15 Mayıs 2015 00:18

Çürüme ve yozlaşma

Çürüme ve yozlaşma

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Diyanet İşleri Başkanı, Mercedes’ine binip sırat köprüsünden zahmetsizce geçmeyi çok istiyordu herhalde. Oysa temiz duygularla inanmış Müslümanlar o kıldan ince, kılıçtan keskin köprüden geçmek için kestikleri kurbanlara güveniyor, çileli bir yaşamı göze alıyorlardı. Ama dinin başındaki onlara kestirme ve garantili geçişin nasıl olacağını pratik tutumu ile gösteriverdi. O kadar zahmete gerek yoktu, kurulursun bir lüks Mercedes’e, basarsın gaza, tozu dumana katarak aşarsın sırat köprüsünü. Ama bu hayal bozuldu. Kamuoyunun tepkisi Mercedes’i geri verdirtti. Artık iş saf imana kaldı, ne diyelim kolay gelsin!

Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan Diyanet İşleri Başkanına alınan lüks Mercedes’in kamuoyu tepkisi nedeniyle geri verilmesine karşı çıkmış. Erdoğan “Eğer haberim olsaydı.. arabayı verme, o makam bu tür bir arabaya fazlasıyla layıktır derdim” diyor. O makama lüks Mercedes, Cumhurbaşkanlığı makamına saray ve lüks araçlar, hesabı bilinmeyen örtülü ödenek vb. Öyle anlaşılıyor ki, bir biçimde kendinin ve adamlarının aldıklarını geri vermemek Erdoğan’ın temel ilkesi durumundadır.

Bu nedenle ayakkabı ve çikolata kutularından çıkan paralar faizleri ile geri verildi, geri alınma tehlikesine karşı bir miktar para sıfırlandı vb. vb. Bu tablo neyin tablosudur ve bu gidişat nereye doğrudur? Bu tablo en tepede tek adamlık üzerine kurulu diktatörlük özlemleri ile yanıp tutuşan, bu yolda ilerlerken her türlü kazancı meşru sayan, sadece kendisini değil, çevresini de çürütüp, yozlaştırarak suç ortaklığını genişleten keyfi bir yönetim tarzının tablosudur. Bu gidişatın sonu ise bu tür diktatör heveslilerinin ve diktatörlerin hep gittiği gibi tarihin çöplüğüdür.

Çöplüğe götüren yol çürümeden, yozlaşmadan ayakta tükenmekten geçiyor. Ama sadece kendilerini ve yakın çevrelerini çürütmüyorlar. 12 Eylül’ün mirasyedisi Özal “Benim memurum işini bilir” demişti. Böylece yaşam koşullarından bunalmış, geçim sıkıntısı içerisindeki memurlar rüşvet almaya alıştırılmak istenmişti. Farklı bir gelenekten geliyor olsalar da, bugün aynı siyasi hatta oturmuş olanlar benzer bir yolda ama çok daha fazla tahribat yaratarak ilerliyorlar.

Bununla şunu demek istiyoruz, hepiniz biliyorsunuz seçim anketleri peş peşe yayımlanıyor. Burada ankete katılan “Erdoğancı” seçmenlere rüşvet ve yolsuzluk konusunda da sorular yöneltiliyor. Onlardan azımsanmayacak bir kesimi bunların doğru olduğunu, ama yine de oyunu AKP’ye vereceğini söylüyor. Bu tepede egemen olan çürüme ve yozlaşmanın halk arasına yansıyan kısmıdır. Halkın da bir kesimi bu yozlaştırmaya, çürümeye dahil edilmek istenmektedir. “Beraber yürünen yollar” ın son görünümü böyledir.
Ama biliniyor ki bu halkın ezici çoğunluğu yaşamını namuslu, dürüst emeği ile, alın teri ile bazen de canını vererek kazanıyor. Soma katliamının yıl dönümünün yaşandığı günlerden geçiyoruz. Ocaktan yaralı çıkarılan madenci ambulans kirlenmesin diye çamurlu çizmelerini çıkarmaya çalışıyordu. Bugünün egemenleri ise tüm halkı çamurun içine çekmeye çalışıyorlar. Bugünün Türkiyesi’ni resmeden ve birbirine tamamen zıt ve karşıt  bir tablodur bu.

Diktatörlük heveslerini halktan almayı hesapladığı oya dayandırmak isteyen, buradan bir meşruluk kurmak isteyen Erdoğan şimdi meydan meydan dolaşıyor ve “ortalığı boş bırakmayacağını” haykırıyor. Biz geride bir başbakan, parti genel başkanı bıraktı sanıyorduk ama bıraktığı sadece bir boşlukmuş! Oradan gelen sesler de boş tenekeden geliyormuş! Yani yok hükmünde bir Başbakan! Şimdi halkın önünde büyük bir fırsat duruyor. Yozlaştırıp çürütenlere bir tokat atma fırsatıdır bu. Bu muhteremler Osmanlı’yı pek severler. Öyleyse onların yüzlerine -tabii kaldıysa- unutamayacakları bir Osmanlı tokadı indirilmeli ki, halkın ileride soracağı büyük hesabın ilk taksiti böylece ödenmiş olsun!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...