21 Mayıs 2015 01:00

Nazilerin yenilgisi ve bugünün gericileri!

Nazilerin yenilgisi ve bugünün gericileri!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kısa bir süre önce, Hitler faşizminin Sovyet Kızıl Ordusu ve halkı tarafından yenilgiye uğratılmasının 70.inci yıl dönümü kutlamaları gerçekleşti. 9 Mayıs kutlamalarına alınan burjuva emperyalist ikiyüzlülüğü bir kez daha açığa çıkardı; kim, hanği sermaye uşağı nerede duruyor, yeniden netleşti.
Nazi ordularının yenilgiye uğratıldığı ve işçi sınıfı ve ezilen halkların kanıyla çizilmiş kızıl bayrağın Berlin kalelerine çekildiği 8 Mayıs 1945’in ardından 1946 yılı 9 Mayıs’ından başlayarak kutlanan Zafer Bayramı‘nın 70’inci yıldönümü etkinliklerine karşı alınan tutum, sosyalizm ile kapitalizmin uzlaşmaz zıtlığı tarafından belirlenen bugünün Rusyası ile 1960 öncesi sosyalist Sovyetler Birliği arasındaki sistem farklılığına; bu iki dönemin farklı nitelikteki zafer anlayışı ve dünya görüşü politikalarına rağmen, faşizm ve savaş politikaları ile devlet yönetimlerinin ilişkileri yönünden belirli-önemli bir anlama sahiptir.
Kuşkusuz ne “görkemli“-tehdit ediciliği elden bırakmayan devasa askeri gösterileriyle Kızıl Meydan’da ev sahipliği yapanlar ne de “70.inci Zafer Yılı Kutlamaları“na çeşitli düzeylerde katılım sağlayan devlet(lerin) yöneticilerinin sosyalizm ile, demokrasi ve halkların özgür, eşit haklara sahip olarak barış içinde yaşama istemleriyle olumlu anlamda bir bağı kurulamaz.
Bu, ama ne Recep T. Erdoğan gibi işçi sınıfı ve ezilenlerin kurtuluş mücadelesine karşı kin ve intikam hırsıyla tutuşan politikacıların sosyalizm düşmanı ve faşizm hayranı ve yanlısı politikalarının 8-9 Mayıs törenlerine katılmama tutumuyla tescil edilmiş olması gerçekliğini karartır, ne de bütün emperyalist ve işbirlikçi burjuva gericiliklerin içeride kendi halklarına, dışarıda diğer ülke ve halklara karşı savaşçı ve düşmanca politikalarının örtüsü olabilir.
Gelişmelerin gösterdiği odur ki, diğer emperyalist güçlerin-ve onların işbirlikçilerinin, rekabet ve çıkarlar(çıkar ilişkileri) tarafındran yönlendirilen kuşatma, ambargo ve saldırgan politikaları yoğunluk kazandıkça, Rusya yönetimi,  kuşatmayı yarma ihtiyacının büyümesine de bağlı olarak “kendi tarihine sarılma“ yoluyla halkın desteğini almaya daha fazla yöneliyor. Diğer yandan ama, Viladimir Putin yönetiminin Rusya’nın çıkarları için politikalardaki ısrarı, Batılı büyük emperyalistlerle işbirlikçilerinin saldırgan bir uslüpla-ve hiçbir ilgisi olmamasına karşın Putin’i “Stalinist olmak“ ile de sözüm ona suçlayarak, ve en aşağılık burjuva gericiliğini onun otoriterizmi karşısında “demokrasi“ diye yaldızlayarak halkların ve işçi sınıfının önünü karartmaya çalışıyorlar. Birileri(Türkiye yöneticileri ve en başta da Erdoğan) Ermeni soykırımından sözedildi diye; çoğunluğu, Ukrayna’yı Batılı çakallar sürüsüne gönüllü teslim edmeyip pastadan pay istedi diye Rusya’yı suçlarken, gerçekte bir tarihsel düşmanlıktan güç alan kendi çakal politikalarını, kendilerinin işçi-emekçi düşmanlığını; halklara karşı izledikleri sömürü, baskı ve yağma politikalarını gizleme çabasındalar.
Ancak bunların tümünün üstünde ve önünde, hala bitmeyen tarihsel bir hesap “görme“; öç alma; ve içerideki güçleriyle de birleşerek sosyalizmi yenilgiye uğratarak kapitalizmin soygun ve yağma sahasını yeniden genişletmiş olmanın sevincini sürdürme çabası durmaktadır. Dünya işçi sınıfının, ezilen halklarının ve onlara sömürü ve baskıdan kurtuluş yolunu gösteren sosyalizmin tüm düşmanlarının anılarında, belleğinde ve bu günlerinde hala diri tuttukları bu düşmanlık, onları Rusya ile sosyalizmi birlikte düşünüp, önyargı ve nefretle ayağa kalkmaya; küfre, kara propagandaya yöneltiyor. Bundandır ki, 27 milyon yurttaşının feda olması pahasına dünya halkları ve tüm ezilenlerinin faşizmin kan banyosundan kurtarılmış olması onlarda, duyusal olumlu bir tepkiye dahi yol açmıyor. Bundandır ki, Amerikan uşağı Polonya yöneticileriyle Ukraynalı yeni Naziler, Sovyetler’den nefretle sözediyor; faşizmin ve ırkçı-şoven bir dini gericiliğin ideolojisiyle yoğrulmuş Türkiye tiranı sosyalizmin dünya halklarına armağan ettiği bir zafere karşı protestoyla ortaya çıkıyor.
Sosyalist Sovyetler Birliği’nin bugün yaşıyor olmaması; sosyalizmin dünya kapitalizminin çok yönlü birleşik savaşıyla yenilgiye uğratılmış olması, onun dünya işçi sınıfı ve ezilen halkları-uluslarına esinlediği kurtuluş ümidi ve başarmaya dair pratik mümkünlüğü ne anlamsız kılmıştır ne de ortadan kaldırmıştır. Bunu anlamak için bir bugnün dünyasına, bir de sosyalizmin inşa olmakta olduğu S. Birliği dönemine bakmak bile yeterlidir. Ne yenilmiş olmak ne de yenmiş olmak, mutlak ve kalıcı değildirler. Toplumsal tarih basitten karmaşığa, ilkel olandan moderne doğru, sömürülen ve ezilenlerin sömürücü egemenlere karşı mücadeleleriyle bugüne geldi. Bir sınıf devletinin ancak bir başka sınıf devleti aracıyla tümüyle ortadan kaldırılabildiği; üretici güçlerin gelişmesine engel oluşturan üretim biçimi ve toplumsal ilişkilerin aşılmasının kaçınılmaz olduğu binlerce yıllık tarihin dersidir. İnsanlar, üretim araçlarıyla ilişkileri tarafından belirlenen bir mücadele içinde kendi tarihlerini yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar.
Kapitalizmin sözcüleri, kendi sistemlerinden başka bir toplumsal sistemin “olanaksızlığı“ üzerine vaazlarını sürdürür, ve onların propagandasından da esinlenerek sosyalizme ve sosyalist Sovyetler Birliği’ne kara çalarak sosyalizmin mümkünsüzlüğünü toplumsal değişim, proletaryanın “evrimi“-parçalı durumu; bilinç ve örgütlenme düzeyi gibi gerekçelerden hareketle propaganda eden her türden liberal-“sol“ parti, çevre ve örgüte rağmen, sosyalizmin yarattığı büyük birikim öğretici olmaya; yol göstermeye; kazanmak için dövüşmeye davete devam ediyor. Kahrolsun faşizm ve gericilik; yaşasın Sosyalizm!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...