14 Mayıs 2015 01:00

12 Eylül yüzleşmesi

12 Eylül yüzleşmesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

12 Eylül Darbesinin Lideri Kenan Evren geçtiğimiz hafta sonu yaşamını yitirdi ve cenazesi Devlet Mezarlığına defnedildi. Evren, darbe suçundan yargılandı, cezalandırıldı; lakin hüküm kesinleşmeden yaşamını yitirdi. Ceza yargılaması, geçmişle yüzleşme ve hesaplaşmada gecikmiş ve yetersiz bir  adımdı. Ama sembolik anlamı olan bir adımdı. Küçümsememek lazım. Peki neden sadece sembolik oldu, oluyor?
Türkiye’nin geçmişle yüzleşme sorunu temel bir sorundur. Yüzleşme 1915 Ermeni Soykırımı ile başlayabilir. Korkuluyor. Dersim Soykırımı ile yüzleşmekten de 6/7 Eylül 1955  yağma, talan, katliamlarıyla; Sivas, Çorum, Maraş, 1 Mayıs, Madımak Katliamlarıyla yüzleşmekten de korkuluyor. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat darbeleriyle yüzleşmekten de…
Kürt isyanlarıyla ve katliamlarıyla yüzleşmekten de korkuluyor.
1984’te başlayan isyandan, son 30 yılın kaybetmeler, zorla yerinden etmeler, işkenceler,  yargısız infazlarıyla yüzleşilmekten de korkuluyor.
Yüzleşmenin nasıl olacağına dair pek çok yol/yöntem var. Dünyada 40’tan fazla ülkede yaşanmış deneyimler var. Hakikat komisyonları var mesela. Sadece ceza yargısı değil, yüzleşmenin ve bir alt kategorisi olan hesaplaşmanın gerektirdiği… Kocaman bir özür meselesi var. “Kim kimden özür dileyecek?” diye sormayın. Devlet özür dileyecek! Bugünün devletini kim yönetiyorsa onlar, devlet adına özür dileyecek. Açık, net, samimi, ne suç işlenmişse onu anarak, tekrarlanmama sözü vererek, mekanizmaları ve usulleri oluşturarak özür dilenecek. Ceza yargısı, tazminat konuları dahil, mümkün tüm imkanlar seferber edilerek özür dilenecek. Kimden dilenecek? Çok kesim var, ama Ermenilerden, Süryanilerden, Rumlardan, Kürtlerden, Alevilerden, dindarlardan, devrimcilerden özür dilenecek. Mağdurlardan yani. Başka bir ifade ile hakları ihlal edilen herkesten özür dilenecek. Korkuluyor. Devlet korktukça, biz toplum olarak hesap sormaktan korktukça, haklara ve özgürlüklere sahip olamıyoruz. Bahaneler uyduruluyor. Korkular körükleniyor.
Demokratik adımlar uzun zaman dilimlerine yayılıyor. Biz ‘90’lı yıllarda Kürt sorununda dil ve kültür sorunlarını konuşurken “13 yasada dil ve kültür yasakları var” derdik. Neredeyse 25 yıl oluyor… Peki bu 13 yasanın değişim tarihlerine bir çizelge olarak bakılabilir mi? Elbette olabilir. Mesela 12 Eylülcülerin çıkardığı 2932 sayılı Türkçeden başka dillerin kullanımını yasaklayan bir kanun vardı. 1991 yılında bu kanun yürürlükten kaldırıldı. Sonra 1999 aralık ayında AB süreci başladı. 2908 sayılı Dernekler Yasası’nın 5 ve 6. maddesinde dil yasakları vardı, 2002’de kaldırıldı. Her yıl bir iki maddede değişiklikler yapıyordu hükümetler. 2004 yılında dil kurslarında Kürtçenin öğrenilmesini yasaklayan hükümler kaldırıldı. Sonra 1 Ocak 2009 tarihinde TRT Şeş’te Kürtçe 24 saat yayınlar başladı. Yakın zamanlarda seçim yasalarında ve siyasi partiler yasalarındaki dil ve kültür yasakları  kaldırıldı.
Evren’in yargılanması, geçmişle, ya da 12 Eylül ile ciddi bir yüzleşme yapıldı anlamına gelmiyordu.12 Eylül cuntası, 1980-1983 tarihlerindeki üç yıllık dönemde 675 yasa çıkardı. Zaten otoriter sisteme sahip olan ülkenin hukuksal çerçevesini anayasal ve yasal düzenlemelerle yeniden çizdi, otoriter/totaliter rejimi tahkim etti. Unutmayalım, Türkiye 1923 yılından 1987 yılına kadar 26 yıl sıkıyönetim; 1987 yılından 2002 yılına kadar da 15 yıl OHAL rejimi altında olmak üzere toplamda 41 yılını olağanüstü yönetim usulleriyle geçirmişti. Yasaklama rejiminden özgürlükler rejimine bir defada ve bütün olarak demokratik değişimler yapılarak geçmek mümkünken bu yapıl(a)mıyor.
Hakikat...  Korkular... Yaşadığımız süreç bize şunu gösteriyor: Geçmişle yüzleşmek ve hesaplaşmak için, yüksek politik irade şarttır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...