03 Haziran 2015 01:00

Midaslar, kimseler ve Biz'ler üzerine öylesine bir yazı

Midaslar, kimseler ve Biz'ler üzerine öylesine bir yazı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Rivayet o ki, Lidya Kralı Midas’ın uzun kulakları vardı. Kral bu kulakları beresiyle gizler tebaasının bunu fark etmesinden ölesiye korkardı. Midas kimseye anlatmazsa artık yaşayamayacağı bu sırrı eğilip bir kuyuya bağırdığı andan itibaren kralın uzun kulakları bir sır olmaktan çıktı. Dağ taş “Midas’ın kulakları eşşek kulakları” diye inlemeye başladığında kuyu, Kral’ın taşıyamadığı sırrı bir posa gibi kusmuş; ortalık şenlenmişti.
Can Dündar Cumhuriyet’te MİT TIR’larıyla silah taşındığını ve bu silahların Suriye’de Esad’ı devirmek isteyen radikal İslamcı çetelere gittiğini kanıtlayan görüntüleri yayımlamasaydı bile, kuyu o sırrı çoktan faş etmişti. Öğrendiğimiz yeni bir şey yok. Ancak kuyuya bağırma işi devam ediyor. Görüntülerin yayımlanması üzerine TIR’ların Türkmenlere gönderildiğini söyleyen Davutoğlu’nun “^Biz böyle bir şey almadık” diyen Türkmen lideriyle monologu sayesinde berenin altındaki uzun kulakların varlığını sağır sultan bile duymuş oldu. Ele ayağa dolanan devlet sırrını Can Dündar değil bu ülkenin Başbakanı ele verdi asıl. “TIR’ların içinde ne olduğu kimseyi ilgilendirmez” diye diye hem de.
Bir zamanlar “Kimsesizlerin kimi olacağım” diyerek iktidara gelen Hükümet mensuplarının nezdinde hep sadece  “kimse” olarak kalmaya devam eden bu ülkenin yurttaşlarının, kendi vergileriyle edinilmiş silahların hesabını soramayacağı buyruluyor şimdi. İstikameti Ortadoğu bataklığı olan dış politikayı, ülkeyi alttan alta savaş mahalline sürmeye yeltenen zihniyeti “kimse” mertebesine düşürülen yurttaşın sormaya yeltenmesi, üzerine konuşması ne haddine! Bunu denemeye kalkarsa bu “Orada bırakılmaz”, hesabı sorulur. Can Dündar şimdi devletin en üst makamındaki kişi tarafından tehdit ediliyor; ajanlık faaliyeti yapmakla suçlanıyor.
Erdoğan halka hep ikinci tekil şahıstan seslenmeye alışmış bir yönetici. Ya kamusal alanlardan  “Ananı da al git” diye kovuyor ya da “Haddini bil” diye azarlıyor. Fakat o “kimse” olmaya veya “kimsesiz”liğe layık gördüğü ikinci tekil şahıslar çoktan “biz” oldu ve birinci çoğul şahıstan konuşmaya başladı. Can Dündar da yalnız bir “kimse” değil. Üstelik onun gazetecilik yaparak ifşa ettiği hakikat “Her yerdeyiz” diyen halkın zaten bilgisi dahilinde. Haddini de buradan biliyor.
31 Mayıs günü, Gezi direnişinin ikinci yılında, Türkiye’nin birçok yerinde insanlar yeniden sokağa çıktılar. Bu, basitçe bir yıl dönümü etkinliğinden daha fazlasıydı. İki yıl önce haziran günlerinde ortak bir talep için sokağa çıkabilme cesaretini göstererek öğrenilen biz olma halinin devam ettiğini göstermeyi amaçlıyordu bu eylem. Hem biz’dik hem her yerdeydik. Bu biz; bazen Kamp Armen’i geri alma mücadelesinde, bazen metal işçilerinin direnişinde, bazen Kobanê direnişini desteklerken, kimi zaman “Sağlıkta ticaret öldürür” diyen sağlık emekçilerinin yürüyüşünde bazen de ajanlıkla suçlanan bir gazeteci olarak görünür. Her yerdedir ve herkestir. Bütün mazlumlar ve emekçilerdir.
Üç gün sonraki seçimlere “Haddini bil” azarını kulağımıza küpe takarak gidiyoruz. “Sen kim oluyorsun” diye sallanan devlet parmağının gözümüzün önünden bir saniye bile gitmediği bir ortamda kim değil Biz, kimse değil Biz’ler olduğumuzu göstermek, her yerde ve her şeyde olduğumuzu bir kez daha ilan etmek için orada oy kullanacağız. Bazen bir sloganla, bazen biber gazına göğüs gererek bazen sarı sendikayı başımızdan defederek gösterdiğimiz şeyi bir de oy kullanarak göstereceğiz.
Midas’ın kulakları sır olmaktan çıktığında, Gezi günlerinde, kralın çıplak olduğu da anlaşılmıştı. Bundan sonrasını ulu orta bağıran kral düşünsün diyeceğiz. O belki “Dokunduğum her şey altın” olsun diye hırslanan Midas’ın başına geldiği gibi, ekmek bile altına dönüştüğünden hiçbir şey yiyemez hale gelecek, AkSaray’da bulunduğu rivayet edilen altın klozetlerin hesabını vermekle uğraşacak.
Biz’ler ise her yerde… Biz’ler Meclise!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa