25 Mayıs 2015 00:52

Metal direnişinde görünenler görünmeyenler

Metal direnişinde görünenler görünmeyenler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Metal işçisi deyince akla gelen erkek işçilerin “Bu sendika buradan gidecek” seslerinin yanında, bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda kadın işçinin sesi de var. 

Özellikle son yıllarda daha da arttı kadın işçilerin sektördeki oranı. Patronlarca “İtaatkar, sebatkar ve uyumlu” görülmelerinin yanı sıra, ince elleri ve hızları kablo, kılıf, aksesuar üretimi gibi küçük metal ve plastik aksan üreten otomotiv yan sanayinde tercih edilmelerinin başlıca sebeplerinden.  
Sendikal bürokrasinin göstermelik “kadın işçi kurultayları” yaparak övünmesine vesile olan da yine kadın işçilerin varlığı.

Türk Metal’i kadınlar cephesinden, her sene 8 Mart’ta Büyük Anadolu Oteli’nde düzenlediği kadın işçi kurultaylarından biliriz. Hiçbir sözleşme döneminde varlıkları akla gelmeyen, zorlukları, sıkıntıları, talepleri dikkate alınmayan kadın işçiler, 8 Mart’tan 8 Mart’a bu otelde toplanır, ön sıralarda oturan dizi dizi erkek sendikacının, devletlinin, hükümet sözcülerinin, uzmanın uzun uzun “Yemeyen yediren analarımız” konuşmalarını dinleyerek akşama yapılacak müzikli eğlenceyi iple çekerlerdi. 

Günde 10 saate varan, insanı dermansız bırakan, uykudayken bile fabrikada yaptığı zımpara işini alışkanlıkla devam ettiren, bandın hızı ha bire artırıldığı için ağlaya ağlaya iş yetiştirmeye çalışan, kimi zaman daha fazla üretim, daha fazla hız için tuvalete gitmesi bile sıraya konan, hatta yasaklanan kadın işçilerin yaşadıkları o ön sıralarda oturan yetkililere anlatılamazken, sendikacı-patron ağız birliği etmişcesine “Kadınlar evi nasıl düzene sokuyorlarsa fabrikaları da öyle düzene sokacaktır” derdi.  
Erdoğan’ın 3 kere onur konuğu olarak davet edildiği bu kurultaylarda “üç çocuk doğurun” diktesini dinlerken, 3 ay boyunca haftanın 7 günü günde 12 saat çalışmak zorunda bırakılırken kime emanet edeceklerini bilmedikleri çocuklarının yüzleri gelirdi kadınların akıllarına…

Mesela, her 57 saniyede bir otomobilin banttan indirildiği Ford’da çalışan 350’ye yakın kadın işçinin esnek çalışmanın alabildiğine hırpaladığı bedenlerinde bel, boyun fıtıkları, varisler, ciddi el ve bilek sorunları gündem olmazken, bu kurultaylarda “Sadece kendiniz için değil, bu ülke için de çalışın” sözlerine maruz kalırlardı.

Bir itiraz yükseltecek olsalar ilk başta sendika temsilcilerinin “çocuk yardımınız var, hamileyken hafif işlerde çalışıyorsunuz, daha ne istiyorsunuz” cümlesindeki o patron edasını bulurlardı. Bu hakların sözleşmeyle garanti altına alınmış haklar olmadığını, patronun “iyi niyet göstergesi” olarak sendikacılara söz verdiğini bilir, sendikacılar bu “iyiniyet”in üstünde tepinip dururken en küçük bir kriz söylentisinde ilk yapılacak kesintinin kadınların haklarından olduğunu yaşayarak öğrenirlerdi.

Evet, sayıları bu direniş fotoğrafında görünmeyecek kadar az. Ama “bu sendika buradan gidecek” talepli direnişin, kadın-sendika ilişkisi deyince akla bu pervasız kadın kurultayları gelmesinden çok çeken bütün kadınların faydasına olduğu aşikâr. Sendikal bürokrasiye karşı işçilerin öz örgütlülüğü tartışılırken kadın işçilerin sürece dâhil olabilmesi için daha özel bir çabaya ihtiyaç olduğu da bir gerçek. İşyerlerinde temsilcilik seçimleri yapılırken, kadın işçilerin bu görevlerde yer almalarının sağlanması, işyerlerinde kadın komisyonlarının oluşturulması ve toplu sözleşme taslaklarında kadın işçilerin kadın olmaktan kaynaklı taleplerinin yer bulması… Sendika içi demokrasinin tam anlamıyla tesisi kadın işçilerin talepleriyle birlikte bu mücadelenin bir parçası olmasından geçiyor. 

Bu direniş fotoğrafının bir de görünen yanı var: İşçilerle dayanışmak için tel örgülerin arkasında bekleyen kadınlar. Eşi, oğlu, kardeşi, babası, akrabası direnirken onların “yanınızdayız” sözü, “gözün arkada kalmasın” diyerek verdiği güven, çoluğunu çocuğunu toplayarak direniş alanını şenlik alanına çeviren desteği olmasa başarı da olamaz. Bu direnişi öncekilerden farklı kılan en önemli yanlardan biri olan bu dayanışma, her yerde biz kadınların kadın dayanışma grupları kurarak el uzatacağı, somut ihtiyaçlar üzerinden yan yana gelerek kampanyalar örgütleyeceği bir güce dönüşürse işçilerin “insanca yaşam, insanca çalışma istiyoruz” sözü herkes için gereği yerine getirilmiş bir söz olabilir. Kocaeli Ekmek ve Gül Kadın Dayanışma Derneği’nden kadınların evlerinde yaptıkları poğaçaları işçi duraklarında metal işçisiyle dayanışma için satmaları, toplanan üç beş liralık dayanışma fonu nedeniyle değil, her durakta işçilere metal işçisinin neden direnişte olduğunu anlatarak yakaladıkları ruh nedeniyle çok önemli. Bu dayanışma büyürse büyüyecek olan kadınların da örgütlü gücü. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa