrosunda 5 hatta 10 yıldır çalışan sanatçıların işlerine son vermiş. Aylardır genel sanat yönetmeni seçimleri yaptırılmamış, ödül almış kapalı salonlara oynanan oyunlar repertuvardan kaldırılmış. “Taşeronluk sistemine karşı çıkış buysa sahip çıkmak nasıl olur ki” demek geliyor. AKP’nin tüm ülkede yapmak istediklerinin yani “sanatın idari yapıya bağlanması” yolundaki çabaların, taşeronluğun kaldırılacağını ilan eden CHP’li bir belediyede sürdürülmesi nasıl okunmalı.   

Fikir işçilerinin ve beden işçilerinin kaderi birdir. Neoliberal politikalara karşı çıkmayan tüm partiler emek, kültür düşmanıdır. Aralarında nüanslar vardır. Kimi vahşi kapitalizm der kimi insani; sonuçta kapitalizm kapitalizmdir. İşçi direnişlerinde aydın ve sanatçılar, sanatçıların direnişlerinde işçilerin-emekçilerin dayanışması mücadeleyi büyütür. Emek mücadelesinde sınıfın yanında değil, içinde olmanın bilinciyle…
Not: Bu yazıyı yazarken değerli Sanatçı Başar Sabuncu’nun hayata veda ettiği haberi geldi. ‘Çıplak Vatandaş’, ‘Zengin Mutfağı’ gibi filmlere de imza atan Sabuncu, 12 Eylül darbesinde 1402’lik olarak kurumdan atılmış, bu dönemde ‘Aydınlar Dilekçesi’ kapsamında askeri mahkemede yargılanmıştı. 1988’de, uzun bir yasal savaşımın ardından, Şehir Tiyatrolarına döndükten sonra, bu kurumda ve Devlet Tiyatroları ile özel tiyatrolarda 30’u aşkın tiyatro yapıtının yönetmenliğini üstlendi. Şehir Tiyatrosunun İstanbul Belediyesi karşısındaki “sanatsal bağımsızlığı” konusunda, yönetimle ilkesel anlaşmazlık nedeniyle, 2004’te emeklilik yaşını beklemeden, kurumdan ayrılmıştı. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...