12 Haziran 2015 00:54

Dimyat’a pirince giderken…

Dimyat’a pirince  giderken…

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çok değil iki ay kadar önce Cumhurbaşkanı 400 milletvekili istiyordu meydanlarda. “Türk işi başkanlık sistemi” olarak tanımladığı model için pek alışılmadık bir yol seçti. Meydan meydan dolaştı, çeşme, yol, köprü, okul açtı, başkanlık sistemini anlattı. Önceleyin parti önemli değildi önemli olan 400 milletvekiliydi. Haftalar geçtikçe, seçim yaklaştıkça söylemini sertleştirme, zaten pek de muğlak olmayan safını netleştirme ihtiyacı hissetti. Bolca biz dedi, onlar dedi. Her konuşmasında “onların” tanımını genişletti feministler, Ermeniler, Ali’siz Aleviler, eşcinseller, Zerdüştler… Bu zamana değin sıkça yaptığı gibi toplumun sıkça horlanan kesimlerini ötekileştirdikçe, toplumu kutuplaştırdıkça kazanacağını umdu. Ne var ki, bu kez hesap tutmadı. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oldu. 400 derken 258’i zor buldu. Başkanlık derken, ona hiçbir başkanlık sisteminde olmayacak hareket alanı tanıyan tek parti iktidarından oldu.  Ve şu bir gerçek ki bu seçimde kaybeden başkanlık projesi oldu. 

Ama henüz her şey bitmiş değil. Erdoğan mevcut Meclis aritmetiğinden çıkacak koalisyonun uzun ömürlü olmayacağını iyi biliyor. Sonrasında “İşte başkanlık sistemi bunun için gerekli” diyebileceği anı sabırsızlıkla bekliyor. Ama bu bugünden olacak iş değil. Seçim sonuçlarına ilk tepki olarak AKP cephesinden yapılan, “Küstük, oynamıyoruz”, “Becerebiliyorlarsa onlar yapsınlar” minvalindeki açıklamalara vakit kaybetmeden müdahale edilmesi de bu yüzden. Hükümet arayışları uzadıkça bunun vatandaşın işine, cebine yansıyacağını ve dolayısıyla da çözümsüzlüğü derinleştiren parti olarak seçmenin önüne çıkmanın maliyetli olacağını biliyor. Oyunbozan olmak istemiyor. Bozulan ekonominin faturasını seçmen tercihine ve meclisin diğer bileşenlerine çıkarabilmesi için o sorumluluk sahibi bir cumhurbaşkanı rolünü oynarken, AKP de siyasi istikrarı gözeten bir parti görüntüsü vermek durumunda. 

Seçim sonuçlarının ilan edildiği günden itibaren Türkiye ucu açık yeni bir seçim sürecine girmiş bulunuyor. Muhtemel koalisyon ortakları da, muhalefet partileri de bu gerçeği gözeterek, her an seçim olabilecekmiş gibi duruşlarını belirlemek durumundalar. Bu kısıtlar da gözetildiğinde koalisyon denklemi karmaşıklaşıyor. HDP’nin işi nispeten kolay. En başından itibaren kimi ulusalcı çevrelerin çizdiği komplo senaryolarına karşılık AKP ile koalisyona girmesinin mümkün olmadığını sıkça tekrarladı, tekrarlamak zorunda bırakıldı. Emanet olarak nitelendirilen yüzde 1-2’lik oyun ardındaki seçmen profiline bakıldığında AKP karşıtlığının en fazla ön plana çıktığı kesim olarak göze çarpıyor. Bu nedenle AKP ile herhangi bir koalisyon ya da dışarıdan destek senaryosu karşısında dik duruşu oy kaybettirmez ancak kazandırır. Buna karşılık, amacının kaos yaratmak olmadığını göstermek açısından muhalefet partileri arasında oluşacak bir üçlü koalisyona en başından açık kapı bırakması da doğru bir hareket oldu. HDP-AKP koalisyonu AKP açısından da (Seçmen kitleleri arasındaki geçişkenlik gözetildiğinde) MHP’ye ciddi anlamda oy kayması anlamına geleceği için tercih edilebilir bir seçenek değil. 

AKP açısından MHP ilk bakışta en cazip seçenek. AKP’nin oyu CHP’ye gitmiyor. Bu noktadan sonra HDP’ye gideni tutması da pek mümkün gözükmüyor. Ama sağda yeni bir alternatif çıkmadığı sürece sağ oylar bu iki parti arasında sıkışacağa benziyor. Burada da işi karıştıran HDP karşıtlığı üzerinden MHP’ye yönelen laik duyarlılığı yüksek ulusalcı oylar. MHP koalisyon dışı kalarak bu taban üzerindeki hareket alanını genişletmek isteyecektir ama koalisyona ayak direyerek siyasi istikrarsızlığı derinleştirdiği şeklinde bir algı oluşması durumunda da seçmeni tarafından en ağır şekilde cezalandırılabilecek parti yine MHP.
CHP’ye gelince, başından bu yana sermayenin bir büyük koalisyon istediği biliniyor. Böylece, ekonomi yönetimindeki savrukluğun, iktisadi ve adli kurumlar üzerinde artan siyasi baskının önü alınabileceği gibi yaklaşan ekonomik krizi göğüsleyecek ve sermaye lehine yeniden düzenlemelerin ardında durabilecek geniş temsiliyete sahip bir “toplumsal ittifak”  hedefleniyor. Elbette bu koalisyonun oluşması için her iki tarafın da mevcut duruşundan önemli tavizler vermesi gerekiyor. Ama görünen o ki, bu Meclisten bir koalisyon çıkacak ise şu an için en güçlü alternatif de bu.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...