22 Mayıs 2015 01:00

Soğuk Savaş'ta donup kalınca

Soğuk Savaş'ta donup kalınca

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Açılış sahnesinde karlar içinde kurtlar koşarken perdede bir yazı çıkıyor. Rusya’nın güneybatısında bir sürgün bölgesinde farklı etnik gruplar mücadele halindeymiş, bunlardan en yoksulu da Sibiryalılarmış gibisinden bir masal dünyası. Ama cümlenin başı gayet ciddi: “Sovyetler Birliği’nde, Stalinist dönemde...” Sahne ise iyice fantastik bir filme ait hale geliyor, fena halde Game of Thrones (Taht Oyunları) benzeri, kuzey ağaçlarına, savaşçı atalarına dua eden insanların ritüelleriyle. Günahları, diyorlar, topluluklarının çıkarı için işlemişler, kirli bürokratlara ve askerine, polisine karşı mücadele ederlermiş. Çat “on yıl sonra” yazıyor, yabancılaştırma efekti gibi birden bildiğimiz dünyaya dönerek. Yıl 1998 diyor, yer adres veriyor. Sonra tekrar, mahalleli için asker botu çalan yumurcakların neşeli masalı. Arada Berlin Duvarı’nın yıkılışının gerçek görüntüleri. Olaylar aslında Sovyetlerin yıkılışının ardından ortaya çıkan mafyatik Rusya’da geçiyor, filmin Türkçe adının da doğrudan işaret ettiği gibi: Sibirya Mafyası. İtalyanca orijinal adı ise, Sibirya Eğitimi diyerek, kahramanın dedesinin dedelik yaparak verdiği ahlaki, felsefi, bazen de -bıçak kullanma gibi- teknik eğitimden oluşan geri dönüş sahnelerini öne çıkarıyor.
Sibirya Mafyası biraz da bu yüzden karışık bir film, yarı romantik masal, yarı karanlık mafya filmi, yarı soğuk savaş antikomünizm propaganda filmi denemelerinin çorbası olarak. Stalin’i, arada büyük geri dönüşler yaşanan yarım yüzyılı atlayarak Sovyetler’in yıkılıp yerine ürkütücü oligarşik bir iktidar kurulmasına bağlayıvermek, ama orman kanunuyla yönetilen Orta Çağ gettosunu da aynı uyduruk imaja sığdırmak, ancak bu şekilde mümkün olabilmiş. Bu çiğ ideolojik duruşun filme faydası olmaktan çok, saçmalık kategorisine sokuyor. Güneş Ne Zaman Doğacak misali Soğuk Savaş’ın dandik antikomünizm propagandası gibi, seyirciyi zekayla ilişkisini tümden kesmeye çağırıyor. Neymiş, nasılmış, gerçekte ne olmuş, bırak bunları da diyor, yalan yanlış dedikodu herkese yeter.
Son zamanlarda Hollywood’un Soğuk Savaş hikayelerine bir dönüşü oldu, elbette dünyada bu işin başını çeken hep o tarafın sineması olduğundan, ama Avrupa’dan destekle artık. John Malkovich’in başrolde oynadığı kırık İngilizce konuşulan bu film, İtalyan sinemasından örneğin. İki hafta önce gösterime giren 44. Çocuk büyük Amerikan filmi, yapımcısı Gladyatör’ün, Cennetin Krallığı’nın yönetmeni Ridley Scott, yönetmeni Espinosa İsveç’ten transfer. Karanlık atmosfer oradan getirtildi, Stalin döneminde geçen bir polisiye hikayenin arkasına yerleşti. Ama cinayet çözmeden çok Sovyetleri kötüleme çabası o kadar başarısız oldu ki, komünistlikle alakası olmayan Amerikalı eleştirmenlerden bile bir övgü alamadı. “Öz” Amerikalılar, zaten yerli yersiz aynı telden çalıyor. Misal, geçen sene George Clooney’in Hazine Avcıları’nda Nazilerin sanat hırsızlığının peşine düşen Batılıları, aynı eserleri korumak isteyen Kızılordu’dan bile kaçırmayı iş edinmişti. Filmleri, ideolojik içeriğinin yanı sıra, temel biçim, anlam, olay örgüsü bakımından dahi saçma ve pespaye hale getirse bile, Soğuk Savaş sevdasından vazgeçmeyecekler belli ki. Hâlâ titremesi bitmemiş. Fikir bitti, başka gözlerle aynı ezberi yeniden nasıl yuttururuz çabası, biraz fazla bariz.
Emperyalizmin propaganda üreticilerinin Sovyetler Birliği ve Stalin’i hedef seçmesi anlaşılmaz değil. Birkaç yıl önceki krizde nasıl emperyalizmin ideologları Marx’ın haklılığını tartışmak zorunda kaldıysa, bu kez akıllara Stalin’in, Lenin’in, Ekim Devrimi’nin haklılığı düşerse mazallah n’olur? Sömürüsüz bir hayatın mümkünlüğünün anıtı orada hâlâ. Tarihin ilk işçi devletini, faşizmi yenen ordunun komutanını tamamen çarpıtıp bir korku imparatorluğu ile özdeşleştirmeye epey emek vermişlerdi. Üstünden yüzyıl geçtikten, işçi sınıfı yenildikten, Sovyet adı bile ortadan kalktıktan çeyrek asır sonra dahi, sürekli tekrarlandığında gerçek olacağı sanılan yalanlara sarılmayıp ne yapsınlar?
Filmdeki gibi masalla değil de gerçekle ilgilenen bir bilge olsa, enseyi karartmayın derdi. Soğuk Savaş’ta donup kalanların gözlerinden, filmlerinden korku okunuyor. Varsın titresinler, demiş büyükler.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...