30 Nisan 2015 00:56

Hukukun iflası

Hukukun iflası

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Siyasi iktidarın güçler ayrılığı ilkesini reddetmesinden bu yana çok zaman geçti. Şimdi, otokratik bir yönetim altındayız. Eskiden bu “eğilim” gözleniyordu.

Artık, eğilim olmaktan çıktı, uygulanıyor.

Böyle olmayabilirdi.

“Avrupa Birliği Müzakere Sürecinde Yargı ve Temel Haklar Faslı” başlıklı, şubat 2013 tarihli bir kitap var. İnternete girdiğinizde

(http://www.abgm.adalet.gov.tr/pdf/yargi_ve_temel_haklar_kitap.pdf) ulaşabilirsiniz.

Hani şu Avrupa Birliği katılım müzakerelerinde açılırsa görüşülecek/gereği yapılacak olan  “Yargı ve Temel Haklar” adlı 23. fasılla ilgili bu kitap.

Tam da bugünlerde tekrar güncel hale geldi. Şöyle soruların cevabını arıyoruz ya …Hukuk devleti nedir, ya da hukukun üstünlüğü ilkesi nedir, neye yarar? Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ne demektir? Yargıçlık güvencesi nedir? Hukuk güvenliği ne anlama gelir? İnsan hakları ve özgürlüklerinin  korunması ve geliştirilmesinde yargının rolü nedir? Bu fasılla ilgili tarama 2006 yılında yapılmış. Eksikler, müktesebata uyumsuzluklar saptanmış.

Lakin Türkiye’de siyasi otorite, kendisine bağlı yargı yaratma peşinde.

Raflarda derin uykularda yargı reformu konusunda yapılacaklar.

Son iki yılda mazeretini de buldu: Paralel yapı! Poliste, yargıda, milli eğitimde, her yerde paralel yapı var! Hükümete göre, her eleştirel düşünce paralel kökenli ya da paralel ile paralel davranıyor ve her benimsenmeyen düşünce darbe girişimidir(!?).

Türkiye’de şimdilerde sadece hükümetin hoşuna giden kararlar yargı kararı oluyor;  hoşa gitmeyenler ya Anayasa Mahkemesinin twitter kararında olduğu gibi “gayrimilli” ya da birkaç gün önce gazetecilerin ve polislerin tahliyesine ilişkin kararda olduğu gibi “paralel yargının kararı” oluyor.

HSYK de, hükümete yakın tutum alıyor. Kendisini araçsallaştırıyor.

Türkiye’de çok sık olarak sağcısından solcusuna söyler ya, , “Türkiye muz cumhuriyeti değildir!”, “Türkiye çadır devleti değildir!” şeklinde. Altta başka coğrafyalardaki rejimlerin küçümsenmesini anlatır.
Düşünün 1923’ten 2015’e, 92 yılın 41 yılını askeri rejim ve olağanüstü yönetimlerde ve askeri darbelerle geçirmiş bir ülkede başka ülkelere laf yetiştiriliyor. 

Türkiye geçmiş itibariyle tam  da  “muz” ya da “çadır” devletlerine örnektir. Burası darbeler, zindanlar, yasaklar, keyfilikler ülkesiydi.

Yargısı eskiden devlet ideolojisine bağlı bir yargıydı. İnsan hakları ve özgürlüklerine düşmanca yaklaşıyordu. O nedenledir ki 2011 yılı itibariyle AİHM ölçütlerine göre kararlarının  yüzde 87.5 AİHS hükümlerine aykırıydı. Bir ülke düşünün, yargısının AİHM’ye intikal eden davalarından yüzde 87.5 insan hakları ihlali içeriyor.

Evet, eskiden böyleydi. Bağımlı bir yargı vardı. Şimdi kısır döngünün başka bir çarkındayız.
Eskiden hukuk, yargı, güce göre şekil alıyordu. Şimdi de kimsenin hukuk güvenliği yok. Böyle giderse, yarın da olmayacak. Böyle bir ülkede herkesin bir gün Silivri, Sincan ya da Diyarbakır zindanlarına düşme ihtimali vardır.

Nitekim son 7-8 yılda olan biten bu tespiti doğruluyor.

Ne yapılabilir?

Hükümet yörünge değişikliğine gitmeli. Güçler ayrılığı ilkesini temel almalı. Hukukun üstünlüğü ve demokrasi ilkelerine bağlılığını teyit etmeli. Pratik olarak, standartları belli olan 23 ve 24. fasıllarda yer alan konularda uyumlu yasa değişikliklerine ve uygulamaya yönelmeli. Hükümet içinde Ali Babacan 2 yıldır, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ilkesini vurgulayıp duruyor, sermaye açısından. Bir durup, insani açıdan -özgürlükler ve insani güvenlik açısından- düşünülmeli…

Yurttaşlar olarak biz ne yapabiliriz? 

Benim formülüm  açık ve net: Hak talep etmeye ve  ihlallere karşı da itiraz etmeye devam etmeliyiz.
Seçimler var, otokrasiye karşı,  irademizi ortaya koyabiliriz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...