04 Haziran 2015 01:00

Kalkınmacı anlayış

Kalkınmacı anlayış

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ne pahasına ve nasıl olursa olsun üretim ve ihracat yapmak; dövizin nasıl gelirse gelsin ama ülkeye gelmesi anlayışı -bir tür merkantilist anlayış- hakim bir anlayış olarak gözleniyor.
O nedenle olmalı, sürekli olarak Merkez Bankasındaki döviz rezervinin artışından
-mukayeseli olarak-  söz ediyorlar.
AK Parti, Türkiye’de geleneksel olarak var olan yaklaşımı sürdürüyor: Kalkınmacılık!
Kalkınmacı anlayış, insan ihtiyaçlarını yol, su, elektrik, boru hatları, hava alanları, köprüler, barajlar, trenler, gökdelenler, AVM’ler olarak anlıyor. Özgürlük, eşitlik, adalet diyemiyor. Bunlar söz konusu olduğunda da manevi değer olarak anlıyor ve özellikle inanç ile ilgili konu bazında değerlendiriyor. Bu konudaki yaklaşım ve  tasarruflarını İslam’ın belirli kolları dışındaki insanlara ise “Engin hoşgörüsü ile tanıdığı bir şey” olarak görüyor. Onların “hakkı” olarak görmüyor. Kadın-erkek eşitliği meselesinde, en yetkili ağız, eşitliği reddediyor ve bunu “fıtrat” farklılığı olarak  açıklıyor.
13 yıllık iktidarında sosyal sınıf ve tabakalar arasındaki makas açılıyor. Bölüşüm ilişkilerindeki adaletsizliği düzeltmede adım atmıyor.
Kalkınmacı anlayış, niceliklerle konuşuyor. Eskiden Demirel derdi: Büyük Türkiye!
“Büyük Türkiye” deyince de nüfusun, ülke topraklarının, ekonominin büyüklüğü telaffuz edilirdi. Demirel 1999 yılında telaffuz etmişti, biz de bu anlayışı şöyle eleştirmiştik:
“Türkiye, Cumhurbaşkanı Sayın Demirel’in açıklamasına göre, dünyanın 16. büyük ekonomisine sahip bir ülkedir. Bu neyi ifade eder? Bu bazı açılardan bir büyüklüğü ifade eder. Yurttaşlar açısından ise, -onların kişisel, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel hakları açısından- hiçbir şey ifade etmez. Sosyal adalet ilkesi açısından ele alalım. Muş’ta kişi başına düşen ulusal gelir 400 ABD doları, Kocaeli’de 11 bin dolardır. Her bir kentte de çeşitli sınıf ve katmanlardan insanlar arasında gelir dağılımı açısından büyük uçurum vardır. Yani, Türkiye genelinde bölgeler ve bireyler arasında sosyal adaletsizlik egemendir. Bölüşümdeki bu adaletsizlik (Bu bir durumdur) karşısında büyük ekonomiye sahip olmanın bir anlamı bulunmamaktadır. Kişisel ve siyasal haklar açısından bakıldığında da, ekonomik anlamda büyüklük, halkın özgürlük alanının genişliğini ifade etmiyor. Türkiye şimdi, Kafkaslar, Balkanlar ve Ortadoğu’da, ya güçlü ve büyük ekonomiye sahip bir ülke olacak, yönetenlerin pratikte sergilediği insan hakları problemlerini iç sorun olarak algılayacak ve otoriter baskıcı bir sistemle şimdiye değin yürüdüğü yolda yürüyecek; ya da Türk tipi demokrasi ve insan hakları anlayışını bırakıp evrensel standartları benimsemiş, insan hakları ve demokratik değerlerin hakim olduğu, büyüklüğün değil gelişmenin öneminin altının çizildiği ve adaletli ilişkilerin hakim olduğu, barış içinde gelişen demokratik bir ülke olacaktır. Bu bir yol ayrımıdır.” (Avrupa Birliği ve Türkiye, http://www.ihd.org.tr/avrupa-blve-tke/).
Aradan 16 yıl geçmiş. Türkiye’yi yönetenler hâlâ 16/17. büyük ekonomi olmaktan ve 2023 yılında da 10. büyük ekonomi hedefinden söz ediyorlar.
Kalkınmacı anlayış, dağları delmeyi “Ferhat olma” olarak sunuyor. Ne kadar çok tünel yapmışlar, övüne övüne bitiremiyorlar.
Dürüstlükten güvenden, bilime, insana ve doğaya saygıdan söz eden yok. İnsan haklarından, özgürlüklerden, çoğulcu yaklaşımdan, sosyal adaletten, demokrasiden, hukukun üstünlüğü ilkesinden, azınlık haklarına saygıdan söz eden yok…
Dünya İnsan Hakları Konferansı Viyana Belgesi hatırlatmasıyla (8. madde) bitirelim yazımızı:
- Demokrasi, kalkınma/gelişme ve insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygı, birbirlerine bağlıdır ve birbirlerini karşılıklı olarak güçlendirirler.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...